Sözüm ona 1 Kasım vatan savunmasıydı, AKP kazandığı zaman
bütün bir İslam ümmeti de kazanmış olacaktı.
Milletimiz yüz yıl evvel Çanakkale de kiminle savaştıysa,
bu muhafazakâr beyler de onlarla savaşmaktaydı.
Sandıklardan AKP çıkınca Tel Aviv de yas ilan edilecek,
Filistin de ise sevinç gözyaşları dökülecekti.
Batı başkentleri korkudan tir tir titreyecek, Müslüman
coğrafyasında ise havai fişekler patlayacaktı.
Muhammed Mursî zindandaki hücresinde, İsmail Heniyye ise
Gazze adlı açık hava hapishanesinde Türkiye den gelecek kutlu haberi
bekliyordu.
Fakat seçimler geçip gidince, küffar ile savaştığını
söyleyen kadrolar yeniden NATO nun ileri karakolluğunu üstleniverdi.
Aynı isimler şimdilerde hiç yüzleri kızarmadan ve hiç
sıkılmadan İsrail le ilişkilerin normalleşmesinin iki ülkenin de çıkarına
olduğunu söyleyebiliyorlar.
Devletlerarasındaki küslüklerin ilânihaye süremeyeceğini,
asıl önemli olanın ise yüksek menfaatler olduğunu anlatıyorlar.
***
Tam da bu satırların yazıldığı saatlerde uluslararası
ajanslara İsrail ile Türkiye arasında anlaşmaya varıldığı haberi düştü.
Başbakanlık kaynakları her ne kadar henüz mutabakat
sağlanmadığını söylese de, görüşmelerin olumlu şekilde sürdüğü doğrulandı.
Medyada yer alan iddialara göre ise, iki ülke arasındaki
ilişki yeniden Büyükelçilik seviyesine çıkarılacak, zaten İnterpol e
gönderilmeyen Mavi Marmara dava dosyaları tümden kapatılacak, HAMAS la ilişkisi
olduğu tespit edilen kişiler Türkiye den sınır dışı edilecek ve bütün bu
adımların ardından da İsrail ile Türkiye arasında doğalgaz ticareti
başlayacaktı.
***
Doğrusunu isterseniz İsrail le kurulan bu yakın temas
bizim için sürpriz değildi.
En yetkili ağızlardan yapılan bu reel-politik açıklamalar
da işaret fişeği anlamına geliyordu.
Medya önündeki sert atışmalara rağmen, İsrail le temas
yıllardır sürdürülüyor ve hatta İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu nun açık
ettiğine göre, iki ülke arasındaki ticari ilişkiler de şaşılacak derecede iyi
gidiyordu.
Fakat Türkiye de birkaç yıldır kesintisiz devam eden
seçim atmosferi sebebiyle İsrail karşıtı söylemin de elden bırakılmaması
lazımdı.
Yoksa yığınların efsunlanması imkânsızlaşır ve
muhafazakâr demokratların on üç yıllık iktidarı da tepetaklak olurdu.
Seçim zamanlarında şartlar öyle gerektirebilirdi, ama
madem dört yıl boyunca seçim olmayacaktı, öyleyse gizli kapaklı yürütülen
alışverişlerin açığa çıkmasında da sorun yoktu.
Dört yıl sonra girilecek yeni seçim maratonunda da yeni
tiyatrolar çevrilir, yüksek perdeden birkaç hamasî nutuk, ya da bilemedin
birkaç şiirle gereken destek sağlanıp yola devam edilirdi.
***
Aslında yağmurdan kaçarken doluya tutulmayalım dediğimiz
şey tam da buydu. Batılılar namına Rusya ve İran ın tam karşısına konumlanınca,
tıpkı Davos tiyatrosu öncesindeki gibi İsrail le yeniden dost ve müttefik
olunması kaçınılmazdı.
***
Oysa İsrail, tarihinde hiç bu kadar küstahlaşmamıştı.
Sokak ortasında Filistinli kadınlar kurşuna diziliyor, altı oyulan ve yıkılma
tehdidine her gün daha da yaklaşan Mescid-i Aksâ, Siyonist postalları altında
eziliyordu.
Üstelik HAMAS başta olmak üzere, Filistinli bütün direniş
grupları da Üçüncü İntifada yı başlatmıştı.
İsmail Heniyye, Türkiye ye çağrı üzerine çağrı yapıyor,
İntifadanın Türk halkının gündemine girmesini istiyordu.
Heniyye nin çağrıları karşılıksız kaldı, bir de üzerine
İsrail le anlaşma masası kuruldu.
Ne olacak İsrail le normalleşince
Pekâlâ, biz de soralım öyleyse;
Ne olacak İsrail le normalleşince
Siyonist Cumhurbaşkanı nı yeniden Meclis te alkışlayacak
mısınız
Yad Vashem ateşine odun atıp, yeniden saygı duruşunda mı
bulunacaksınız
Beş yıldır gitmek istediğinizi söyleyip, ne hikmetse
gidemediğiniz Gazze ye mehter marşları eşliğinde mi gideceksiniz
Yoksa, Gazze ye tank üzerinde girdiğimde çok mutlu
oluyorum diyen İsrail Başbakanlarının karşısında, tıpkı geçmişte yaptığınız
gibi susacak mısınız
O meydan okumaların ardından, tıpkı geçmişteki gibi ikili
basın toplantılarında gülücükler mi saçacaksınız
***
Bütün bunları yaptınız evet, anlaşılan o ki yine öyle
yapacaksınız.
Âlî menfaatler gibi süslü sözlerle de, milletimizi bu
sahnelere hazırlıyorsunuz.
Bir yandan hepimize vatan millet sloganları atıp, öte
yandan da Siyonist rejimle iş tutuyorsunuz.
Farkında değilsiniz ama yağmurdan kaçarken doluya
tutulacaksınız.
Biz de size Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâmın evrensel
uyarısıyla cevap veriyoruz öyleyse;
Utanmadıktan sonra dilediğinizi yapın!
SORUMSUZCA SÖYLENEN SÖZLER
İslâm âlimi değilim, ama Besmele ile kola gibi sakıncalı
şeylerin içilemeyeceğini biliyorum. Ya da gidilmesi halinde kişiye günah
kazandırması muhtemel olan yerlere, İnşallah gideceğim demenin o kişiye çok
daha büyük bedeller ödeteceğinin farkındayım.
***
Her sıradan Müslüman ın bilmesi gereken bu küçük
detayları şunun için anlattım;
Birkaç gün önce Başbakan Ahmet Davutoğlu nun basın
toplantısına kulak vermiştim. Baktım Sayın Davutoğlu, Avrupa Birliği ile
yürütülen müzakereler ve açılan fasıllarla ilgili sözler söylüyor. İşte efendim
İnşallah şu fasıl şu zaman açılacakmış, Maşallah Avrupa ile ilişkiler
fevkalâdenin fevkindeymiş. Zaten Avrupa nın kaderi ile Türkiye nin kaderi de
ortakmış. Bu hızla gidilirse İnşaallah üç vakte kadar sözde değil özde
Avrupalı olunacakmış.
***
Avrupa ile yeni bir bahar havasına girildiği belli.
Akdeniz ve Ege sahillerinde can vere vere Avrupa ya kaçmak isteyen Suriyeli
mültecilerin de bu bahar havasına katkısı hepimizin malûmu.
Avrupa Birliği süreci bir başka yazının konusu. Fakat
benim asıl merak ettiğim ise şu;
Acaba Sayın Başbakanımızın Avrupa gibi sapkın bir yapının
içine girebilmek için sarf ettiği, inşallahlı, maşallahlı temenni sözleri, ya
da ortak kader açıklamaları, İslâm akaidi açısından sorun teşkil ediyor
olabilir mi
Acaba, Biz AKP ye değil, Başbakan a oy veriyoruz diyen
kıymetli hocalarımız, hepimizi bu konuda aydınlatabilir mi
Çünkü ya biz Avrupa yı yanlış tanıyoruz, ya da dindar
kimliğiyle bilinen Başbakanımız söylememesi gereken sözler söylüyor.
Eğer lütfedip hocalarımız bizleri aydınlatırlarsa, ya biz
Avrupa yı doğru tanımış oluruz, ya da Sayın Başbakanımız farkında olmadan
tehlikeli sözler sarf etmemiş olur.
Öyle değil mi