Meşhur bir hikâye vardır: Kral, sonsuz hikâye anlatana
büyük ödül vereceğini ilan eder. Hikâyeciler gelirler bir günde bitirenler, iki
günde bitirenler bir haftada sona erenler olmuş derken biri gelmiş ve Karınca
yuvasının yanına buğday deposu yapmışlar. Karıncalardan biri de o depodan bir
buğday tanesini almış yuvaya koymuş yeniden almış yuvaya koymuş diye
anlatırken gidiş ve gelişleri süsleyerek anlatmaya başlayınca kral, Ödülü buna
verin demiş. Çünkü bir karıncanın milyonlarca buğday olan depoyu boşalması bir
ömür alır.
Bizim yaptığımız da o hikâyenin aynısı. Akşam
dinlediğimiz haberler bir hafta çenemizi yormaya, zamanımızı kurşunlamaya, biri
daha hayırlı işlerden alıkoymaya yetti ve arttı bile.
Herkes görevini yapar. Ateş yakıyor, akrep sokuyor diye
kızılmaz. Biz, Müslüman olarak içinde bulunduğumuz şartlarda, sahip olduğumuz
imkânlar içinde görevimizi yapalım.
Zariyat Suresi nin 53 ncü ayetinde eski kâfirler daha
sonra gelenlere vasiyet mi ederler diye sorduktan sonra azgınlığın, Allah a baş
kaldırmanın buna sebep olduğunu söyler. Japonya daki kuduz köpekle Amerika daki
kuduz köpek birbirini tanımaz, telefonlaşmaz fakat ısırınca aynı etkiyi
gösterir. Kâfirlik de Firavun da, Ebu
Cehil de ve günümüz kâfirinde aynı etkiyi gösterir.
Bütün dünyadaki ordular, bütün güçleriyle bir araya
gelseler Allah ın yarattığı Güneşin doğmasını engelleyemedikleri gibi, Allah ın
kelamı Kur an ı da engelleyemezler.
Rabbimiz geçmiş toplumların
yaptığı kötü işleri ve karşısına dikilen peygamberleri ve ümmetlerinin zaferini
haber verdikten sonra: Onlar bir ümmetti geçti gitti. Kazandıkları
kendilerinedir. Sizin kazandıklarınız da sizedir ve siz, onların yaptıklarından
sorumlu tutulmayacaksınız buyurur. (Bakara: 134) Mekke nin fethi günü bütün
kâfirler, katiller, zorbalar, zalimler, vurguncular, soyguncular, elleri
böğründe, boynu bükük olarak Sevgili Peygamberimizin karşısına
dikildiklerinde onlara, Sevgili
Peygamberimiz: Size ne yapmamı bekliyorsunuz der.
Suçluların başları öne eğik olarak, Biz seni, babanı, dedeni, tanırız. Baban ve deden kerim/cömert, iyiliksever adamdı. Senden de o
beklenir derler. Efendimiz de: Ben de Yusuf kardeşimin dediğini derim.
Yusuf, kardeşlerine: Bu gün size kınamak yok. Allah sizi afvetsin. O merhamet edenlerin en merhametlisidir.
Hepiniz evlerinize gidiniz ve hepiniz hürsünüz (Yusuf Suresi, ayet: 92 ve
Beyhaki, Süneni Kübra 9/118, hadis no 18739) buyurmuş ve yoluna devam etmiş.
Onlardan intikam almakla vaktini zayi etmemiş.
Ölmüş insanlarla hesaplaşılmaz. Yaşayan insanların
cehenneme çıkan yolunu nasıl cennete çeviririm diye çalışılır.
Musa aleyhisselâm, Firavun ve ileri gelenleriyle
konuşurken: Muhakkak bize şöyle vahyolundu: Şüphesiz azap, (Allah ın
ayetlerini) yalanlayan ve yüz çeviren üzerinedir der.
Firavun, mantığını çalıştırır ve: Peki ya ilk
çağlardakilerin durumu ne olacak diye sorar. (Taha: 51) Bu soru Hz. Musa yı
zor durumda bırakacak bir soru zanneder. Eğer Hz. Musa: Hepsi cehennemdedir
derse orada bulunan komutan ve danışmanların babalarına ve analarına olan
sevgileriyle Hz. Musa ya daha da kinlenecekler. Ama Hz. Musa nın: Onların
bilgisi Rabbimin yanındaki bir kitaptadır. Rabbim şaşmaz ve unutmaz (Taha: 52)
diyerek Firavun un beklentisini boşa çıkarır.
Tecellide tekrar
yoktur her tarihi olay kendi çağının, bölgesinin, insan ve malzeme imkânları
içinde gerçekleşir. Bin tane karanlığa söven adam yerine, bir tane ışık yakan
adamın olsun daha iyi. Açlık ve sefalet üzerine çok önemli eserler veren birçok
adam yerine toprağa tohum atıp üretip insanları doyurduktan sonra onlara tohum
atmasını, harman kaldırmasını öğreten daha iyidir.
Din elden gidiyoooor diye bağıranlar ve bağırırken
boğazlarını yırtanlar yerine din için iman için bir adım atanlar daha iyidir.
Kur an-ı Kerim de Rabbimizin güzel isimleri 4842 defa geçmekte. Rabbimize işaret eden O, Onu, Ona, Ondan, Sen, Seni,
Senden, Sana gibi zamirler bu rakama dâhil değildir. Yine Kur an-ı Kerim de
şeytan kelimesi çoğuluyla birlikte 88 defa geçmekte. Biz hep olumludan,
üretimden, faydalıdan bahsedelim, onu öğrenelim ve öğretelim.