Dizilerde aile sadakati yerine ihanet, sabır yerine haz, helâl kazanç yerine kolay para, hayâ yerine teşhircilik öne çıkarılıyor. Böylece toplumun en güçlü kalesi olan “aile” içeriden çökertilmek isteniyor.

Günümüzün en büyük sosyal ve toplumsal sorunlarından biri ailedeki dejenerasyon ve deformasyon!

* Boşanmalar neden bu derece artıyor?

* Aile bütünlüğü son dönemde neden bu kadar bozuldu?

* Gençler anne-babalarından ve ailelerinden neden kopuklar?

* Aileyi ifsad eden etmenler, etkenler nelerdir?

* 2025 Yılı'nın 'Aile Yılı' ilan edilmesi ne manaya geliyor?

***
Milli Gazete Pazar Sohbetlerinin bu haftaki konuğu Din Görevlileri Birliği Derneği (Din-Bir-Der) Genel Başkanı Muhittin Hamdi Yıldırım.

Muhittin Hamdi Yıldırım Hoca ile aileyi, ailenin önündeki engelleri, alınması gereken tedbirleri konuştuk.

Din Bir Der Genel Başkanı Muhittin Hamdi Yıldırım'dan Önemli Teklif ' Devlet Milli Aile Strateji Belgesi' Oluşturulmalı! (1)

Biz sorduk, Muhittin Yıldırım cevapladı;

SORU: Aileyi ifsad eden, aile yapımızı dejenere eden TV dizileri, filmler vb. konusunda neler söylemek istersiniz?

MUHİTTİN HAMDİ YILDIRIM: Bugün karşımızda sessiz ama yıkıcı bir savaş var. Ne tankla, ne tüfekle… Bu savaş, zihinlere ve kalplere yönelmiş bir kültür savaşıdır. Aileyi hedef alan bu savaşta en etkili silah televizyon dizileri, filmler ve dijital içeriklerdir. Dizilerde aile sadakati yerine ihanet, sabır yerine haz, helâl kazanç yerine kolay para, hayâ yerine teşhircilik öne çıkarılıyor. Böylece toplumun en güçlü kalesi olan “aile” içeriden çökertilmek isteniyor.

Rabbimiz Kur’an’da, “Zinaya yaklaşmayın; o, son derece çirkin bir iştir ve kötü bir yoldur” (İsrâ 17/32) buyurur. Burada “yaklaşmayın” ifadesi dikkat çekicidir; yalnız fiili değil, o fiile götüren her yolu da yasaklar. Bugün televizyonlar, sosyal medya ve dijital platformlar işte o “yaklaşma yolları” hâline getirildi.

Millî Görüş, bu meseleyi yıllardır dile getiriyor: “Mesele sadece ekonomik değil, ahlâkî bir meseledir.” Toplumun manevî dokusu çözülürse, hiçbir ekonomik reform, hiçbir hukuk düzeni ayakta kalamaz. Bu nedenle medya, sadece reyting ölçüsüyle değil, ahlâkî ölçüyle denetlenmelidir. RTÜK, yalnızca “şiddet” uyarısı değil, “iffet ve aileye zarar” uyarısı da koymalıdır. Aynı şekilde, senaristten yapımcıya kadar bütün kültür üreticileri, sorumluluk bilinciyle hareket etmeli, aileyi parçalayan değil, birleştiren hikâyeler üretmelidir.

Unutmayalım ki, Batı’nın dayattığı “bireysel özgürlük” anlayışı, aile kurumunu yok ettiği için toplumlarını yalnızlaştırdı. Bizim yolumuz ise “Emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker” (iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak) yoludur. Bu anlayışı medyamıza hâkim kılmadıkça aileyi kurtaramayız.

Din Bir Der Genel Başkanı Muhittin Hamdi Yıldırım'dan Önemli Teklif ' Devlet Milli Aile Strateji Belgesi' Oluşturulmalı! (2)

EVLİLİĞİ BİR “SÖZLEŞME” DEĞİL, “EMANET” OLARAK GÖRMEYİ UNUTTUK!

SORU: Günümüzde çoğu ailelerde yaşanan bir gerçek; gençlerdeki bireysellik! Buradan baktığımızda gençler "istediğimi yaparım, bana kimse karışamaz!" modunda. Anne-baba ve çocuklar arasında yaşanan bu tablo nasıl aşılabilir sizce?

MUHİTTİN HAMDİ YILDIRIM: Bu söylemin arkasında derin bir ideolojik yönlendirme var. Batı merkezli modernizm, “özgürlük” kavramını sorumluluktan kopararak sundu. Oysa İslâm’da özgürlük, nefsin değil, ruhun özgürlüğüdür.

Gençlerimiz bugün “bana kimse karışamaz” derken aslında farkında olmadan kapitalist düzenin en büyük köleliğine, yani “nefsin tahakkümüne” teslim oluyorlar. Oysa Kur’an bize şöyle der: “Rabbin yalnızca O’na kulluk etmenizi ve ana-babaya iyilik etmenizi emretti.” (İsrâ 17/23). Bu ayet, özgürlüğün sınırını değil, anlamını verir. Gerçek özgürlük, Allah’a kul olabilmektir.

Aile içindeki kuşak çatışması da buradan doğuyor. Çocuk dijital dünyanın kölesi, anne-baba ise yönsüz bir modern hayatın içinde kaybolmuş durumda. Bu kopukluğu aşmanın yolu, iletişimi yeniden “değer temelli” kurmaktan geçiyor. Anne-babalar çocuklarını “yasaklar”la değil, “hikmet”le yetiştirmelidir. Efendimiz (sav) buyurur: “Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir miras bırakamaz.” (Tirmizî, Birr 33).

Bu nedenle gençlik politikalarımızda “ahlâk eğitimi”, “aile içi diyalog” ve “manevî rehberlik” öne çıkarılmalı. Üniversitelerde, liselerde sadece bilgi değil, sorumluluk bilinci öğretilmelidir. Çünkü genç, sadece birey değildir; aynı zamanda ümmetin emanetidir.

SORU: Boşanmalar son yıllarda artıyor. Bu durumu nelere bağlıyorsunuz?

MUHİTTİN HAMDİ YILDIRIM: Boşanmalar bugün artık toplumsal bir yangına dönüşmüştür. Bu yangının kıvılcımı da sabır ve merhamet eksikliğidir. Toplum olarak evliliği bir “sözleşme” değil, “emanet” olarak görmeyi unuttuk.

Kur’an-ı Kerim evliliği bir ayet olarak tanımlar: “Aranızda sevgi ve merhamet var etmesi O’nun ayetlerindendir.” (Rûm 30/21). Yani sevgi, Allah’ın insana lütfudur; geçici bir duygu değil, iman temelli bir bağdır. Ancak modern medya, diziler, sosyal platformlar bu sevgi anlayışını yozlaştırdı.

Boşanmanın arkasında ekonomik baskı, iletişim eksikliği, sabırsızlık ve sosyal medya tahrikleri var. Eşler birbirine değil, dışarıya bakıyor. Oysa Efendimiz (sav) buyurur: “Helâllerin Allah katında en sevilmeyeni boşanmadır.” (Ebû Dâvûd, Talâk 3).

Çözüm, hem bireysel hem kurumsaldır. Gençlere evlilik öncesi eğitim verilmeli, aile danışmanlığı sistemi manevi temeller üzerine inşa edilmelidir. Devlet, boşanmayı kolaylaştıran değil, evliliği güçlendiren politikalar izlemelidir. Millî Görüş yıllardır “aile rehberliği merkezleri” kurulmasını savunmuştur; bu artık bir zarurettir.

KADIN, “RAKİP” DEĞİL, “RAHMET ORTAĞIDIR.”

SORU: “Aile her dönemden daha fazla ehemmiyet kazandı.” Görüşüne katılıyor musunuz? Aile neden önemli, önündeki engeller nelerdir?

MUHİTTİN HAMDİ YILDIRIM: Bugün aile, sadece bir toplumsal kurum değil, adeta imanın son sığınağıdır. Çünkü küresel sistem, insanı yalnızlaştırarak yönetmeyi hedefliyor. Aileyi dağıttığınızda, fert artık hem ekonomik hem psikolojik olarak kolay yönlendirilen bir tüketiciye dönüşür.

Oysa İslâm medeniyeti aile üzerine inşa edilmiştir. Kur’an’da “Onlar sizin elbiselerinizdir, siz de onlar için elbisesiniz” (Bakara 2/187) buyrulur. Bu, eşlerin birbirini tamamlayan iki cüz olduğunu gösterir.

Bugün ailenin önündeki en büyük engeller:
1. Seküler ideolojinin dayattığı cinsiyetsiz toplum anlayışı,
2. Ekonomik zorluklar ve geçim kaygısı,
3. Medya ve dijital bağımlılık,
4. Rol karmaşasıdır.

Aileyi korumanın yolu, kadın-erkek çatışması değil, kadın-erkek uyumu üzerine kurulu bir toplum anlayışıdır. Kadın, “rakip” değil, “rahmet ortağıdır.” Millî Görüş, her zaman “kadın ve aileyi üretken kılan, ama iffet zırhıyla koruyan” bir çizgiyi savunmuştur. Bu anlayış yeniden hâkim kılınmadıkça, sağlam nesiller yetişmez.

ÇOÇUK VE AİLEYİ KORUMA YÜKSEK KURULU KURULMASI LAZIM!

SORU: 2025’in Aile Yılı ilan edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Neler yapılmalı?

MUHİTTİN HAMDİ YILDIRIM: Aile Yılı ilanı yerinde bir adımdır ama bu tür tematik yıllar sadece tabela olarak kalmamalı. Bu yıl, sahada somut dönüşümlere vesile olmalıdır.

Öncelikle eğitim müfredatımız, aile ve ahlâk bilinciyle yeniden inşa edilmelidir. Her okulda “Değerler Eğitimi” dersi zorunlu olmalı, medyada aileyi teşvik eden içeriklere öncelik verilmelidir. Devlet; faizsiz evlilik destek fonları, genç çiftlere konut ve iş desteği, annelere manevi eğitim programları sunmalıdır.

Devlet Milli Aile Strateji Belgesi oluşturulması lazım. “İstanbul Sözleşmesi” gibidış dayatmalar yerine, kendi kültürümüzden doğan, iman ve adalet temelli bir sözleşme… Buna göre de Ev kadınlarının itibarsızlaştırılan ev içi emeğinin itibar kazanması için gerekli çalışmaların yapılması lazım, ayrıca, çocuğu ve aileyi bozan bütün ifsat edici durumlara karşı tedbirler almak üzere, Çoçuk ve Aileyi Koruma Yüksek Kurulu kurulması lazım.

Erbakan Hoca yıllar önce demişti: “İman olmadan nizam olmaz.” Aile Yılı da, iman temelli bir toplumsal nizamın başlangıcı olmalıdır. Aileyi güçlendirmek demek, ümmeti yeniden diriltmek demektir.

SORU: Bizim soramadığımız ama sizin eklemek istediğiniz bir husus var mı?

MUHİTTİN HAMDİ YILDIRIM: Evet. Bugün aileden bahsederken sadece “ahlâkî yozlaşma” değil, ekonomik adaletsizlik ve manevi boşluk da konuşulmalıdır. Genç bir delikanlı evlenmek istiyor ama maaşı yetersiz, kira almış başını gitmiş. Bu durumda zinaya yönelen sistem, gence evlilik yolunu değil, haram yolları açıyor.

Bizim medeniyetimizde aile, sadece iki kişinin birleşmesi değil; iki soyun, iki geleneğin, iki inancın birleşmesidir. Bu bilinçle hareket etmezsek, evlilikler sadece şekil olarak kalır.

Efendimiz (sav) buyurur: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır.” (Tirmizî, Menâkıb 63). Ailede merhamet olmazsa, toplumda adalet olmaz. Bu nedenle aileyi korumak, bir vatan görevidir.

Bugün Batı, yıkılan aile düzeninin bedelini depresyon, intihar ve yalnızlıkla ödüyor. Biz, bu tuzağa düşmemeliyiz. Kur’an’ın duasıyla bitirelim:

“Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı göz aydınlığımız kıl ve bizi takvâ sahiplerine önder eyle.” (Furkân 25/74)

- Teşekkürler...