Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır misali, iktidara gelen hükümetlerin de memleketin bütçesiyle ve kurumlarıyla ilgili farklı stratejileri ve yönetimsel ilkeleri vardır. Milli Görüş, iktidarda değilken, memleketin idaresinde olanlar bir şey lazım olduğunda derlerdi ki: “Alalım”… Memleketin stratejik nitelikteki tüm ürünlerini satın alarak karşıladılar bu iktidarlar. Milli Görüş iktidar ortağı olduğu dönemde bile bir şey lazım olduğunda ortaya çıkan zihniyet şu oldu: “Yapalım”… Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Türkiye’nin her bölgesine ağır sanayi hamlesi çerçevesinde yüzlerce fabrika açtı. Memleketin ihtiyacı olan çok önemli nitelikteki ürünler buralarda üretildi, sanayi hamlesi başlatıldı. Şu anda iktidarda olanların zihniyeti ise şudur: “Satalım”… Memleketin önemli ve stratejik kurumlarını sata sata bitiremediler. Anadolu’nun her köşesinde verimli ve önemli kurumları bir şekilde özelleştirdiler. Bir şekilde birilerine peşkeş çektiler.
Geçtiğimiz günlerde bir programda konuşan Maliye Bakanı Naci Ağbal, kamuda çok fazla özelleştirilebilir varlık kalmadığını itiraf ediyor ve “Bu kapsamda yeni fırsatlar yaratılmalı. Fikir geliştirilmeli” diyor. Ağbal, Özelleştirme İdaresi’nin de artık farklı proje işlerine odaklanacağını söylüyor.
Memleketin çok önemli kurumlarını Varlık Fonu adını verdikleri bir fona devrettiler. Buralardan oluşacak müktesebatın ise nasıl kullanılacağı belli değil!
Refah-Yol Hükümeti Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın ekonomi başdanışmanı Prof. Dr. Osman Altuğ, Refah-Yol Hükümeti’nin en büyük başarılarından olan Havuz Sistemi’ni nasıl kurduklarını anlattığı röportajında şunları söylüyordu: “Hazırladığım projenin adı Kamutek hesabı… Evvela projeyi hazırladım, hocamıza verdim, daha sonra yönetmeliğini hazırladım. Bu konuşmamız sırasında, ‘Millet, Kamutek hesabı filan anlamaz. Hatta bize dümtekçi filan derler. Bunun için buna ben Havuz Sistemi diyeceğim’ dedi… ‘Siz nasıl takdir ederseniz, ama bu bilimsel olarak Kamutek hesabıdır’ dedim. Nitekim yönetmeliklerin hepsinde Kamutek hesabı yazılmıştır.
Özü şuydu. Bizim Türkiye Cumhuriyeti devletinin genel bütçeye dahi kamu kurumlarının parası resmi mevduat adı altında özel bankalarda yatıyordu. Özel bankalar o tarih itibariyle resmi mevduata yüzde 10 faiz veriyordu. Ama biz aynı devlet yüzde 135’le onlardan borç alıyorduk. Demek ki burada bütçeye büyük bir yük var. Sonra Fehim Adak’la tanışmak nasip oldu. Sonra ne oldu. Havuzdaki parası olan özellikle iktisadi devlet teşekküllerinde mağdur etmemek lazım, havuzda parası olan kurumlara yüzde 50 ile borç verdik. Artı, bankalardaki mevduat hesaplarına kuruluşundan itibaren bir faiz stopajı getirdik. Hem faizi düşüreceğim diyorsun, hem faizlere vergi getiriyorsun, Hocam, ‘Bu nasıl olacak?’ dedi. Dedim, ‘Olacak, görürsünüz.’ Ve olağanüstü bir başarı sağlandı. Üç ay içinde yüzde 135’ten yüzde 70’e düşürdük. Yarı yarıya faiz kazancı. Daha sonraki dönemlerde kazanç giderek arttı. Ben burada sadece projeyi yaptım, bunun uygulayıcısı ve takipçisi Fehim Adak’tır. Karasakız gibi, onun gibi tuttuğunu koparan, kararlı, inançlı, son derece prensiplidir. Mülayim görünür ama onun altında kararlılık ve delikanlılık da vardır. Bu görevdeki en büyük ödülüm Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı tanımak, ikincisi de Fehim Adak’ı tanımaktır, onlarla çalışmaktır.”
Eğer bir şey yapılacaksa, Refah-Yol döneminde olduğu gibi Havuz Sistemi’ni harekete geçirmektir.
Eğer bir şey yapılacaksa, Türkiye’nin en başarılı hükümeti olan Refah-Yol’u kendine örnek almak ve memleketin hayrına bir işe imza atabilmektir.