Zaman zaman medyada da yer alıyor: Şehitlerimizin yakınlarına ve gazilerimize ve yakınlarına karşı küstahça, terbiyesizce davrananlar, söz söyleyenler oluyor. O davranışlar beni çok rencide ediyor, yaralıyor. Şehitlerimize ve gazilerimize karşı o tavrı sergileyenleri şahsen ben insan sınıfına dâhil etmiyorum. Onlara en hafif tabirle “yontulmamış odun” denilebilir.

Şehitlerimiz ve gazilerimiz ve onların yakınları başımızın tacıdır. Onların aziz hatıralarına ve emanetlerine sahip çıkmak, 80 milyonun boynuna borçtur.

Ülkemizi düşünün: Dört bir tarafı düşmanla çevrelenmiş. (Suriye, Irak vs. demeyin, oralarda kimler var? Kimlerin kontrolünde?.. Onun için “dört bir taraf” tabiri tam yerini bulmakta.) Allah fırsat vermesin, bir fırsatını bulsalar, ülkemizi parça pinçik edecekler. O vakit, ne mal kalır, ne evlat, ne de namus…

Mehmetçik sınırda vazife başında. Her an eller tetikte. Zaman zaman da düşman güçlerle çatışmaktalar. Bu çatışmalarda şehit de verilmekte. Allah onlara rahmet eylesin. Yakınlarına sabır versin. Mehmetçik derken, subay ve astsubayları da bu tabire dâhil etmekteyiz. Maaş alanlar için, “Onların zaten görevi!” demek, en basitinden küstahlıktır. Öylesine zorlu görev maaş için yapılmaz. O göreve talip olanlar, görevin zorluğunu ve riskini bile bile talip olmuşlardır. Onlar vatan âşıklarıdırlar ve şehâdete susamışlardır. Vatan ne demek, şehâdet ne demek bilmeyenler bunu anlayamazlar.

Ülkemizin dâhilî emniyeti birinci derecede emniyet kuvvetlerine emanet. Yeri geldiği için söylüyorum, şahsen ben beynelmilel bir tabir olan “polis” (police, polizei vs.) tabirinden ziyade “emniyet” tabirini tercih etmekteyim. Resmî binalarda ve yazışmalarda “Emniyet Genel Müdürlüğü”, “Emniyet Müdürlüğü” vs. denilmekte. Aynı şekilde bütün görevliler için de “emniyet” tabiri kullanılabilir. Kıyafetler ise eskiden olduğu gibi hâkî renk veya bize has bir renk olabilir… İşte bu emniyet mensuplarının aslî görevi bu vatanda yaşayan herkesin can, mal ve namus emniyetini korumaktır.

Bakınız Rabbimiz (c.c.), yarattığı her insanın muhafazası için dört melek görevlendirmiştir. Niçin? Cinler taifesinden insanlara zarar vermek isteyen şerir bir taife var, onların tasallutundan korumak için. O “Hafaza melekleri” o insan ölünceye kadar vazife başındadır. İşte bu emniyet mensupları olmasa, tıpkı o şerir cin taifesi gibi insanlığın başına musallat olmuş olan şerir insanlar ülkeyi ne hale getirir, bir düşünün! Emniyet mensuplarından da şehitlerimiz, gazilerimiz olmakta. (Halamın torunu çevik kuvvet polisi Ufuk’umuz da o şehitlerden biridir. Allah ona ve bütün şehitlerimize rahmet eylesin.) Sakın, “Onların işi o. Maaş alıyorlar!” demek küstahlığında ve terbiyesizliğinde bulunulmasın. Onların her biri zeki, güçlü, kuvvetli insanlardır. Hangi işi yapsalar, aldıkları maaş kadar veya daha fazlasını kazanabilirler. Ben yakın çevremden biliyorum, onlar mesleği sevdikleri için o zor göreve talip olmuşlardır.

İşte bizlerin emniyeti için görev yaparken şehit olan, ya da gazi olan, kolunu, bacağını, gözünü kaybeden, yüzü tanınmayacak hale gelen o kahraman ve güzel insanlara ve onların yakınlarına, hatıralarına yapılan saygısızlığı, vefasızlığı hazmedemiyorum.

Belediyeler, şehitlerimizin hatırasını yaşatmak için isimlerini parklara, tesislere veriyor. Millî Eğitim Bakanlığı okullara şehitlerin isimlerini veriyor. Çok da iyi ediyorlar. Biz de vatandaşlar olarak o şehitlerimizin yakınlarını ziyaret etmeliyiz. Gazilerimizi ziyaret edip onlarla hasbıhal etmeliyiz. Toplu taşıma vasıtalarında onlara yer vermek, en basit bir iştir ve görevimizdir. Onlar kolunu, ayağını, gözünü, bu vatanı ve bizleri korumak için feda etmiş, biz beş on dakikalık istirahatımızı feda etmişiz, çok mu?