2. Dünya Savaşı nın bitiminden sonra Batı dünyasının bir
numaralı düşmanı SSCB ydi. Nazi Almanyasına karşı aynı safta yer alan ve aynı
ittifakın birer üyesi olan ABD ve Rusya, Avrupa nın üzerindeki Nazi tehdidinin
kalkmasıyla birlikte karşıt cephelere geçiverdiler. Yani, 2. Paylaşım savaşı
biter bitmez, yeni bir paylaşım mücadelesi başlamış oldu: Soğuk Savaş!
Önce İngiltere nin Almanya karşısında etkisizleşmesi,
sonrasında da Avrupa yı kasıp kavuran Almanya nın dünya savaşını yine yenik
kapatmasıyla, Avrupa küresel güç dengesinde bir süre ortalarda gözükmeyecekti.
Bu yokluğu, 2. Dünya Savaşı yla birlikte iyiden iyiye palazlanan kurtarıcı (!)
ABD ile düşman ilan ettiği SSCB doldurmaya girişti.
Bu iki süper güç, öyle çetin ve amansız bir mücadeleye
girişti ki, kısa sürede tüm dünya ya özgür(!) dünya tarafına ya da kızıl
Rusya ya eklemlenmeye itildi. Avrupa da ABD yanlısı kıta Avrupası devletleri,
tabii ki kurnaz İngiltere, Akdeniz ülkeleri bir yana, Avrupa nın itilmiş
kakılmışları Doğu Avrupa devletleri Varşova Paktı marifetiyle kızıl cepheye
geçiverdi.
Bu cepheleşmenin en klasik numunesi ikiye bölünmüş Berlin
şehriydi. Bu amansız Soğuk Savaş, dünyanın da başına bela olmaya başladı ve
hemen her ülkeyi birinden birine taraf olmaya zorladı. Ya Batı ittifakını ya da
komünist bloğu tercihe zorlanan ülkeler, adeta filler tepişirken ezilen
çimenler misali bu savaşın piyonları olacaklardı sadece.
SSCB nin giderek zayıflamaya başlaması, önce 1989 da
Berlin Duvarı nın yıkılması neticesini doğurdu. Kuşkusuz, Berlin in şahsında
Almanya nın bölünmüşlüğünü simgeleyen bu duvar bir simgeydi. Glasnost ve
perestroyka hamlelerine rağmen Sovyet İmparatorluğu nun önlenemez yıkılışının
1991 de gerçekleşmesiyle beraber, Soğuk Savaş ın galibi olarak ABD tek süper
güç olarak dünyanın başına bela olmaya başladı.
Dehşetengiz güç dengesi döneminde, ikisinden birisinin
kontrolsüz güç şımarıklığını diğeri önlerken, SSCB nin yerle yeksan olmasıyla
bu durum ortada kalktı. Şunu belirtmekte fayda var; iki şerden bir hayır
çıkmıyor! Dünyanın üzerindeki iki bela birbiriyle çatışırken de, birisi yıkılıp
diğeri tek başına kaldığında da insanlık yararına bir şeyler gelişmedi. Amansız
güç dengesi varken de, ABD tek süper güç olarak kaldığında da insanoğlunun
huzur ve sükunu namına olaylar yaşanmadı.
SSCB yle çekişirken rekabet ve dünyayı paylaşma uğruna
ülkelere savaş ve katliam ihraç eden ABD, Soğuk Savaş ın bitimiyle bunu aynı
şekilde sürdürdü. Değişen sadece işgal gerekçeleri oldu. Önceden komünizm
tehlikesine karşı özgürlük götürmek diyen ABD, yine özgürlük götürdüğünü
iddia ederken artık komünizm tehlikesinden bahsetmez oldu. Soğuk Savaş ın
bitimiyle kendisine İslam ı hedef olarak seçen ABD nin bu uğurda
gerçekleştirdiği işgaller, 11 Eylül den sonra hız kazandı. BOP çerçevesinde
İslam ülkeleri ya işgal edildi, ya iç karışıklığa sürüklendi ya da parçalandı.
Ortadoğu yu yeniden şekillendirme sürecini aynı
pervasızlıkla sürdüren ABD, yeniden palazlanan Rusya ve arkasına aldığı Çin,
Hindistan, İran gibi ülkelerin oluşturduğu blok karşısında bocalamış vaziyette.
Rusya, önce Kırım ı işgal etti, şimdi de Ortadoğu ya müdahil oluyor ve Batı
izliyor. Ortadoğu da kartlar yeniden dağıtılıyor, kirli planlar yeniden
tasarlanıyor ve insanlığın baş belası Soğuk Savaş yeniden sahnelenmeye başlıyor
yani.
İşin kötüsü, bu
Soğuk Savaş ın ana üssü Suriye ve Türkiye de filler tepişirken ezilen çimenler
rolünde olacak gibi duruyor. Her iki taraf da, birisi koalisyon güçleri diğeri
de Suriye rejimine destek adı altında Müslümanları katlederken, başta İslam
ülkeleri sadece birinden taraf olma derdindeler maalesef.
Rus uçaklarının Türk hava sahasını ihlaline pek bir
hevesle tepki koyan NATO ve ABD de gösteriyor ki, Soğuk Savaş fiilen
başlamıştır. Bu noktada, sürekli olarak Türkiye ye destek oluyormuş gibi
gözüken NATO ya bel bağlamak ve güvenmek ise fiyaskonun büyüğü olacaktır.
Sözün özü; Rusya ya teessüf sunuyoruz, ABD ye ise hiç ses
bile etmiyoruz. İki beladan birine taraf olmak dışında varlığımızla yokluğumuz
bir ne acıdır ki