Cumhurbaşkanlığı seçiminin öncesinde Saadet Partisi’nin, sosyal medya tanımına giren tüm alanlara hakim propaganda çalışmaları yaptığı, hak gözeticilerinin malumudur. Seferden sorumlu olmak şuuruyla mücehhez insanlarımızın o günkü gayretlerinin kat kat fazlasına, mahalli seçimlerde ihtiyaç duyacağız kanaatimizi, bir paylaşımı örnekleyerek güçlendirmek istiyoruz.

*

“(Şehrin, mahallin) insanlarının görüşleri, düşünceleri, talepleri göz önünde tutulmadan, tepeden inme aday belirlemeleri iyi netice vermiyor.”

16 yıllık bir iktidarın mahalli idarelerinin başarılı olamamalarını, böyle bir giriş cümlesiyle başkan seçicilerinin üstüne yıkmak; kaybettiğimiz şehirlerimizin geçmişlerinin, mahallelerinden başlayarak silinmesini ve geleceklerinden umutsuzluğu, gözlerden ve kayıtlardan saklamaktır. Bu tespit önemlidir.

“Tepeden gelen adam, halka tepeden bakıyor! Halk içine çıkmıyor, halkın taleplerine kulak vermiyor!”

Şikayet edilenlerin, ki belediye başkanı sıfatlılardır, böyle fotoğraflanmaları, seçim galibiyetlerine, daha önceki partilerindeki mahalli idare başarılarını, teminat göstererek başlamış bir partinin mensuplarının en doğru durum tespitidir. Burası da önemlidir.

Öyleyse fotoğrafın yanlışı nerededir?

Cevap veriyoruz: Bir belediye teşkilatının, sadece başkandan ibaret sayılmasındadır. Zira mesele bu kadar basit olsa idi, görevden alınan veya Meclis’e sokulan onca başkanın yerine oturtulanların başarılı olduklarını konuşan bir iki kişiye rastlardı insanlar.

Bize, önemli tespitler yapma fırsatı veren bu siyasi paylaşımın bir hedefi olmalıydı.

“İstanbul’da birçok belediyenin durumu kritik!”

Türkçemizde hassas, ciddi, nazik, tehlikeli, endişe verici gibi kelimelerin manasını yüklenen “kritik”le tartışmaya sokulan, belediyelerin hali hazırdaki durumları değil, gelecekte aynı partililerin ellerinde olamama ihtimalidir.

“Önce şehir”, “Önce şehrimiz” ideallerinin yerinde yeller estiği işte böyle anlatılıyor.

Farkında mısınız?

Seçimle gelmiş bir belediye başkanlığı tecrübesi de olan bu ülkenin iyi insanlarından birinin, ki arkadaşım olmasından gurur duyarım, sosyal medyada kayda aldığı bu tenkidler üstünden analiz yapmaya çalışan bizim hedefimizde kişiler yok, eksik ve yanlış bulduğumuz zihniyet halleri vardır. Alınmak olmaz, vatanımızın parçası şehirlerimize yeni bir kurtarma operasyonları düşünüyorsak eğer... Zira kurtarılmadığı iddiaları gündemde..

“Ağır top-mop(!) kurtarmıyor artık!

Halka rağmen olmuyor artık!

Millet, ağır top’a falan iltifat etmiyor!”

Kurtarmayanların, olmayanların, iltifat edilmeyenlerin “Ağır top” sıfatlı sayılması, başta söylenen başkan seçicilerin üstüne yıkma eylemini hafifletmeye yönelik değilse, adayların kapasite ve kabiliyetlerinin azlığının tespiti sayılır. Ağır top bunlarsa hesabı...

Alınmamak mı, alınmak mı önemlidir?

Bu tenkit paylaşımının altına yorum yazan insanlarımızın hemen hemen hepsi, katıldıklarını ve hatta daha fazlasının ifade edilmesi gerektiğini vurgularken, korkularının seçim kaybetmeye ayarlı olmasına da, diğerleri olarak bizlerin endişelenmemiz gerektiğine dikkatleri çekmek istememiz de önemli sayılsın.

“Ak parti hükümetinin ve bilhassa belediye yönetimlerinin ciddi yanlışları var!”

Bu cesur cümlenin altını doldurmak için AK Parti geçmişinden bir örnek vermek mecburiyetindeyiz.

Son mahalli seçimlerde, mevcut başkanlarla devamı uygulamaya koyduklarında, taraftarları medyacılar, o günlerde mücadeleye başlanan FETÖ’nün oyununun bozulduğunu ilan etmişlerdi.

Oyun mu bozuldu, oyuna mı gelindi?

AKP’nin bu pozisyonunu hiç tartışmadı/tartışamadı taraflı kalem ustaları... O başkanları tekrar aday göstermek, ki çoğu ikinci, üçüncü dönemlerine giriyordu, bir oyuna karşı durmak olsaydı, görevden almalar yaşanmazdı, desek haksız olmayız.

Düşmanlığı tescillenen bir örgüt, muhal farz, mahalli seçimlerde etkin olmak isterse, gücünü ve iş ahlâkını iyi bildiğinin gitmesini arzular mı? Gelecek olanı tanıyacak organlarının da budandığını bir düşünürseniz...

O günlerde biz AKP’nin teşkilatlarının itirazını çok bekledik. Aday olması muhtemel veya aday yapılması düşünülen tüm üyelerimize güven duymamaktır bu tavır; demelerini istemiştik. Belki de biz yanlış düşünüyorduk. Teşkilatları kendi kurdukları teşkilatlardı, sonradan ulanmaya çalışan grupları saymazsak yani, ve birbirlerini iyi tanıyor olmalıydılar.

Biz de bu tanış olanları ve bizimle aynı şehrin sokaklarını, caddelerini paylaşanları daha iyi bilmek maksatlı yaptığımız bu sosyal medya paylaşım araştırmamıza bir cümle ile son verelim. Gerçi neyi kaybettiğimizi ve neleri sildirdiğimizi başta belirtmiştik.

Şehirlerimizin bu gününe yanmayan iktidar yanlılarının, seçim kaybetmelerine nasıl yandıklarını görmek istemek değildir, bu satırlardan muradımız. Beklenen olacaktır.

Şehirlerimizi geri istiyoruz! Yarımada, çeyrekada yaftalarını iade ederken...

Bir onda dört insanları göreve diyoruz yani...

*

AKP gönüllülerinin, ya kaybedersek korkularını bugün yaşamamaları için, şehirlerimizin adını ve varlığını koruyarak hayatiyetlerini sürdürmeleri için, başkan seçicilerin bir taktiği sayılamaz mı “Tepeden gelen adam”ların aday yapılmaları.

Seçilmesinler, dolayısıyla mahalli seçimlerde iktidar olmamamız, şehirlerimizin korunmasına ve aynı kalmalarına yetsin.

Fakat ne oldu? İlla seçeceğiz diye tutturanlar, bugün seçtiklerinden ilk sırada şikayetçi oluyorlar.

AKP o günlerde, MHP huyunda olmadığından aday göstermiyorum diyemezdi. Adaylarıyla, istemiyorum demiş ama, gel de bunu, kazandığını sanarak kaybetmeye mahkum olanlara anlat. Sonuç, anlatılamamışlık.

Bu meseleyi, sürekli atıf yaptıkları İsmet Paşa CHP’si günlerinden örnekleyerek izah etmemizde sayısız faydalar olacaktır. Hele seçimlerin yaklaştığı bu günlerde..

Bir Karadeniz ilinden üst üste iki dönem milletvekili yapılan bir İstanbullu, üçüncü döneme hazırlanırken, telaşla gelir Paşa’sının yanına.

“Efendim, eğer o iki insanı, benim aday olduğum ilin listesine yazarsanız, Meclis’e hiç birimiz gelemeyiz!”

Ya ben seçilemezsem endişesinin farkındadır İsmet Paşa. O listeyi bilerek öyle yazmasının iki sebebi vardır. Birincisi, iki dönemdir milletvekili yaptığı kalemşorunu evine göndermek. Ona anlatacaklarını çoktan bitirdiğinden.. İkincisi ise, yaşayacağı yenilgiyi hissetmiş biri olarak, Partisini hezimete mecbur edenlerin hepsini seçtirmeyerek cezalandırmak. Bu şıkkın kuvvetli olduğunu, o kalemşoruna söylediği şu sözünden anlamamız mümkündür.

“Sen, bütün vilayetleri bizim kazanmamızı mı istiyorsun?”

Belki bir gün biz de okuruz, birinin anılarında. “Ben bütün İstanbul’u ve Anadolu’yu kazanmamak hesabıyla yazmıştım aday adlarını amma…

Acıtanlarda acı duyar

Meclis’in yeni “oturma planı” yapılmış. CHP, yerini beğenmediğini “teamüle aykırı” diyerek duyurmuş.

Bir geleneğin varlığının kabulünü ikrardır teamül demek. Lakin CHP’nin, kendine ait saydığı sorunlarda teamül peşinde olmasını, en eski parti sıfatına rağmen yakışır bulmayan yandaş kalemcilere biz de hak vereceğiz.

Teamülleri her devirde koruyabilseydi, bugün gelenekleri sağlam bir Meclis’imiz yerini korumuş olacaktı demokrasimizin içinde.

Geçen asrın sonlarına doğru, Meclis’imizin son teamülü de yok edildi CHP’nin katkılarıyla. Meclis Başkanı, en çok milletvekili olan partiden olur geleneğini, teamülünü 28 Şubat hazırlayıcılarının arzuları istikametinde yok saymalarının sonuçlarından biri de bugünleri böyle yaşamamızdır.

Refah Partisi adayı rahmetli Aydın Menderes’in hakkı olan Meclis Başkanlığı’nı o gün, Menderes adını kullanarak yıllarca iktidarda kalmış bir Demirel’le işbirliği tutarak engelleyen o CHP, bugün teamül peşindeki CHP’dir.

Bir daha yanalım

Yanıbaşında olmak boşuna değil

“FETÖ’nün yanındaki AKP’li, genel başkan yardımcısı yapıldı.”

Bu bir muhalif basın haber başlığıdır.

2012 yılında Pensilvanya’daFETÖbaşı ile bir resim karesinde görünen AKP insanlarından, FETÖ başının hemen yanıbaşındaki eski milletvekiline, partisinin kazandırdığı yeni sıfatı bu cümle ile duyuruyorlar.

Biz olaya, sevindirici bir yan arayarak yaklaşıyoruz. AKP’nin genel başkan yardımcısı o olmasa idi, yani vakti zamanında FETÖ yanıbaşında duran kişi olmasa idi, daha mı iyi olacaktı?

Haberciler açısından hayır!

Acaba kimdir? Onunda FETÖ başı ile resimleri var mıdır, araştırmaları için sarfedilecekefor, ülkemizin kayıp hanesine yazılmaz mı?

Hem sonra o aranırken, saklanmışlar da bulunuverirse...

Bilinen, resmi olan birinin atanması yapılarak, en azından muhalif gazetecilerimizin fazla mesai harcamalarının önlenmesi, takdir edilmeli diyoruz.

Bu dahi az bir şey mi?

“KUZU”LAŞMA BUDUR

AKP’li Prof. Burhan Kuzu bir tweet atmış takip edicilerinin ekranlarına. Ordan kopyalayarak yorum yapılan köşelerde görünce biz de ilgilenelim dedik. Ne de olsa iyi malzeme veren siyasilerimizdendir Kuzu hoca.

Trump’um BM toplantısındaki halini anlatmış. Hangi teknolojiyle takip etmişse artık.

Miş’li geçmiş zaman kipiyle Trump’un planını deşifreden sonra diyorki: Erdoğan’la görüştü, muradına erdi.

Türkiye’nin bir siyasetçisi değil, sanki Trump’un ruh ikizi. Muradının ne olduğunu burdan hissedecek kadar yakınında onun.

Mademki Trump’u bizim “Murat almak” deyimizle anlatmaya layık buldu, bir türkümüzü de uyarlasın ona. İçine biraz acı, biraz hüzün katarak ve Trump’undoymamışlığını vurgulayarak..

“Murad alıp doya doya gezmedim” türkümüzü “murad alıp doya doya görüşemedim” şekline çevirerek yani..