Mübarek üç ayların gölgesinin düştüğü bu günlerde, yalnızca manevi iklimi değil toplum olarak karşı karşıya kaldığımız kültürel değişimleri de yeniden düşünme ihtiyacı doğuyor. Bu çerçevede Prof. Dr. Süleyman Doğan ile isimlerden aile yapısına, medyadan toplumsal değerlere uzanan kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdik.
Gelecek ay mübarek üç aylar başlıyor.
Mübarek üç aylar, 21 Aralık 2025 tarihinde Recep ayı ile başlayacak.
Recep ayı içerisindeki ilk önemli gece Regaip Kandili 25 Aralık 2025 gecesi idrak edilecek.
Üç ayların ikincisi Şaban ayını 20 Ocak 2026'da idrak edeceğiz.
Ardından 11 ayın sultanı Ramazan başlayacak.
Tam da bu noktada şu hususu irdelemek gerekiyor;
- Uzun süredir çocuklarımıza Recep, Şaban, Ramazan gibi isimleri koyamıyoruz ya da mahalle baskısından dolayı bu isimlere uzak duruyoruz!
Peki ama neden?
İşte bunun nedenini, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Doğan ile konuştuk.
Milli Gazete Pazar Sohbetlerinin bu haftaki konuğu sosyoloji profesörü Süleyman Doğan.
Bu alanda kitap çalışmaları olan, TV5 ve diğer TV kanallarında aile-eğitim-toplumsal sorunlar konusunda görüşlerini açıklayan, Şuurlu Öğretmenler Derneği ÖĞDER'in programlarına katkılar sunan Prof. Dr. Süleyman Doğan ile 'Aile'yle ilgili sorunları masaya yatırdık.
Biz sorduk, Prof. Dr. Süleyman Doğan cevapladı;
SORU: Bazı isimlerin, Şaban gibi, Ramazan gibi, Recep, Rıfkı gibi inancımızda, tarihimizde önemli yeri olan isimlerin komik hale getirilmesi, adeta alay konusu olması konusunda neler düşünüyorsunuz?
SÜLEYMAN DOĞAN: Bazı sinema ve dizi filmlerde bazı isimlerin kasıtlı bir şekilde verilmesi bugün bu isimlerin yok olmasına sebep olmuştur. Bunların birisi Şaban ismidir. Şaban ismi adeta ortadan kalkmıştır. Çünkü Şaban temalı filmler bu ismi, aptal, salak, inek gibi sıfatlarla birlikte anılır olduğundan aileler Şaban ismini çocuklarına vermiyor. Hatta Şaban ismini mahkeme yoluyla değiştirenler olmuştur. Şaban temalı filmleri yapan yapımcılar ve senaristlerin bazıları bunun bilincindedir.
Recep ismi de keza öyledir. Recep İvedik filminin kahramanı insan azmanı hayvan bozması bir karakteri temsil etmektedir. Bundan beş on yıl sonra Recep ismini de aileler çocuklarına isim olarak koymazlarsa şaşırmayın!
Şimdi sıra da Ramazan ismine geliyor.
Bazı dizi film örnekleri üzerinde duracak olursak hemen aklıma şunlar geliyor:
Kadir: Allah’ın isimlerinden olup “Kudret sahibi” anlamına geliyor. Ama Levent Ülgen’in “En Son Babalar Duyar”da üçkâğıtçı damadı canlandırdığı “Hallederiz Kadir”le gündeme geldi.
Behlül: Kıvanç Tatlıtuğ’un “Aşk-ı Memnu” dizisinde yengesiyle aşk yaşayan bir gence verilen bu güzel isim, “Çok gülen. Hayır, sahibi, çok iyi adam” gibi manalara geliyor.
Gaffur: Allahın isimlerinden olan Gaffur/ Gaffar “Çok mağfiret ve merhamet eden” demek. Bu ismi daha önce de Yeşilçam filmlerinde “salak” rollerini oynayan Yadigâr Kuzu’da gördük. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Amina: Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselam'ın annesinin ismidir. “Emin olan. Kalbinde korku olmayan kadın” manasında. “Öyle Bir Geçer Zaman ki”de bir militanın adı oldu.
İsmail: Peygamber ismi. Ancak “Çocuklar Duymasın” dizisinin sapık müdürünün adı.
Yukarıda örneklerini verdiğim isimlerden de anlaşacağı gibi bütün bu isimler tamamen tesadüfî olamaz. Kutsal olarak görülen isimler ayaklar altına alınarak insanların şuur altına kötü hatırlatmalar yerleştirilmeye çalışılıyor. Bunların meyvesi bir on-yirmi yıl sonra ortaya çıkacaktır.
Dizilerimizde ilginç isimler de bulunuyor. Aşağıda verdiğim güya modern isimler ise yüceltilmektedir. İşte onlardan bazıları: Rüzgar, Demir, Toprak, Hasret, Reyna, Kumru, Kobra, Su, Direnç, Zenan, Orçun, Ateş, Mira, Manidar, Bersan, Gülbin, Biricik, Heves, Pırıl, Pamuk, Ezel, Sekiz, Fincan, Pertev, Seymen, Fındık, Gümüş, Çınar, Memati...
DİZİLERİN ÇOĞUNDA AHLAKİ DEĞERLER HİÇE SAYILIYOR!
SORU: Aile varsa toplum var. Aile sağlamsa devlet de sağlam olur. Bu çerçevede, aileyi ifsad eden, aile yapımızı dejenere eden, bozan TV dizileri, filmler, internet oyunları vb. konusunda neler söylemek istersiniz?
SÜLEYMAN DOĞAN: Bugün dizilerin çoğunda ahlaki değerler hiçe sayılıyor. Yeğen yengesine, komşu adam komşusuna, evli kadın bir başka erkeğe özendirilmekte, ar, ahlak ve namus gibi kutsal mefhumlarımızla adeta alay edilmektedir. Böyle giderse hem kültürümüz hem ahlakımız, hem ailemiz ve bizi biz yapan değerlerimiz bir bir elimizden çıkacak, özellikle gençler boşluğa itilecektir. Bu durum toplumsal barışı ve dokuyu zedeleyecektir. Sosyal dengeyi koruyup kollayan devlet bunu yasalarla engellemelidir. Gençlere kötü örnek olan dizilere kıstas ve standart getirilmelidir.
Medya kuruluşları, nesillerin doğru ve düzgün eğitilmesi ve muhafazası için azami gayret göstermek zorundadır. Çünkü medyanın bir görevi de; toplumu güzele ve iyiye, doğruya yönlendirmektir. Kamu hizmeti yapan kuruluşların kamunun zararına değil yararına iş yapma zorunluluğu vardır. Televizyon dizilerinde her türlü çarpıklık vardır. Bu çarpıklıkların önüne geçemezsek geleceğimizden emin olamayız. Çünkü çocuk bugün taklit eder yarın tatbik eder. Yani çocuk gördüğünü yapar. Bu diziler ve medyanın yanlış yönlendirmesiyle Türklerin kültürel kodlarıyla oynanmakta, adeta genlerimiz değiştirilmeye çalışılmaktadır. En önemli kurumumuz olan aile yapımız bozulmaya çalışılmaktadır. Televizyon ve dizi bağımlılığı endişe verici boyutta gençliğimizi adeta zehirliyor. Programların çekiciliği artırılarak insanlar televizyon bağımlısı durumuna getirilmek isteniyor.
Bu konuda aileler çocuklarının hangi sitelere girdiklerini kontrol etmelidir. Küçük yaşlarda mümkün mertebe çocuklarla bilgisayar ve internetle mesafeli bir iletişim kurmasını aile sağlamalıdır. Ebeveynler çocuklarla daha fazla zaman geçirmelidir. Çocuk boşluk bırakmaya gelmez. Meşguliyet alanları oluşturulmalıdır. Çocuğu sanatla, müzikle ve faydalı hobilerle aileler tanıştırmalıdır. Tamamen serbest bırakıp, adeta “saldım çayıra mevlam kayıra” felsefesi ile hareket etmemelidir aileler.
Oyunun en önemli boyutu oyunda çocuğun ilgi alanının tesbit edilebilir oluşudur. Mimar Sinan’ın çocukluğunda bahçelerde su arkları ve minik binalar yapıp oynaması ve büyüdüğünde yaptığı eserlerle bütün dünyanın haklı takdirini kazanan meşhur bir mimar olması; Fatih Sultan Mehmed’in küçükken Edirne’de saray bahçesinde harp oyunlarıyla meşgul olması, büyüdüğünde de İstanbul’u fethetmesi örnekleri, çocukta oyunun ilgi alanının keşfinde ne denli faydalı olduğunu ortaya koymaktadır.
Çocuğun nelerle oynadığı gözlenmeli, onu öğretici oyunlara meylettirmeli, dinlendirici olanı seçtirmeli, çocuğun hayal gücünü kuvvetlendirecek oyunlar seçilmeli, çocuğun hantal ve atıl olmaması için hareketli oyunlar oynatılmalı. Oyunun bir diğer boyutu da oyundaki arkadaştır. Bilhassa oyun arkadaşlığı çocuğun vazgeçemeyeceği bir mefhumdur. Çocuğa herhangi bir arkadaş değil, yararlı arkadaş buldurtmak. Çocuğun kendi işlerinde kendisinin karar vermesi ona haz verir. Hamleci bir karakter gelişimini başlatır.
SORU: Son yılların en önemli toplumsal sorunlarından biri bireysellik. Günümüzde çoğu ailelerde yaşanan bir gerçek; gençlerdeki bireysellik! Buradan baktığımızda gençler "istediğimi yaparım, bana kimse karışamaz!" modunda. Anne-baba ve çocuklar arasında yaşanan bu tablo nasıl aşılabilir sizce?
SÜLEYMAN DOĞAN: Sizin de belirttiğiniz gibi karışık bir tablo aslında. Aile çevresinde dünyaya gelen insan, doğumdan bir süre sonra anlamak, konuşmak, hareketlere tepki vermek gibi ruhi ve fiziki nitelikle davranışlar kazanır. Aile, özellikle yaşamın ilk yıllarında çocuğun gelişimini destekleyen en önemli kurumdur. Araştırmalar ailenin çocuk yetiştirme tutumunun gelişim üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır. Erken yaşta annelere ve çocuklarına sağlanan desteğin onlar üzerinde olumlu etkileri olduğu belirtilmektedir. İnsanın kişiliğini kazanmasına, hayata hazırlanmasına en çok tesir eden çevrelerin başında aile ocağı gelir. İnsanın ömrü boyunca en çok etkisi altında kaldığı bu aile çevresi, insani ilişkilerin başladığı ilk iletişim alanıdır. Aile ocağında ilişkiler uyum içersinde sürdürülüyorsa orada çocuklar huzurlu ve mutludur.
Anne ve babanın çocuklarına karşı sonsuz denilebilecek kadar çok fedakârlıklarda bulunmasının temelinde şefkat ve merhamet duyguları yatmaktadır. Ebeveyn bunu ne kadar ve nasıl kullanmalı? Çocuk-ebeveyn düalizminin ilkeleri nasıl olmalı? Karakteri mükemmel onurlu ve tutarlı bir şahsiyet imajı çocuğa nasıl verilmeli? Sevgiyi, şefkati ruhunda hissedip olumsuzluklara tavır alabilen dinamiği nasıl yoğrulmalı? Daima “ben” duygusundan uzak, “biz” duygusunu ruhunda yaşatan ve gerekli olan idealler nasıl verilmeli? Bu soruların cevaplarını ilk okullarda, orta okullarda, liselerde ve hatta üniversite eğitim-öğretim yuvalarında aramakla sınırlı kalmayıp asıl temelin ailede verildiği unutulmamalıdır.
İlk terbiyeyi zorunlu olarak üstlenen anne-babanın çocuğa karşı tutumları tutarlı ve bilinçli olursa, topluma karşı ödevlerini de yerine getirmiş olurlar. Genelde her ailenin temel prensibi çocuğun eğitimi ve onun geleceğe hazırlanması olmalıdır. Çünkü o, zamanın ötesindeki hayat içindir. Onu geleceğe hazırlamak önemlidir. Onu zamanımızla sınırlamak geleceğine ipotek koymaktır. Annelere düşen ilk vazife sadece çocuğu dünyaya getirmek değil, önce onu mensup olduğu topluma, millete, sonra da tüm insanlığa faydalı bir eleman haline getirmektir.
Çocukta beliren ilk alışkanlık yeme-içme kabiliyetidir. Bu kabiliyeti olumlu yönde geliştirme yine, birinci derecede anneye aittir. Bunun birinci adımı da gelişiminin gerektirdiği ihtiyaçlarını karşılama ve faydalı olanı seçmedir. Bunu seçip kullandırmada düzenli fakat katı olmayan, disipline edici alışkanlıkları kazandırmak önemlidir. Meselâ, yemeği acıkmadan yedirtmemek, yemekten önce el yıkatmak, aç gözlüymüş gibi yemeğe iştahla baktırmamak, kendisi ile birlikte yemek yiyenlerin lokmalarına bakmamak, yemeği normal bir yavaşlıkta yemek, çok yiyip obur olmamak, lokmaları iyi çiğnemek, yerken üstüne-başına bulaştırmamaya özen göstermek gibi önemli prensipleri kazandırmak gereklidir. Bu konuda Napolyon’un şu sözünü nakletmekte fayda vardır; “Bana iyi ve dürüst analar veriniz, size iyi vatandaşlar vereyim.”
Çocuğun ihtiyaçlarını veya isteklerini yerine getirmede önemli bir kaide de ona karşı verilen sözde durmaktır. Söz verip yerine getirmeme gibi tutumlar çocuğun ebeveynine olan güvenini sarsar. Kişiliğine güvensizlik işlenmiş olur. Onun için yerine getirilebilir taahhütlerde bulunmak lâzımdır. Bu konuda prensipli davranışlar önemlidir. Çocuk prensipli davranışlar sonucunda meydana gelen kaideleri sevmese de realite budur. Yanlış arzu ve davranışlarda bulunduğu zaman ona yol göstermek yerinde olur.
CEVİZ KABUĞUNU DOLDURMAYAN SEBEPLERDEN AYRILIK MEYDANA GELMEKTEDİR!
SORU: An itibari ile yaşanan bir sosyal sorun da boşanmalar... Boşanmalar son yıllarda büyük bir hızla devam ediyor. Boşanmaların bu derece artmasını nelere, hangi faktörlere bağlıyorsunuz?
SÜLEYMAN DOĞAN: Boşanmaların bugün temelinde saygı ve sevgi eksikliği yatmaktadır. Eşler birbirine karşı şeffaf ve doğru olmalıdır. Boşanma ekonomik faktörün yanı sıra eşlerin birbirine yeterince vakit ayırmamaları ve eskisi gibi fedakar olmamaları da önemli nedenlerdendir. Ekonomik bağımsızlık ta eşleri birbirinden ayıran faktörlerdendir. Dünyada ailelerin parçalanmasından Türkiye de nasibini almaktadır. Çünkü dünya bir köy haline gelmiş ve iletişim sayesinde etkileşim hızlanmıştır. Modern kadın ve erkek kırılgan hale gelmiştir. Ceviz kabuğunu doldurmayan sebeplerden ayrılık meydana gelmektedir. Boşanmaların şiddete dönüşmesi de ayrı bir sorundur. Boşanmada medeni bir şekilde karşılık anlayış dairesi içinde olmalıdır. Nihai olarak aile birliği kökünden sarsılıyorsa o birliği zorla tutmanın da manası yoktur. Ancak bu ayrılıklar ve evlenmeler basitleştirilmeli ve kolaylaştırılmalıdır. Kadınlara pozitif ayrımcılık gibi bir ayırımcılık yapılmamalıdır.
SORU: "Aile her dönemden daha fazla ehemmiyet kazandı günümüzde!" görüşüne katılıyor musunuz? Aile neden önemli? An itibari ile ailenin önündeki en büyük engeller nelerdir?
SÜLEYMAN DOĞAN: Aile bu dönem için değil her dönem için önemlidir. Çünkü, insanlık tarihi aile tarihi ile başlar. Hz. Adem ile Hz. Havva bir aile olarak ortaya çıkmışlardır. Onlardan insanlık üremiştir. Bir ülkenin geleceğini tahmin etmek için o ülkenin gençliğine ve aile yapısına bakmak yeterlidir. Çocukluk döneminde ihmal edilen çocuklar, problemli kişilikle büyürler. Dünyanın en önemli kurumu ailedir. Paranoyak liderler ve suç işlemeye meyilli insanlar da hep sağlıksız ortamlarda yetişen çocuklar arasından çıkar. Sağlıklı çocuk, kendisi ve dünya ile barışık olur.
Aile, insan ilişkilerinin sergilendiği bir sahne gibidir. Çocuk, bu sahnede insan ilişkilerini bütün yönleriyle gözlemler ve yaşar. Çocuk dünyaya sadece kendi istekleri açısından bakan bir canlıdır. Eğitimin amaçlarından birisi de çocuğun dünyaya, insanlara ve olaylara sadece kendi istekleri açısından değil de bir çok açıdan ve boyuttan bakabilme yeteneğinin geliştirilmesi olmalıdır. Anlaşma, uzlaşma, bağlılık ve işbirliği gibi olumlu nitelikleri evde kazanır. Anlaşmazlık, çekişme ve çatışma gibi olumsuz durumlarda takınacağı tutumları da burada öğrenir. Uyumlu ve sıcak ilişkiler, ebeveynlerden çocuklara doğru yayılır.
Çocuğun ilk ahlakî modelinin temelini aile meydana getirir. Ailenin yaşadığı ve benimsediği ahlâkî ilkeler çok kere çocuk tarafından da benimsenir. Temeli sevgiye, güvene, şefkate dayanma zorunluluğu olan aile yuvası çocuk için ilk deney laboratuvar niteliğindedir.
Ailenin önünde en önemli engel bu aile yapısını bozmaya çalışan sapık ve sapkın düşünce ve eylemlerdir. Elbette toplumda az da olsa hiç evlenmeyenler de olabilir. Ancak insanın fıtratı ve aslı itibariyle aileye çok uyumlu bir yapıda yaratılmıştır. Böyle olmasaydı insanlığın üremesi dururdu.
SORU: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu yıl (2025) Aile Yılı ilan edildi. Aile Yılı kapsamında bugüne kadar yapılan faaliyetleri yeterli buluyor musunuz? Bu faaliyetleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce neler yapılmalı?
SÜLEYMAN DOĞAN: 2025 yılı aile yılı ilan edildi ve hatta on yıla da yayıldı. Ancak aile yılı ilan etmek ve evlenmeyi de teşvik etmek yetmiyor. Gençler işsiz oldukları için evlenmek istemiyorlar. Ben üniversitede gençlere soruyorum; işiniz olsa evlenir misiniz? diye büyük çoğunluğu evet diyor. Türkiye’de evlenmeyi teşvik etmek aileyi koruma şartlarını oluşturmakla olur. Sadece ben aile yılı ilan ettim demekle olmaz. Elbette Cumhurbaşkanı iyi niyetle ve geleceğimizin teminatı gençlerin evlenmesi için adımlar adıyor. Ancak bunlar yeterli değildir.
Aile, bir toplumun en küçük birimidir. Aile; maddenin yapı taşı olan atom gibidir toplum için. Anne ve babalar çocukların en önemli öğretmenleridir. Ev ise ilk ve en önemli okuldur.
Mutluluk, bir ailede en önemli kavramdır. İçinde yaşadığımız tüketim toplumu, evimiz ve mobilyalarımız, bizim kim olduğumuzla çok önemli bir bağlantısı olduğunu düşünmeye zorlar. Elbette herkes iyi döşenmiş bir evde oturmak ister fakat bu kolayca bir tüketim takıntısına dönüşebilir! Ancak bir ev tuğla ve sıvadan çok daha fazla bir şeydir.
Ev, içinde her şeyin öğrenilmesini sağlayan mükemmel bir arenadır. Bu yüzden ebeveynler çocuklarına nasıl mutlu olacaklarını ilk evde anlatmaya başlarlar.Çocukların mutlu olabilmeleri için en önemli şartlardan birisi, anne ve babalarının çocuklara birer birey gibi davranmalarıdır. Çocukları dinlemek, çocukların bireyselliklerini kazanmaları için en önemli olgudur.
Anne ve babadan gelen örnekler güçlü örneklerdir. Bir diğer husus ta ebeveynler çocuklarını sürekli dinlemelidir. Çünkü çocuk olayları anlatırken bir yandan da eğilimlerini anlatır, ondan alınan haberlerin çoğu ile gerçeklere ulaşmak mümkündür. Mesela, yalan söyleyen ve hırsızlık yapmaya meyilli çocukların bu davranışının altında bir özlem ve arzunun yattığını söyleyebiliriz. Bunun için çocuklarımızın hareketlerini daima gözlemeliyiz.
Çünkü çocukların davranışları, yaşam durumlarını, korkularını, yetişkinlerin onlara nasıl davrandıklarını, ilişkilerinin türü ve gizli kalmış isteklerini sembolize eder. Bundan da yola çıkarak aileler çocuklarını baskı altında tutmak yerine aksine üzücü zorlukların sebeplerini arayıp bulmak için çocuklarına yardımcı olmalılar.
Eğitimde ailenin rolünü “ferdî” ve “toplumsal bakış açıları”yla ele aldığımızda; öncelikle düzenli bir aile, ferdin ruh sağlığını korumak ve geliştirmek açısından son derece olumlu etkiler yapar. Olumlu ve sağlıklı ilişkilerin bulunduğu bir ailede büyüyen çocukların duygusal açıdan gerekli donanıma sahip olmaları beklenir.
ÇOCUKLARIMIZA İYİ ÖRNEK OLMALIYIZ!
SORU: Bir uzman olarak çocuk için aile nedir?
SÜLEYMAN DOĞAN: Ailesi içinde çocuğun ilk taklit edeceği, tabiidir ki, anne ve babasıdır. Belli bir gelişim döneminde küçük erkek çocuklar “baba”, kız çocuklar “anne” olmaya özenirler. Anne ve baba onların gözünde en becerikli, en bilgili, en güçlü, en büyük kişidir. Sevgi ile karışık başlayan bu taklit ve özleşme, bazen kıskançlıklara da yol açabilir. Ama genelde bu rol yüklenme istek ve taklitleri çocukluk ve ergenlik döneminde sarsıntısız bir şekilde çözülmekte ve çocuk başka şahısların taklidine yönelmektedir.
Çocuğun esas şahsiyet aramaya başlaması ergenleşme döneminden itibaren ortaya çıkmaktadır. Burada çocuğun beden yapısı artık değişmekte ve toplum da ondan, değişen beden yapısına uygun olarak kız ise kadınlığa, erkek ise erkekliğe uygun düşecek şekilde davranması istenir. Hem bir yanda esaslı beden değişmeleri hem toplumun kendi içine yetişkin bir insan olarak almak için koyduğu kurallar gençleri büyük bunalımlara itmekte, buradan çatışmalı bir gençlik dönemi doğmaktadır.
Pek çok toplumlar bu dönemin çatışmasını azaltmak için bir çok seremoniler düzenlemekte, bazı toplumlar çocukları başıboş bırakmaktadır. Türk toplumlarında ise bu dönemde çocuklara ve gençlere yüksek idealler örnek şahsiyet tipleri gösterilmekte ve gençlik enerjisi bu ideal tiplerin doğrultusunda iyiye, güzele, doğruya, mertliğe, yiğitliğe yönlendirilmektedir.
Anne, çocukla biyolojik ve psikolojik olarak derin bir etkileşim içindedir. Çocuk; sevgi, şefkat, yardımlaşma ve güven gibi temel ahlaki özellikleri anneden öğrenir. Anadilin öğretimi, görgü kuralları, özellikle ev hayatındaki temel tutum ve davranışların terbiyesinin ilk öğreticisi annedir. Bu nedenle çocuğun kişilik özelliklerinin oluşumunda anne daha etkili diyebiliriz.
Çocuk genelde deneme-yanılma yoluyla öğrenir. Anne ve babanın buna sabredip oyununda, arkadaşlığında, uğraşmalarında ona hürriyet tanımaları gerekir. Her yerde her zaman onu koruyup kollamak onun hürriyetini kısıtlar. Bu kısıtlama deneme-yanılma yoluyla öğrenmesine engel olur. O davranışlarının sonuçlarını kendisi gördüğü zaman yaptığı hatalardan daha çabuk uzaklaşır. Burada rehberlik önemlidir.
Çocuğun öğrenmeye en açık olduğu zaman soru sorma anıdır. Bu anda onu iyi dinleyip, sorularına kısa ve anlamlı cevap vermek öğrenmesini kolaylaştırır. Öğrenmesini kolaylaştıran bir başka faktör de beş duyusunu işin içine katmaktır. Böylece öğrenilenin kalıcılığı da sağlanmış olur. Bir konuyu iyi öğretmedikçe başka konuya geçmek zararlıdır. Günümüzde, çocuklarımıza iyi örnek olmalıyız. Yani, sözden ziyade özü temsil etmeliyiz.
- Teşekkürler...