Seçim Senaryoları Üzerine
Vaktinde sayılabilecek bir tarihte yapılması öngörülen 2023 seçimleri, birçok seçim senaryosunu beraberinde getiriyor.

Analistler ve konunun uzmanları, iktidar ve muhalefet partileri açısından farklı perspektifleri, farklı stratejileri dile getiriyor.

Ama işin özü, yapılan analiz ve değerlendirmeler birçok açıdan benzerlik arz ediyor. Zira aslında siyasal görünüm büyük ölçüde netlik içeriyor. Araştırma şirketlerince yapılan anketlere bakılmaksızın da sahadaki durum kolaylıkla bu gözlemlerin yapılmasına imkân veriyor.

Mevcut durumu şöyle izah etmek mümkün: İktidar güç kaybediyor, muhalefet ilgi görmüyor! Hülasa siyasal bir tıkanmışlık, sıkışmışlık var.

AK Parti, 20 yılın ardından bizatihi kendi seçmeni tarafından ilk kez sorgulanıyor. Fısıldamalar ile değil açıktan aşikâre eleştiriliyor.

İl teşkilatlarının yapısından, yöneticilerin halktan kopuk yaşantılarından oldukça rahatsız olunduğu en ufak bir saha araştırmasında dahi çekinmeden dile getiriliyor.

AK Parti seçmeni açısından tek tutulacak dal, halen partiyi taşımaya yarayan lider faktörü. Onun bozulan sistemi düzelteceğine, işlere çekidüzen vereceğine kendini inandırmak istiyor.

Bu tabiri bilerek kullanıyor ve kendini inandırmak istiyor diyorum. Çünkü normalde insanların AK Parti’nin yanlış politikaları nedeniyle bugünkü manzara ile karşı karşıya kalındığını artık fark etmiş olması gerekiyor. Fakat en azından bugün için sonuç bu değil.

Dolayısıyla AK Parti’nin en büyük rakibi hâlihazırda yine kendisi oluyor.
AK Parti seçmeninin kendi partisiyle ilgili bu denli gelgit yaşadığı bir ortamda muhalefetin atacağı adımlar her zamankinden çok daha fazla bir anlam içeriyor.

Doğru zamanda doğru zeminde atılacak adımlar muhalefet lehine bir süreç yaşanmasına kapı aralayacak potansiyele sahip.

Fakat bugüne kadar muhalefetin bundan yararlanabildiğini söylemek mümkün görünmüyor. Bunun için muhalefet partilerinin tahmini oy oranlarına, teşkilatlanmalarındaki gidişata bakmak yeterli olacaktır.
20 yılın sonunda yorulmuş, bitkin düşmüş bir iktidar karşısında muhalefeti tek çatı altında toplama fikrinin bir strateji olarak muhalefet partilerince ne denli etüt edildiği konusu izaha muhtaç durumdadır.

Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır ki, Macaristan örneği üzerinden bu konunun iyi analiz edilmesi gerektiğini sıklıkla dile getirenler arasında yer alıyorum.

Elbette bir ülkede yaşanan bir tecrübe başka bir ülke için bütünüyle benzerlik arz etmeyecektir. Fakat bundan bazı mesajlar alınabilir.

Sene başında Macaristan’da altı partiden oluşan muhalefet blokunun varlığı, seçim öncesinde %15 mertebelerinde geride gözüken Orban hükümetinin %20 oy farkla seçimden zaferle çıkmasına neden oldu.

Yani iktidardan düşme arefesindeki V. Orban’a can simidini muhalefet sundu. Bunun Macaristan, iç ve dış politikasındaki gelişmelerle de yakın bağlantısı olmakla birlikte muhalefetin seçmene yeterli oranda güven sunamaması başat faktör olarak belirdi.

Hâlbuki bütün muhalefetin tek bir çatıda toplanması yerine her partinin kendi muhalefet söylemi ile iktidarı oluşturan farklı kesimlere hitap etmesi çok daha etkili bir strateji olabilir.

Zira muhalefet açısından ana hedef, mevcut iktidar partisi seçmeninden bir kısmının gönlünün kazanılması ve oylarının alınması olmalıdır.

Tek başına gelecek kadar oy almış bir iktidar; birbirinden çok farklı yaşam tarzlarına, gelir ve eğitim seviyesine sahip insanlardan oluşan bir yapı demektir. Özal’ın tabiriyle “dört eğilimi birleştiren” parti demektir.

Bugün AK Parti’ye oy veren seçmen kitlesi yeknesak bir kitle değildir. Liberal, sosyal demokrat, muhafazakâr, dindar ve milliyetçi nosyonların her birisine farklı düzeylerde rastlanmaktadır.

Dolayısıyla her bir muhalefet partisinin önceliği iktidar partisinden en azından bir kesimi ikna edebilme potansiyelini hatırlatmaktadır.

Bir örnek vermek gerekirse AK Parti içerisindeki dindar, milliyetçi ya da muhafazakâr kesimlere CHP’nin büyük oranda etki edeceğini zannetmek en hafif tabiriyle siyasi hesap hatasıdır.
Ve bu yaklaşım sonuç itibarıyla AK Parti’nin arzu ettiği sonucu doğurmaktadır.

Birden fazla rakibe yönelik politika geliştirmek yerine iktidarın tek bir söylem üzerinden hareket etmesinin yolu açılmaktadır.

İşte bu yüzden seçim senaryolarında dahi tıkanma ile karşı karşıya kalınmakta ve siyaset, yaşam tarzı tartışmalarının gölgesi altına doğru çekilmektedir.