1996 sonrası yaşanan 20 yıl, beklentilerin yüksek ancak gerçekleşme oranının çok düşük olduğu bir dönem olmuştur. “Ne umduk, ne bulduk” diye baktığımızda makas sürekli açılıyor. Vatandaşımızın ne kadar mutlu, ülkemizin ne kadar güçlü, dünyanın ne kadar huzurlu olduğu ortada! Neden 2002 seçimlerinde “yeniden refah” gelecek diye yapılan tercihin sonucu 1996’daki gibi olmadı? Çünkü, 54. Hükümet dönemindeki “birikimiyle kazanmak”, “alın teri ile alım gücü”nü artırmak gibi temel paradigma değişmişti.
Gelenekle, yenilik arasındaki bu paradigma farkı şimdilerde anlaşılmaya başlandı. “Erbakan haklıymış” ifadeleri bunun bir yansıması ancak 20 yıl öncesi paradigmaya geçişle ilgili hiçbir sinyal alınamıyor. Çünkü sahte gerçeğin yerini dolduramaz, sadece eldeki imkânları harcar. Bu gerçek ortaya çıkmasın diye “başkanlık” ya da “yeni anayasa” tartışmaları yapmak yerine, “hakiki” ile “sahte”yi ayırarak sonucu değiştirmenin bir yolunu aramalıyız. “Ne ektik de bunları biçmek zorunda bırakılıyoruz” diye sormalıyız? Bugün halkımızın geldiği nokta, yanlış ilkelerle siyaset yapanların, milletin özlemini gerçekleştirmekte başarılı olamamış olduğudur.
Nasıl bir seçim yaptık ki bunlar başımıza geldi? Hiçbir vatandaşımız tercihini yaparken bunlarla karşılaşacağını beklemiyordu. Daha iyisi olacak diye düşündü ama daha kötüsü oldu. Neden? Çünkü daha iyisini seçmek için değil, daha kötüsü gelmesin diye yönlendirildi. Kim gelsin diye değil, kim gelmesin diye seçti. Sonuçta kötünün iyisi kötüye sürükledi. Her seçimde yeni gündemlere kanarak gelinen noktada gerçeklerle yüzleşmek zorundayız. Gerçek şu ki, bu ülkede son 20 yılda zihniyet değişikliği yaşanması gerekirken sadece kadro değişikliği yaşanmıştır. Bu ise, sorunları daha derinleştirmiştir. Çizgi siyasetin ne kadar da önemli olduğu; sahtenin, gerçeğin yerini tutamamasıyla daha iyi anlaşılmaktadır.
Kim gelmesin diye değil, kim gelsin diye, hakkı üstün tutan bir anlayışa kapı aralansın diye tercih yapmanın hayati önemde olduğu şuuruna kapı aralanmıştır. Yeni bir hikâye yazma zamanıdır. Denenmiş yanlışları denemek yerine, sürekli örtülen sorunlara neşter atma vaktidir. Bugün, Türkiye’nin yeni bir başlangıca, yeni bir söze, yeni bir sayfaya ihtiyacı vardır. Çözüm kutuplaştırma değil, istişaredir, dayatma değil iknadır. Vatandaşımızı ikna etmeden ne ekonomide refah, ne sosyal hayatta huzur gerçekleşmez.
Çözüm aramak inancımızın bir gereğiyse, “çizgi siyaseti”yle Türkiye’nin teminatı olmak zorundayız. Çünkü bizim Suriye halkı gibi gidecek bir Türkiye’miz yok! O halde; bugünkü zulüm dünyasına eş başkan değil, saadet dünyasına lokomotif olacak tercihler ortaya konmalıdır. Bugün, Türkiye’nin gerçek gündemi, bu gerçekler ışığında yol almak, meselelerimizin kan dökerek değil, dil dökerek ter dökerek çözmektir. Olanlara bakarak «Erbakan haklı» diyenler, olması gerekenler için de Erbakan Hoca›yı izlemelidir! Ancak o zaman “hayal”inizle “hayat”ınız bir olabilir.