Yayın hayatına başlayan çok dergi duyarız ama onların pek azı devam edebilir. Böyle bir ortamda hem günümüz şartlarına meydan okumak hem de fikir işçiliğinin gereklerini yerine getirerek yıllardır yayın yolculuğuna devam edebilmek… İşte bu başarıdır. Bu nedenledir ki, gururluyuz. Çünkü biz artık 9 yaşındayız!

Yayın hayatına başlayan çok dergi duyarız ama onların pek azı devam edebilir. Böyle bir ortamda hem günümüz şartlarına meydan okumak hem de fikir işçiliğinin gereklerini yerine getirerek yıllardır yayın yolculuğuna devam edebilmek… İşte bu başarıdır. Bu nedenledir ki, gururluyuz. Çünkü biz artık 9 yaşındayız!

Yayın hayatımızı değerli kılan en önemli şey ise okuyucumuzdan yazarımıza, editörlerimizden genel yayın yönetmenimize kadar tüm kadromuzun en önemli hedefinin son kalemiz aileyi korumayı kendine görev bilmiş olmasıdır. Herkes yazabilir ama aile müdafaası yapmak, işte bu fikir işçiliğidir. Siz kıymetli okurlarımız, bizi çok iyi tanıyorsunuz. Her ay evlerinize konuk olduğumuz dergimizin sayfalarından aşinasınız bizlere… Ancak bu yıl dönümümüzde daha da yakından tanış olalım istedim. Her ay yazıları ile buluştuğunuz yazarlarımızın dilinden dinleyin bir de dergimizin dokuz yıllık macerasını, misyonunu ve yolculuğunu…

Röportaj: Selime Sümeyye ABATAY

“Yazarlık, fikir işçiliğidir” der Nuri Pakdil. Bence en önemli işçilik de budur. Kolay değildir fikir işçisi olmak. Kelimeleri tek tek işlemek, şekil vermek ve bir mana ile yoğurmak gerekir. Tüm bunlar büyük bir disiplini gerektirir. Bu yüzdendir ki, yayın hayatında kalabilmek çok güçtür. Hele bir dergi için istikrarla devam edebilmek günümüz şartlarında çok kolay değildir. Yayın hayatına başlayan çok dergi duyarız ama onların pek azı devam edebilir. Böyle bir ortamda hem günümüz şartlarına meydan okumak hem de fikir işçiliğinin gereklerini yerine getirerek yıllardır yayın yolculuğuna devam edebilmek… İşte bu başarıdır. Bu nedenledir ki, gururluyuz. Çünkü biz artık 9 yaşındayız!

Sekiz yıllık bir yayın hayatını geride bırakarak dokuzuncu yılımıza adım attık Maaile Dergisi olarak.

Yayın hayatımızı değerli kılan en önemli şey ise okuyucumuzdan yazarımıza, editörlerimizden genel yayın yönetmenimize kadar tüm kadromuzun en önemli hedefinin son kalemiz aileyi korumayı kendine görev bilmiş olmasıdır.

Herkes yazabilir ama aile müdafaası yapmak işte bu fikir işçiliğidir. 

Siz kıymetli okurlarımız, bizi çok iyi tanıyorsunuz. Her ay evlerinize konuk olduğumuz dergimizin sayfalarından aşinasınız bizlere…

Ancak bu yıl dönümümüzde daha da yakından tanış olalım istedim.

Her ay yazıları ile buluştuğunuz yazarlarımızın dilinden dinleyin bir de dergimizin dokuz yıllık macerasını, misyonunu ve yolculuğunu… Buyursunlar efendim…

BU, ÇOK ANLAMLI VE HAKİKATLİ BİR YOLCULUK!

Hiç şüphesiz ilk bakışta dergimizin yazarlarının hanımlardan oluşuyor olması dikkatleri çekiyor. Ancak dergimize sadece hanımlar değil, beyefendiler de emek veriyor. Dergimizin sorumlu yazı işleri müdürü, Millî Gazete yazarı Adnan Öksüz Beyefendi bu isimlerden biri. Dokuz yıllık yolculuğumuzun en başından beri şahitlik eden Adnan Öksüz Beyefendi’ye hislerini sorduk. “Müsaadenizle biraz uzunca bir cümle ile başlayayım…” diyen Öksüz, şu sözlerle devam etti:

“Teknolojinin geldiği nokta göz önünde bulundurulduğunda; en son teknoloji cep telefonları, laptoplar, notebooklar, tabletlerin artık hayatımızın hemen her alanını ihata ettiği, kuşattığı böyle bir dönemde hâlâ kâğıtla buluşabilmek, hele hele aylık bir aile dergisi çıkarmak, bunun da ötesinde bu aile dergisini 98. sayıya ulaştırmak ve devam ettirmek başlı başına bu teknoloji çağının başarılarından bence.

Bir de bu dergiyi okutabilmek...

Bir de bu derginin tüm dosyalarının tamamen hanımefendiler tarafından kaleme alınması…

Bunların da ötesinde dergide yer alan kapak dosyalarının ve diğer dosyaların genel gidişata inat, aileyi koruma dolayısıyla milleti ve devleti koruma amaçlı işlenmesi...

Ve de bu derginin 9 yıldır kapak çalışmasının tamamen özgün olması…

Ve de bu derginin kişileri hedef almadan “hak ve hakkaniyet” bağlamında ve kapsamında dosyalarını hazırlaması…

Ve de bu derginin Millî Görüş lideri, Refah-Yol Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın çizdiği rotadan çıkmadan, Millî Görüş umde ve ölçütleri içinde yayımını devam ettirmesi…

Ve... Dergide dosya kaleme alan yazar hanımefendilerin bir süre sonra kendi alanlarında adeta yıldızlaşması...

Her bir hanımefendi yazarının bir dergiyi idare edecek kadar bilgi birikimi, tecrübe ve donanıma sahip olmaları…

Bu manada, Maaile Dergisi’ne ilk sayısından bugüne kadar göz nuru ve emeği veren, mesai sarf eden tüm yazar ve yönetici hanımefendiler kocaman bir teşekkürü fazlasıyla hak ediyorlar. Saymaya çalıştığım bu nitelikleri daha da çoğaltmak elbette mümkün…”

***

Dergimizin ilk senesinden itibaren aralıksız olarak yazıları ile katkı sağlayan isimlerden biri Şenay Şeker… Şenay ablamız, yani nam-ı diğer Kudüs ablası… Tokat’tan tüm Anadolu’nun kalbine dokunup Kudüs farkındalığı oluşturmak için çalışan, bu yoğun temposunda her ay Tokat’tan İstanbul’daki yayın kurullarımıza çevrimiçi bağlanarak emek veren isimlerden biri Şenay ablamız. İlk birkaç sayıdan sonra aramıza katılan Şenay abla, bir ay bile aksatmadan Maaile’de yazdığını söylüyor. Belki de onu bu kadar istikrarlı yapan ümmetin kurtuluşunun aileden başladığını biliyor olması…  Şenay Şeker’e Maaile dergimizin dokuzuncu yılı için neler hissettiğini sorduğumuzda, “Bu, çok anlamlı ve hakikatli bir yolculuk” diyerek başlıyor sözlerine:

“Yola güzel niyetlerle çıktık ve ideallerimiz için hedeflerimizi belirledik. Millî kalemşorlar olarak bir dönemin şahitliğini yapıyor ve tarihe notlar düşüyoruz.

Bu, çok önemli bir sorumluluk hamdolsun.

İnandığımız ve gönül verdiğimiz bu yolda ihtiyacımız olan şey birlik ve beraberlik içerisinde muhabbetle yürüyebilmek. Maaile Dergisi’nin ilk yılından itibaren yazılar kaleme alıyorum.

Bu hususta Millî Gazete her zamanki gibi bizlere de bir mektep oldu ve yetiştirmeye devam ediyor.

Bu müstesna topluluğun bir parçası olmak onur verici. Teşekkür ediyorum.”

***

Habibe Alpay Aydın, tam altı yıldır yazıları ile aramızda olan yazarlarımızdan. Habibe ablamız da tıpkı Şenay ablamız gibi her ay Ankara’dan bağlanıyor yayın kurullarımıza. Yayın hayatının zorluklarından bahseden Habibe Alpay Aydın Hanımefendi’nin “Her ay bir aile tarafından okunduğumuzun sorumluluğu” sözleri, dergimizin misyonunu nasıl bir titizlikle sizlere ulaştığını ifade ediyor diye düşünüyorum. Dokuzuncu yılımıza dair hislerini şöyle ifade ediyor: 

“Yayıncılıkta dergilerin yayın ömrü maalesef uzun olmuyor. Böyle bir dergicilik dünyasında bu kadar uzun soluklu bir dergi olmak tabii ki hamd sebebi olarak hem gurur sebebi hem de yazar olarak omuzlarda sorumluluk barındıran bir durum.

Biz bir aile dergisiyiz, yani bir aile tarafından okunduğumuzun sorumluluğuyla tam altı yıldır klavyemin başına oturuyorum.

Maaile Dergimizin dokuz yıllık yayın hayatında uzun yıllar emek vermiş Elif Örs Hanımefendi’nin istek ve önerisi ile altı yıldır Maaile’de yazıyorum.

Elbette bu, benim ilk yazarlık deneyimim değil. Daha önce de Gerçek Hayat, Bursa İlahiyat Dergisi gibi birçok ulusal dergi ve yerel gazetede yazdım. Halen Maaile dergisi ile birlikte ÖĞ-DER yayın grubunun dergisi olan Milli Şuur dergisinde yazmaya devam ediyorum.

Bütün bunlarla birlikte çok rahatlıkla Maaile Dergisi yazarı olmanın benim için ayrı ve kıymetli bir yeri olduğunu söyleyebilirim.

Çünkü dergimiz hocamızdan bize emanet kalan Millî Gazetemizin yayın grubundan çıkan ve “Hak Geldi Batıl Zail Oldu” misyonunun önemli bir parçası olarak yayın hayatına sokulan ve her şeye rağmen yayın hayatında tutulmaya çalışılan bir dergi.”

***

Bir evin içinde insanların birbirlerine ulaşmasının zor olduğu bir dönemde Maaile Dergisi olarak Türkiye’nin pek çok yerinden hanımla bir araya geliyor ve ümmetin derdiyle dertleniyoruz. Ancak Türkiye sınırları içerisinde sürmüyor yolculuğumuz. Maaile, ülke sınırlarını aşan bir dergi. Bu konuda Safiye Gül Hanımefendi, çok önemli bir rol üstleniyor. Dergimizin 25. sayısından itibaren tam altı yıldır yazılarıyla katkı sağlarken Maaile’nin her ay Almanya’daki okurlarımıza ulaşması için büyük bir gayret sarf ediyor. Gelin onun dilinden dinleyelim bu yolculuğu:

“Yıllarca neden sadece aileyi anlatan, koruyan, ilhamını inancından alan bir dergimiz yok tasasını taşıdım ve ilk sayının çıktığını duyduğumdaki sevincimi tarif edemem.

Yurtdışında olduğumuzdan ilk sayıya 2. yılın ortalarında ulaştık. Ardından arkadaşlarımızla Almanya aboneliğini başlattık ve bu en zorlu süreç oldu bizim için ama şuna inandık; zahmet olmadan rahmet olmaz. 65 kişi Almanya'dan abone oldu. Her ay düzenli okuyucuya ulaştıramadık, kargo maliyetleri yüksek, birçok prosedür mevcut. Her ay her sayımızı farklı yollarla getirdik, bazen 5-6 ay birden geç dağıttık. Bugün hâlâ bu serüvenimiz devam etmektedir.

Dergimizin kâğıdının kalitesi çok yüksek olduğundan ağırlığı fazla oldu, uçak yolcusu arkadaşlarımız beraberinde getirdiği için bagaj istihkakını geçiyordu. Yeri geldi, izin dönemi araba ile Türkiye'ye gidenlerimiz getirdi. Ama bir şekilde bizlerle buluşacak bir yolu bulmak nasip oldu.”

MAAİLE’NİN YÜZ AKI: İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN FESHEDİLMESİ

Dergi okurları kıymetlidir, istikrarlı insanlardır onlar. Hangi dergiyi neden tercih ettiklerinin bir nedeni vardır. Peki bir yazar neden yazar? Onun tercih sebebi nedir? Emektarlarımızın Maaile Dergisi’ni neden tercih ettiklerini, onlar için kıymetli olan şeyin ne olduğunu sorduk.

Dergimizin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Adnan Öksüz Beyefendi, dergimizin en önemli başarılarından birini “yüz akı” olarak dile getirdi. Hemen hafızalarımızı tazeleyelim. Hatırlayacak olursanız Millî Gazetemiz, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı sergilediği duruşu sebebiyle “Yılın Aileye ve Milli Değerlere Önem Veren Gazetesi” ödülüne layık görülmüştü. Genel Yayın Yönetmenimiz Mustafa Kurdaş ise Millî Gazetemizin bu ödüle layık görülmesinde Maaile Dergisi’nin aile konusunda gazetemizi diri ve donanımlı yaptığını ifade etmişti. Adnan Öksüz, işte tam da bu konuya dikkatleri çekiyor:

“Bir dergiyi, -hele hele dergilerin kapılarına birer birer kilit vurduğu böylesi zor ve müşkül bir dönemde bir dergiyi- değerli kılan en önemli hususiyetlerden birisi ‘istikrar’dır. Yani, derginin belirlenen vakitte çıkması ve okura ulaştırılmasıdır. Okura zamanında ulaşmayan bir süreli yayın ne kadar ehemmiyetli dosyalar hazırlarsa hazırlasın, ne kadar değerli yazı ve makaleler hazırlarsa hazırlasın, bir kıymeti yoktur. Bu açıdan baktığımızda Maaile Dergisi gerçek anlamda 1 numaradır. Her ay vaktinde okurun elinde olan Maaile, bu açıdan güven abidesidir.

Diyorsunuz ki, Maaile Dergisi’ni bizler için kıymetli yapan husus ya da hususlar nelerdir? Takip edenler çok daha iyi idrak edecektir; Maaile’nin 98 sayıdır kapağına taşıdığı her bir kapak konusu, röportajlar, şablonlar, tematik dosyalar başlı başına ele alınması gereken konu ve hususlar. Fakat bunların içinde bir konu vardır ki, Maaile tarihinin gerçek anlamda yüz akı mesabesindedir. O da Maaile’nin İstanbul Sözleşmesi ile ilgili ortaya koyduğu asil ve onurlu, milli duruşudur.

Hatırlayacak olursak; Maaile Dergisi 57. sayısında “Kuşatılmış Aile”yi kapağına taşıdı. İstanbul Sözleşmesi ağırlıklı işlenen konuydu. Küresel güçlerin tehdidinde olan aile yapımızda meydana gelen meseleleri ele alan Maaile, ailesini kuramayanların medeniyetlerini kuramayacağını vurguluyordu, bu sayısında. Maaile Dergisi ailenin yıkım projesi olan CEDAW’dan başlayıp İstanbul Sözleşmesi’ne, 6284’e kadar konuları, düzenlemeleri 57. sayısında işlemişti.

“Doğu-Batı ve İslam Perspektifinde Yüksek Aile Ahlakı”, “Son Kaleye En Son Hamle”, “Avrupa’da Müslüman Aileleri Bekleyen En Büyük Tehlike” gibi başlıklarla ailemizi ve aileyi korumanın yollarını derinlemesine irdeleyen Maaile, “Derdimiz; Ailemiz” diyordu. Ailede “Şiddetin Çözümü Önce Ahlak ve Maneviyat!” diyordu.

Hükümetlerin aileye dair kanunlar çıkarırken nelerin yapılması gerektiğine dikkatleri çekiyordu. Aile yapısı ne kadar sağlam ve de sağlıklı olursa, devlet de millet de o kadar sağlam olur vurgusunu tekrarlıyordu, Maaile…

Maaile, bu sayının evvelinde ve sonrasında da birçok sayısında İstanbul Sözleşmesi ve aileyi tehdit eden diğer düzenlemelerle ilgili geniş ve etkili yayınlar yaptı.

Sonra ne oldu, hatırlıyor musunuz?

20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 3718 sayılı cumhurbaşkanı kararı sonucunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine karar verildi. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinde Maaile Dergisi’nin çok önemli, tarihi bir yerinin olduğunu zikretmek gerekir.

Bunların dışında Maaile’yi değerli kılan, kıymetli kılan o kadar hususiyet var ki... Hani derler ya, kelimeler kifayetsiz kalıyor, yaşamak lazım... Maaile Dergisi’ni de burada küçük cümlelerle anlatmak yetersiz kalıyor; okumak ve özümsemek lazım…”

***

Aile hakkında yazıp çizmek belki kolay görünebilir. Hepimizin bir ailesi var. İnsan parçası olduğu şey hakkında çok şey konuşabilir sonuçta. Ama aileyi tehlikelerden korumak için kalemini oynatmak ve böylesi tarihi bir başarıya sahip olmak. İşte böyle bir derginin parçası olmak değerli ve önemli hissettiriyor bizlere. Safiye Gül Hanımefendi, misyonumuzu, “toplumu farelerden korumaya” benzetiyor ve şöyle diyor:

“Bir film izlemiştim, anne babaları ölmüş beş kardeş bir bodrum katında yaşıyor. İzbe, mikrop dolu bu yerde fare de var. Kardeşlerden biri hastalanır, ilaç yok, doktora gidecek para yok. Büyük kardeşler kara kara düşünür, hasta kardeşi nasıl iyileştireceklerini konuşurken en küçük kardeş: Merak etmeyin ben o fareyi yakalayacağım, der. Sağlıksız bir ortamda mikrobu ortadan kaldırmak gerektiğini ve bunun için elinden gelenin fareyi yakalamak olduğunu düşünür.

Tabiri caiz ise mikrobu ortadan kaldırmak için toplumu farelerden korumaya çalışıyoruz. Bunu da kalemlerimizle yapıyoruz. Elimizden gelen, gücümüzün yettiği bu. Ve bugün ülkemizde bir İstanbul Sözleşmesi, LGBT'ye karşı toplumda bir bilinç oluştu ve bunda Maaile'nin katkısı çok büyük oldu. Yazarlar yazmakla kalmadı, bunu her platformda dile getirip tehlikelere dikkat çekti.

Savaş, sömürü, şiddet, baskı, korku ortamının olduğu medyada Maaile olarak bunları öteleyerek adeta elimizde bir dedektör ile yazdığımızı düşünüyorum.

 

Maaile Dergisi’nde yazıyorum çünkü "Maaile" benim inancımı, düşüncemi temsil ediyor, benim derdimi dert ediniyor, aynı şeyleri söylüyoruz. Her şeyden önce inandığımı, yaptığımı ve yaşatmaya çalıştığımı yazıyorum. Bunu inancım adına ve bir ibadet bakış açısıyla yapıyorum. Gönüllülük esasına göre yazdığımız için bunun manevi bir etkisi olduğunu da düşünüyorum. Yazılı basım medyanın sona doğru gittiği bir zamanda 9. yıla girmek küçük bir şey değil. 

 İnsanlığın ümidini kaybedip karamsarlığa düştüğü bir zamanda mümkün mertebe okura ümit verici, müjdeleyici olmaya çalışıyoruz.

 Geleceğe yönelik önemli bir arşivi de bünyesinde barındırıyor, buna gelecek karar verse de, yaşı ilerleyen yazanlar olarak geçmişe baktığımızda bunu net olarak gördüğümü söyleyebilirim.”

***

 Bir yazar için hak bildiğini özgürce yazabildiği bir yer bulması, hakkı üstün tutan bir yayının da hakkı korkusuzca kaleme alan yazarlar bulması… İşte bu nasip işidir. Millî Medya ailemizin başta Millî Gazetesi’nde, Maaile Dergisi ve Millî Çocuk Dergisi’nde yazan bir hanımefendi olarak bunu büyük bir nasip işi olarak görüyorum. Benim için yazmayı değerli kılan hakkın sesi olan bu yayın organlarımızda kalem oynatıyor olmak. Şenay Şeker Hanımefendi, bu kıymeti, “Hakkın hatırı âlidir. Hakikat penceresinden olaylara bakmak ve hiç kimseden çekinmeden bunu ortaya koyabilmek çok değerli. Yazılarımızı özgürce kaleme alabildiğimiz için Maaile diyoruz” cümleleri ile anlatırken Habibe Alpay Aydın Hanımefendi ise bir tılsıma benzetiyor:

“Dergimiz bünyesinde o kadar kıymetli yazılar çıkıyor ki, hangi sayımız olursa olsun istediği herhangi bir konuda ister seminer ister sohbet isterse şuur dersi verebilir. Derdi eğer bu kişinin tebliğ ise hakkın tebliğini en güzel ve donanımlı bir şekilde hangi sayımızı eline alırsa alsın yapabilir. Bu derece de iddialı olduğumuzu düşünüyorum. Hatta düşünmekten öte böyle olduğunu net bir şekilde ifade ediyorum. Dergimizi kıymetli yapan tılsımlı şey diye düşünüyorum. Böyle kıymetli bir işte altı yıllık bir pay sahibi olmak ise haklı bir onur sebebi açıkçası. Hakkı yazabilmek, batılın ifşa ve imhasında hedef gösteren olarak kalem oynatabilmek manen ayrı kıymetli ve bu kıymetin devamı olarak yazmaya devam etme sebebi…”

AİLEYİ KORUYAN, DİNİNİN YARISINI KORUR

Önemli bir vazifeyi üstlenerek aileye kalkan olma görevini üstlenen yazarlarımızın yayıncılık motivasyonlarına kulak verdik. Peki emektarlarımız için aile ne demekti? Aile için tam tamına sekiz yıldır hiç yorulmadan, bir ay bile aksamadan yayınladıkları bu derginin öznesi aile ne ifade ediyordu onlar için? İlk olarak Adnan Öksüz Beyefendi’ye uzattık mikrofonumuzu:

“Malumunuz, dinimizde, örf, âdet ve geleneklerimizde aile birliğine büyük önem verilmiş ve aile kurmak ayet ve hadislerle teşvik edilmiştir. Aile hem kişinin huzur bulduğu bir ortam, hem neslin devamı için bir vesile… Şu yönünün ne kadar önemli olduğunu günümüzde çok daha iyi idrak ediyoruz; aile, kişiyi dinimizce günah sayılan çeşitli kötülüklerden alıkoyan bir vasıta aynı zamanda. Bu anlamda şu ilahi düsturu hatırlatmakta yarar görüyorum:

“İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi O’nun varlığının belgelerindendir. Bunda düşünen insanlar için dersler vardır” (Rûm/21). Peygamberimiz Efendimiz (S.A.V.) “Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi uygulamazsa benden değildir. Evleniniz, ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim…” buyurmaktadır. (İbn Mâce) Kısacası aile olmak, aile kalmak, aileyi sürdürmek çok çok önemlidir. Hele bu dönemde olmazsa olmazdır…”

***

Aile son kale sözünü çokça kullanırız. Hatta hatırlarsanız bizim kapaklarımızdan biri de “Son Kale: Aile” idi. İlk sayımızın başyazısında Genel Yayın Yönetmenimiz Mustafa Kurdaş da, “Kralların bile giremediği son kale aile” demişti… Aile son kale derken ne demek isteniyor, yazarımız Habibe Hanımefendi’den dinleyelim:

“Aile benim için, ifsat güçlerinin karşısında, toplumları cinsiyetsizleştirme, dinsizleştirme karşısında son kale olarak değerlendiriyorum ben aileyi. O kale kesinlikle düşmemeli. Kim ne yapabiliyorsa gerek yazar gerek okuyucu olarak herkes payına düşeni alıp bu şuurun bir gereği olarak herkes elinden geleni yapmak mecburiyetinde.

Aile, çağımızda yaşamak zorunda bırakıldığımız kötülük ve çirkeflik karşısında koruyucu bir kalkan. Onu sağlam tutan hadis-i şerifte bahsedildiği gibi dinin yarısını da sağlam tutmuş oluyor. Aileyi koruyan dinin yarısını da korumuş oluyor. Daha ötesi var mı?

Benim için de aile dergisinde yazar olmak bu yüzden başta şer ve şer odaklarının aile için kurduğu tuzak ve ifsatları ile bir çeşit mücadeleyi ifade ediyor.”

***

Fıtraten birlikte yaşama ihtiyacı duyuyoruz. Aile, fıtratımızın bir gereği. Fıtratımıza, ailemize savaş açılan bugünlerde Şenay Şeker, aileye neden ihtiyaç duyduğumuzu anlatıyor:

“Allah Teala insanoğlunu aileyi oluşturan anne, baba, eş ve yakınlarından sorumlu tutmuş ve ailenin değeri ayet ve hadislerde kuvvetli bir şekilde vurgulanmıştır.

Fıtrat olarak insanın kendini en rahat ve huzurlu hissettiği yer ailesinin yanıdır.

İlk eğitim ve terbiye ailede başlar ve kişilikler şekillenir. Bu bakımdan insan, ailesinin bir yansımasıdır.

Bundan dolayı sağlıklı bir toplumu oluşturabilmek adına aileyi, toplumu önceleyen bir dergi çıkarıyor ve özlenen toplumu yeniden inşa etmenin derdini taşıyoruz.”

***

Safiye Gül Hanımefendi, ailenin önemini anlatırken, “Biz toplumun iki cihan saadeti için çalışıyoruz” diyor:

“Aile bizim en önemli kıymetli müesseslerimizden. Aile, bir kadın ve erkeğin meşru bir nikâhla evliliği neticesi anne baba olmasıyla oluşan toplumun çekirdeği dediğimiz en önemli yapı taşıdır. Neslin devamı için bu müessesede sevgi, saygı şefkat, merhamet, ahlak, maneviyat, emniyet, güven, sadakat, fedakârlık olmazsa olmazlardan.

Çünkü Rum Sûresi’nde de buyurulduğu gibi aile, huzur bulunan yer. 

Kirlenmiş dünyamızda temiz yeni bir dünyayı kurmak için yazıyorum. Herkes elinden gelenin en iyisini yaparsa yeni bir dünya kurulacaktır. 

Bizim bir derdimiz var; ne moda, ne yemek tarifleri, ne magazin, ne dekorasyon ne de sanat. Derdimiz, toplumun iki dünya saadetine ulaşmasında dertleriyle dertlenmek.”