Bismillahirrahmanirrahim;
âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a (C.C.) hamd ederim. Salât ve selâm, Peygamberimize, âline ve sahabelerine olsun.
Allah Teâlâ, kimin hayrını dilerse, o kimseyi dinde fıkıh sahibi yapar. Fıkıh; derin ve ince anlayış demektir. Müslümanlar, Müslüman olmaları itibariyle, beşeri kurallara, AB kıstaslarına, Yunan bilgisine değil, Allah ve Resulünün emir ve yasaklarına tabidirler ve bu emir yasaklara uyarlar. Fıkıh, her şart altında Allah ve Resulünün hangi emirlerinin nasıl uygulanacağının bilinmesidir. Bilmek; anlamak ve bir işin sonunu düşünebilmektir. İnsanın; ibadet, hilafet, emanet, imaret görevi gereği, lehine ve aleyhine olan hükümleri bir bütün olarak Kur’an’a, sünnete ve salim fıkha müracaat ederek bilmesi gerekir. Bu bilgi, duracağı yeri tespit etmesi bakımından önemlidir. İslam’ın; itikat, ibadet, ahlak, talim ve terbiye, adalet, siyaset, dış politika, muamelât ve ukubata dair hükümlerini bilen bir insanın, elbette ki din ve “düzen olarak” İslam’da karar kılması gerekir. Bu bir şuurdur ve bugün bu şuura Milli Görüş denmektedir. Milli Görüş, içi boş bir slogan değil, bilakis hakkı üstün tutmayı, nefis terbiyesini ve maneviyatçılığı esas almaktır. Milli Görüş, aynı zamanda; hidayet, feraset, diratey sahibi olmaktır. Milli Görüş, bir davadır ve bu davayı sadece “Saadet Partisi” kadroları temsil etmektedir. Saadet Partisi’nin yolu; Adil Düzen, İslam Birliği, Önce Ahlak ve Maneviyat, Barış ve Kardeşlik yoludur. Saadet Partisi kadrolarının gözettiği şey ise, Allah’ın rızasıdır. Saadet Partisi’nin mücadelesi; mensuplarını makam ve mülk sahibi yapmak için değil, bütün insanlığın saadet bulması içindir. Saadet Partisi’nin siyaseti, “garson devlet” siyasetidir. Garson Devlet; halkına ayırım yapmadan hizmet etmeyi hedefleyen adil devlettir. Hak-batıl mücadelesi imtihanında Saadet Partisi, hakkın tarafını tercih etmiştir. TEVBE 16: “Yoksa Allah, sizden, cihat edip Allah, Peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş (stratejik ortak) edinmeyenleri ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Çoğunluğun zannına değil, ilahi hükümlere uyanlar için bu ayet, hak-batıl mücadelesini kazananlardan olmak için tercih edilecek Milli Görüş yolunu net bir şekilde göstermiştir.
AYRILANLAR
Yaklaşık 50 yıllık Milli Görüş tarihinde, başta Erbakan Hocamızın gayretleriyle birçok insan, bu “hak davaya” hizmet etmek için, bu kadronun içinde yer almıştır. Bunlardan bir kısmı; belediye başkanı, milletvekili, bakan, hatta mücahitken müşahit, müşahitken müteahhit olmuşlardır. Elde edilen bu makam ve mevkilerin cazibesine kapılan bazı kimseler, “hak dava” için cihat yolundan, şahısları için “makam ve mevki” yoluna sapmışlardır. Onlar, Adil Düzen yolunu bırakmışlar, dünyalıkları için “faizci liberal düzeni” benimseyen işbirlikçilik yoluna girmişlerdir. Bunlar Milli Görüş gömleğini çıkartıp, işbirlikçilik gömleğini giyince, büyük değişimlere uğradılar. Yakalandıkları hidayet kararması hastalığı sebebiyle hakkı batıldan, hayrı şerden ayıramaz hale geldiler ve hayır diye şerre hizmet etmeye başladılar. Irkçı emperyalizmin zahiri gücü karşısında eğilip büküldüler. Kendilerine Milli Görüş’e geri dönün denildiğinde, sizin etiniz ne, budunuz ne ki geri dönelim tavrı içine girdiler. Kimileri de biz, milletvekilliği ve bakanlık yapmış büyük kimseleriz, Saadet Partisi’ni üçüncü sınıf insanlar yönetiyor diyerek alaycı bir tavır bile takındılar. Bizim görmemiz gereken şey, hidayeti veren de alan da Allah’tır. Bizim hiçbirimiz, Allah Teâlâ’nın, bir ilme göre hidayetini ve bu davaya hizmet etme şerefini elinden aldığı kimselere hidayet verecek gücümüz olmaz. Çünkü bunlar, cihada çağrıldıklarında yere çakılıp kalanlardır. Bunlar dünya hayatını ahirete tercih edenler ile birlikte olmayı akıllılık olarak görenlerdir. TEVBE 46-50: “Eğer onlar (cihada) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu. Onlara, ‘Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!’ denildi. Eğer içinizde (onlar da cihada) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı. İçinizde, onlara iyice kulak verecekler de vardır. Allah zalimleri gayet iyi bilir. And olsun onlar önceden de fitne çıkarmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah›ın emri yerini buldu. Onlardan (işbirlikçilerden) öylesi de var ki: ‘Bana izin ver, beni fitneye düşürme’ der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem, kâfirleri mutlaka kuşatacaktır. Eğer sana bir iyilik erişirse, bu onları üzer. Ve eğer başına bir musibet gelirse, ‘İyi ki biz daha önce (ayrılarak) tedbirimizi almışız’ derler ve böbürlenerek dönüp giderler.” İzzeti inkârcıların yanında arayan bütün gafiller, zelil olmaya mahkûmdurlar. Bizim tavrımız ise şu olmalıdır. TEVBE 51: “De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır. Onun için müminler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.” Şuurlu Müslümanların dayandığı güç, Allah Teâlâ’nın gücüdür ve bu gücü yenmeye kimsenin gücü yetmez.
SADIKLAR VE GELECEKLER
Sadıklar; üstünlüğü makam ve mevki sahibi olmakta değil, takvada görenlerdir. Sadıklar; bir elime ayı, diğer elime güneşi de koysanız “hak davadan” dönmeyiz dirayetine sahip olanlardır. Sadıklar; HUCURAT 15: “Müminler ancak Allah’a ve Resulüne iman ettikten sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenlerdir. İşte onlar (imanlarında) saadık olanların ta kendileridir” ayeti ile tanıtılmış olanlardır. Sadıklar; insanlardan değil, Allah’tan korkanlardır. Milli Görüş-Saadet Partisi, bütün imtihanları kazanan sadıkların toplandığı karargâhtır. Gelecekler ise; adalet isteyenler, akledenler, düşünenler, hakikat arayan aydınlar, refaha muhtaç mazlumlar, saadete susamış yığınlar, hak ve hukuku gözetenler olacaktır. Görevimiz bunlara dokunmaktır. Selam hidayete tabi olanlara…