Psikolojik gerilim ve dalgalarla yaşayan toplumların olaylara sağlıklı bakması beklenemez. Medya ile reklâmın etkisi oldukça fazla. Kitleler bu dalgaların peşine takılıp gidiyorlar. Haberlerin, olayların ve durumların künhünü bilmeden gözler önüne serilen ve kulaklara fısıldananlar ile kapılınıyor. Sonu nereye varıyor bunu kimse ne biliyor ne de kestirebiliyor.

Bunun en somutunu yakan zamanda “Arap Baharı” diye tanımlanan büyük savrulmada yaşadık. Onun yıkımı ve felaketleri sürüyor, arkası gelecek.

Siyasa adamlarının önbakışsızlığı, sezgisizliği, bulundukları yerlerde sadece parmak kaldırıp indiren ve güdülü kişiler olanlardan sağlıklı bir sonuç beklenemez. En önde görünenler bile böyledir. Olay ve durumları kavramak için büyük bir birikim gerekiyor. Bakış, sezgi ve öngörü. Bunu sağlayan da birikimdir.

Eğer bir ülkeyi yönetenler varlık nedenlerini başka güç ve çevrelere dayandırıyorlarsa onlardan hayırlı bir sonuç beklenemez. Güdülü siyasetin varacağı yer buyruk altında olmaları ve ona göre hareket etmeleridir. Türkiye’de siyasaya aday olan öncülerin Abede gibi egemenlerden ruhsat almaları bir millet adına yakışıksız bir durum. Müslümanların dramatik durumu ne yazık ki böyledir. “Amerikasız olmaz” düşüncesi on yıllardır süregelen bir durum. Bu yapı içinde yer alanlar vesayetçidirler, kendi başlarına değildirler, özgürlük ruhundan yoksundurlar. Konuşmalarına, davranışlarına dikkat ederler. Üsttekileri incitmeme onları ürkütmeme önceliği öne çıkar. Ülke çıkarından çok kendi çıkarları öne çıkar. Kendilerine sunulanı korumaya bakarlar. Onların çizgisinin de dışına çıkmazlar. Suriye bataklığına itilme ve oradan kurtulamama bunun en somut örneklerinden. Havuza itilenin yakınmasına benzer: “Beni kim havuza attı” diye yakınırlar. Suriye, Libya, Yemen, Mısır, Afganistan, Irak, Pakistan coğrafyamızın kaos ve bataklık alanlarıdır. Ne yazık ki Türkiye de bu konumdadır.

Onurlu bir duruş varlık nedenidir. Kişi, kendisini kimseye değil, milletine, coğrafyasına, kültürüne, uygarlığına bağlı görüyorsa her şeyi göze almalıdır. Gerekirse kendini feda etmelidir. Hem çıkarımdan, iktidarımdan vazgeçmem hem onlarla birlikte olurum derseniz bunu sonu yoktur.

Ne yazık ki ülkemiz kuruluşundan beri böyle yönetiliyor. Korku, çıkar gibi kaygılar kişilikli bir duruma engel. Müslümanların Batı’ya bağımlı oluşları sonlarını getirdi, yıkımlarını büyüttü. Bölgemiz tam bir harabeye döndü. Bu, uygarlık ve kültür bilinci taşımayanlar tarafından yönetiliyor olmamızdan.

Günümüz siyasası bilge ve erdemli insanlardan yoksun. Bilgelik siyasal deneyimlerle elde edilemiyor. Bilim insanı olmak da yetmiyor çoğu zaman. Günümüzde gerilim, kavga, öfke kusurları örtmek adına yapılıyor. Birer spiker gibi bağırıp çağıranlar bir şey üretmiyor. Üretim bir bütündür.

Her dönemin kalıbına uyan, renk alan, çıkarını düşünen, istediği zaman yer değiştirebilen danışmanlarla bir yere varılamaz. Reklâm ile insanı olduğundan farklı gösteren, insanı insan olmaktan çıkaran bakış insanı felakete sürükler. Gurur ve kibir putuna çevirir. Çünkü kendisinde olmayan şeylerle kendini vehmeder. Sahibinin sesi papağanlar ile ise asla bir yere varılamaz. Onlar sahibine destek olmak yerine sadece ayak bağıdırlar.

Kişiliksizlikten ve çıkar için kendini halden hale sokanlardan, kendi olmaktan çıkanlardan, insana nefretle bakanlardan, öfkeyi nefreti körükleyenlerden Allah’a sığınırım.

Entelektüeli, bilgesi, arifi, fedakârı, haddini bileni olmayan bir siyaset, siyaset değildir.