Arap Dirilişi’ni oluşturan, Ahmet Mişel Eflak, Zeki el Arsuzi ve Salah Bitar’ın kurucusu olduğu Arap Baas Sosyalist Partisi’nin, 4-6 Nisan 1947 tarihinde Şam’da yapılan ilk kongresinde kabul edilen tüzüğüne göre; “Arap devletinde sadece ulusal bağ hâkim olacaktır. Din, mezhep, aşiret, ırk ile bölgeye dayalı diğer bütün hizipler ile mücadele etmek suretiyle vatandaşlar arasında ahengin sağlanması” hükmü öngörülmüştü. Özellikle Marksist çizgideki Eflak’ın rol model olarak ele aldığı, Pan-Arabizm’e dayalı ve bütün Arapları birleştirip bir araya getirmeyi hedefleyen “Ulus Devlet” kavramı, temelde Fransız ve İngiliz manda yönetimlerinin karşıtı olarak Arap dünyasında büyük gelişim gösterdi.

Sosyalist Baas Rejimi’nin son kalesi sayılan Suriye’de, katı totaliter rejim anlayışı ile sürdürülen iktidar mücadelesi sonucu, İslam ile taban tabana zıt bir anlayışla, farklı etnisitelerin ötekileştirilmesi ve yok sayılması, ilerleyen zaman içerisinde mezhep taassubu ile iktidardaki küçük bir azınlığın çoğunluğa hükmetmesine dönüşmüştür. Böylece Suriye’de, etnik ve mezhep ayrışması iktidar gücüyle ileri boyutlara taşınmış oldu.

Bugün Suriye’de; ‘çözüm içerisinde yeni çözüm arayışları’ ve ‘mevzi kapma’ mücadeleleri hassas olan politik sinir uçlarının daha da hassaslaşmasına ve yararlı desteğin (utilitarian support) yerini ikircikli politikaların almasına neden olmuştur. Böylece, radikal unsurların mahut (adı geçen) bölgelerde alan hâkimiyeti oluşturmaları Suriye’de çözüm politikası ivmesinin sapmasına neden oluşturmaktadır.

Suriye’deki rejimi, ‘şer güç’ olarak niteleyen İsrail, ABD’deki Neo-Cons (Yeni Muhafazakârlar) aracılığıyla kalıcı çözümü ve dağılan mozaiğin parçalarının bir araya getirilme çabalarını akamete uğratacak politikalara yön vermeye çalışmaktadır. Böylece, kaypak zemin üzerinden ayrıştırmacı politikalarla hedefindeki asıl amacını gerçekleştirmeye çalışmaktadır. 2008’de ABD Başkanlık yarışında Obama’nın rakibi olan Cumhuriyetçi Senatör ve Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi Başkanı Neo-Con (Yeni Muhafazakâr) John Mc Cain, İsrail’in politikaları bağlamında Suriye ve Mısır’da son yıllarda öncü rol oynayan politikacıların başında gelmektedir.

4 Şubat 2011’de Kahire’de NATO tarafından organize edilen Libya ve Suriye’deki “Arap Baharı” kapsamındaki toplantıya başkanlık eden John Mc. Cain, aynı zamanda Siyonist bir oluşum sayılan ve AIPAC’ta görevli bir Filistinli tarafından yönetilen Suriye Acil Görev Gücü (Syrian Emergency Task Force) organizesinde Nisan 2013’te Türkiye üzerinden illegal yollardan Suriye’ye giriş yaparak İdlip’te bazı önemli görüşmeler yapmıştır.

Mc. Cain, sıradan bir senatör olmayıp, bütçesi ABD Kongresi tarafından onaylanan sözde NGO olarak tanımlanan ama CIA’nın genişleme faaliyetlerini doğrudan yürütmekte olan Uluslararası Cumhuriyetçi Kuruluşu (International Republican Institute)’nun başkanı ve aynı zamanda Obama’nın üst düzey bürokratı konumundadır. Son yirmi yıl içerisinde iç karışıklıkların yaşandığı ülkelerde, John Mc. Cain’in öncü rol oynamakta olduğunu göz ardı etmemek gerekir kanaatini taşıyoruz.

Pragmatik bir yaklaşımla, Suriye’deki mevcut sorunların üstesinden gelebilecek ortak bir politika ile tüm tarafları kucaklayacak bir birliği oluşturacak adımların sekteye uğraması, ayrıştırmacı ve kirli bir kaygan zemine doğru yol alınması, malumun ilamından başka bir şey değildir. Son olarak Tel Abyad’da yaşanan olayları, Ayn el Arab analojisinden (çıkarımından) hareketle değerlendirmede fayda vardır. Kuzey Suriye’de, meşru otorite kapsamı dışında İsrail yörüngesinde oluşturulmaya çalışılan ‘yeni kuşak projesi’, ‘Neo-Cons’ ve AIPAC tarafından büyük destek gören, ‘Suriye’de çözümsüzlük en iyi çözümdür’ algısının ana mottosu bağlamında ele alınması gerekir kanaatini taşıyoruz.