Ülkemizin güzide eğitim kurumlarından birisi olan Birikim Okulları’nı, Birikim Eğitim Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Necip Katırağ ile konuştuk.
Otuzuncu yılını dolduran Birikim Okulları’nın hedeflerini anlatan Katırağ, geliştirdikleri “Hayat Denge Modeli”yle fıtrattan ümrana özgün bir model ortaya koyduklarını belirtti.
Necip Bey, Birikim Okulları’nın tarihinden kısaca bahseder misiniz?
Birikim Okulları, 1996 yılında gönüllü eğitimcilerin kurduğu bir eğitim girişimi. Bugün birçoğu gerek bürokraside, gerekse de sivil toplum kuruluşlarında ülkemize hizmet eden bu arkadaşlarımız, ülkemizin milli ve manevi değerlerini temel alan, kaliteli eğitim veren bir eğitim kurumu tasarladılar. Otuz yıl önce böyle güzel bir besmele çekilerek bir eğitim yatırımı yapıldı. Otuz yıllık süreç içerisinde de hem Millî Eğitim Bakanlığı’nın politikalarına uygun hem de milli ve manevi değerlere uygun bir şekilde güçlü bir eğitim modeli geliştirdiler. Birikim Okulları, bu yönüyle Türkiye’deki eğitime yön veren, birçok benzer camiadaki kurumlara da örnek teşkil eden bir okul oldu. Anaokulundan üniversiteye kadar tüm sınıf seviyelerinde ortaya koyduğu özgün eğitim felsefesi, deneyimli öğretmen kadrosu ve pedagojik donatı alanlarıyla çocuklarımıza yaşam alanı sunuyoruz. Şu an Birikim Eğitim Grubu altından Birikim Okulları olarak mevcutta 17 kampüsümüz, Birikim Kurs olarak 23, Birikim Biricik Anaokulu olarak ise 10 adet binamızla toplam 8 bin öğrenciye eğitim veriyoruz.
Peki, “Milli ve manevi değerlere uygun bir şekilde güçlü bir eğitim modeli geliştirdik” dediniz. Bunu biraz açar mısınız, Birikim Okulları’nı farklı kılan nedir?
Birikim Okulları’nı farklı kılan husus, ortaya koyduğu model. Biz buna “Hayat Denge Modeli” diyoruz. Bu otuz yıl içerisinde Birikim Okulları, “Hayat Denge Modeli” diye tamamen milli ve özgün bir eğitim modeli geliştirdi. Biliyorsunuz; ülkemizde daha çok uygulanan eğitim modelleri Batı tandanslı. Pedagojik olarak davranışçı yaklaşım ve sadece akademik faydaya odaklı bir sistem, Batı’nın eğitim felsefesi üzerine kurgulanmış bir eğitim modeli. Bu modeller insani donanıma sahip olamadı, insani değerleri öncelemedi. Yeni yüzyılda insani değerleri önceleyen, insani donanıma sahip; dürüst, ahlaklı, bencillikten kurtulan, insan-ı kâmiller yetiştiren bir modele ihtiyaç duyuldu. Dolayısıyla bizim arkadaşlarımız milli, özgün ve bize ait olan, köklerimizden beslenen bir eğitim modeli tasarlayalım dediler. Zaten bizim düsturlarımızdan birisi de köklerinden güçlenen eğitim. Bu model üzerine de ciddi bir AR-GE yapıldı. Otuz yıllık süre içerisinde birike birike bizim “Hayat Denge Modeli” dediğimiz bir model ortaya çıktı. Bununla birlikte Birikim’in 30 yıllık tecrübesinde dershane-kurs çalışmaları da var. Birikim kurslarımızda uyguladığımız Çoklu Takip Modeli ile öğrencilerimizi ve velilerimizi takip ettiğimiz, öğrencilerimizi sınavlara hazırlıkta üst seviyelere çıkardığımız çalışmalarımızla Türkiye’de öncü kurum olmaya devam ediyoruz.
“FITRATTAN ÜMRANA EĞİTİM ANLAYIŞI…”
“Hayat Denge Modeli”ni biraz açar mısınız? Hayat Denge Modeli nedir? Diğer eğitim modellerinden farklı kılan yanları neler?
Özgün ve milli bir modeldir. Kendi medeniyet dünyamızın referanslarından hareket eder. Evrensel olanı da dikkate alır, ondan istifade eder. Bütüncül bir yaklaşıma sahiptir. Hayat Denge Modeli, öğrenciyi merkeze alan, öğrencinin hem ruhi hem ilmi hem de akademik gelişimini önemseyen ve onu çok yönlü bir şekilde geliştiren bir model. Temelinde de yine Batılı yaklaşımlardan ziyade bizim medeniyetimizin eğitim modeli ve argümanları var. Din ve Hayat Programı, Kişilik Gelişimi Programı, Adabımuaşeret Programı, Doğayla Tanış Olalım Programı, Bal Arısı Eğitim Yaklaşımı, Harezmi Öğretim Yöntemi, Çoklu Yabancı Dil Programı gibi öğrenciyi merkeze alan birçok programı ile farkımızı ortaya koyuyoruz. Asli çıkış noktamız da fıtrattan ümrana öğrencinin mizacını temel alan, doğayla barışık bir insan yetiştirmeyi hedefleyen bir model. Bizim modelimiz akademik donanıma sahip, çağın gereklerine uygun, teknolojiyi üreten, insani ve ahlaklı, dürüst insan yetiştirmeyi merkezine almış olan bir modeldir.
“İSLAM DÜNYASINDA ÖZGÜN VE ÖZGÜR BİR EĞİTİM SİSTEMİ VARDI”
Eğitim modelimizin temelini anlama bakımından medeniyetimizin de temellerine bakmak gerekir. Aslında 19. yy’a kadar bütün dünyada özgür bir eğitim anlayışı vardı. Özellikle Doğu ve İslam dünyasında ve İslam’ın Batı’daki temsilcisi olan Endülüs’te özgün ve özgür bir eğitim ortamı vardı. Her medresenin kendine göre belirlediği müfredatla düşünce, bilim ve felsefe üreten bir eğitim yapısı vardı. Dolayısıyla medeniyetimizde birçok insan yetişti; bilim ve ilimde inanılmaz atılımlar yapıldı. Aynı tarihlerde Batı’da ise tek tip eğitim vardı. Kilisenin dogmalarıyla şekillenmiş bütün Batı’yı tek bir eğitim modeli ile götüren bir eğitim modeli. O yüzden o tarihlerde Batı dünyası geride kalmış, Doğu ve İslam dünyası ise inanılmaz derecede inkişaf etmişti.
İslam dünyasının bilimsel gelişmesi hem Endülüs üzerinden hem de İstanbul’un fethinden sonra İtalya’ya giden doğu ve İslam dünyasındaki düşünce ve bilimi Avrupa’ya taşıyan Bizanslı düşünür ve bilim insanlarıyla birlikte Batı’da da bir aydınlanmaya, Rönesans’a yol açtı. Onlarda da özgür düşünce ortamları olmaya başladı; bu durum Batı dünyasında bilimi geliştirdi. 15. yy’dan 19. yy’a kadar bütün dünyada özgür ve özgün eğitim modelleri uygulandı.
“SANAYİ İNKILÂBIYLA EĞİTİM TEK TİPLEŞTİ”
19. yy’da eğitim nasıl tek tipleşti?
Fakat 19. yy’a geldiğimizde sanayi inkılâbıyla birlikte, sanayi-sermaye kendilerini yürütecek bir insan tipine muhtaç oldular. Oluşan sanayi ve kapitalizmi insan gücüyle sürdürmeleri gerekiyordu. Bunun da en kolay yolu, eğitimi dizayn etmekti. O yüzden 19. yy’dan sonra bütün dünya, özellikle Batı’da yeniden eğitim tek tipleştirildi. Eğitimin merkezine de çocukların ileride yapacakları meslekler kapitalist sistemin ihtiyacına göre anlayışı konuldu. Yani eğitim, insanı inşa eden, düşünceyi özgünleştiren, bilim ortaya koyan bir yapıdan çıkartılarak tek tip, sanayiye ve kapital dünyaya hizmet eden, insan yetiştiren bir mekanizma haline geldi. Tabii Batı’da bu başarılı olunca geri kalmış ülkeler de “bu doğru bir metot” diye oraya yoğunlaştı. Dikkat edin, bütün dünyada eğitim yine tek tip hale geldi. Sınıflar aynı, sıralar aynı, tahtalar aynı, müfredatlar aynı, tek tip modelle propagandası yapılan unsurda; 21. yy. beceriler üzerinden yine sanayiye ve kapital sisteme insan yetiştirmek. İki yüzyıldır kendini inşa ede ede gelen bu eğitim sistemi insanı ve bilimi boğdu. Artık dünyada çığır açacak yeni düşünsel gelişmeler yok. İnsanlığın sorunlarını çözecek pratik araçlar harici hukuk sistemleri, sosyal çözümler, ekonomik yaklaşımlar yok. Tamamı geçtiğimiz yüzyılın anlayışının üzerine inşa edilen teknolojik gelişmeler. Bir Gazali’nin yetişmesi, bir Auguste Comte’nin yetişmesi artık zor; neden çünkü tek tip eğitim modeli üzerinden insanlar yetiştiriliyor, inşa ediliyor. Tabii günümüzde bu durumun tıkanmaya doğru gittiği net şekilde görülüyor. İşte bizim ortaya koyduğumuz, “Hayat Denge Modeli”, bu tıkanıklığın da bir sonucu. Otuz yıl önce arkadaşlar ‘sürekli, mekanik bir eğitim yapmak doğru bir şey değil; insanın fıtratına uygun, onu inşa eden bir eğitim modeli ortaya koyulması lazım’ diye yola çıkıp emek verdiler.
“EĞİTİM, MESLEK EDİNDİRME KURUMU HÂLİNE GELDİ”
Çok büyük sermayedarlar eğitim fonlarıyla, (bizim ülkemize de uygulananları var) ya da şu an pompalanan 21. yy. becerileri kazandırma propagandasıyla yine sanayiyi, kapital sistemi, iş dünyasını ya da işte mesleği önemseyen bir anlayış hâkim. Düşünelim, çocuk dört yaşında eğitim hayatına başlıyor; yirmi iki, yirmi üç yaşında üniversiteden mezun oluyor. On altı yıllık bir süreci eğitimde geçiriyor. Bu, dünya tarihinde tek. Daha önce dünya tarihinde hiçbir birey on altı yıl eğitim sisteminin içinde kalmadı. Ve on altı yılın sonunda da ne oluyor, bir meslek ediniyor. Yani eğitim meslek edindirme kurumu okullar da sanayinin tezgâhları haline gelmiş durumda. Mesele sadece bir meslek sahibi olmak ya da meslekle ilgili belirli donanımlara sahip olmaksa bu kadar uzun süreye ve maliyete gerek yok. Bu durum daha pratik yöntemlerle çözülebilir.
Eğitimde temel amaç, sanayiye uygun insan tipi yetiştirmek oldu. Biz bunun artık 21. yy’da sürdürülebilir olmadığını görüyoruz. Dünya da bunu görmeye başladı. Artık tüm dünyada eğitimin tek tip ve mekanik olması, tornadan çıkar gibi bütün dünyada aynı şekilde uygulanması tartışılıyor.
Tek tipleşmeyi, BM ve OECD üzerinden de modelleştiriyorlar. Mesela diyorlar ki; PISA sınavında başarılı olmanız için şu şu kazanımları vermeniz lazım. PISA’da yukarı çıkmak için de bütün dünya aynı kazanımlara çalışıyor. Yani bir ölçme aracı üzerinden bütün dünyadaki eğitimi kendilerine göre tek tipleştiriyorlar. PISA sınavı eğitimin gelişmişliğinin ölçüsü olarak veriliyor. Biz PISA’daki derecenin çok önemli olmadığını savunuyoruz. Çünkü o, onlara göre bir norm. Tek tip eğitimin; mizacı, fıtratı, insanı merkeze almayan bir sistemin doğru olmadığına inanıyoruz.
“İSTANBUL’DA OKUYAN BİR ÇOCUKLA ERZURUM’DA OKUYAN BİR ÇOCUĞA AYNI EĞİTİMİ VEREMEZSİNİZ”
Tek tipleşme sadece eğitimde mi var?
Sadece eğitimde değil, birçok sektörde tek tipleşme var. Ülkemizden örnek verecek olursak; inşaat sektöründeki bir firmanın İzmir’de yaptığı evde kullandığı malzeme tekniğiyle Kars’ta yaptığı evin malzemesinin tekniği aynı. Hâlbuki oranın iklimi başka. Başka malzeme tekniğinin kullanılması gerekli. Eğitimde de böyle; İstanbul’da okuyan bir çocukla Erzurum’un bir ilçesinde, Ege’nin bir ilinde ya da Karadeniz’in yaylalarında okuyan bir çocuğa aynı eğitimi vermek, o çocuğu bulunduğu ortamın gerçeklerinden bağımsız eğitmek demek. Bu eğitim modelinin farklılaşması lazım. Birikim Okulları’nın eğitim modeli de farklılaşmalar üzerinde yoğunlaşmış bir eğitim modeli.
“TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ, HAYAT DENGE MODELİYLE ÖRTÜŞEN BİR MODEL”
Farklılaşma demişken; Millî Eğitim’in ortaya koyduğu Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli de biraz bu anlattıklarınıza uygun sanırım. Maarif Modeli ile Hayat Denge Modeli arasında nasıl bir bağ kurdunuz?
Millî Eğitim Bakanlığının “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” özgün bir model. Bu modelin ortaya koymuş olduğu erdem, değer ve eylem, ülkemizin eğitim sistemine önümüzdeki yıllarda ciddi katkıları olacaktır. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in öncülüğünde hazırlanan, güçlü kadrolarla, güçlü argümanlarla ve güçlü felsefesiyle çok önemli ve kıymetli bir model. Bu, bizim için son derece sevindirici bir şey. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, Hayat Denge Modeli’yle çok örtüşen bir model. Hedefi, amacı, kavramları açısından zaten kavram eğitimi de yönlendiren şey. Üç yıl önce Birikim Eğitim Grubunun yönetimini devraldıktan sonra Eğitim grubumuz içerisinde yer alan tüm kurumlarımızda üç yıl önceki dönüşümle birlikte bir öğrenci profili tanımladık. Ve bu tanımı Bal Arısı Eğitim Yaklaşımıyla yeniden modelledik. Milli Eğitimimizde maarif modeliyle birlikte bir öğrenci profili tanımladı. Dünyada devletler, kitlelerini yönetebilmek için kendi istedikleri insan tipini yetiştirmek isterler. Bu, gayet doğal bir şey. Ama bu durum özellikle eğitimde tıkanıklığa yol açıyor. Aynı sınıfın içerisinde yirmi çocuk, yirmi farklı tip var, aynı elbiseyi giydirmeye çalışıyorduk, olmuyordu. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, bu yönüyle de değişim vaat eden, değişim için proje üreten, müfredat üreten bir yapı. Bu açıdan avantaj. Bu bizim Modeli’mizi de besliyor. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ne sahip çıkılırsa ve uzun soluklu uygulanırsa işte o istediğimiz fıtrata uygun, mizacına göre eğitim olur. En önemlisi de insani değerlerle beslenmiş, özgür bir nesil yetiştirmiş oluruz. Yoksa öteki türlü çocuklarımız yine kalıba göre yetişmiş olacak.
“ÖĞRETMEN, MEDENİYETİMİZDEN DOĞAN ASLİ GÖREVİNE DÖNECEK, KILAVUZ OLACAK”
Yapay zekânın öğretimdeki aktifliğinden bahsettiniz, bu 21. yy’da Birikim Eğitim Grubu’nda öğretmenin yeri neresi?
21. yy. artık öğretme işinin yapay zekâyla halledilebildiği bir dönem olacak. Bizde bu konuda yeni atılımlar yapıyoruz. AR-GE, Teknoloji ve Yapay Zekâ Müdürlüğü kurarak eğitim teknolojilerinde ve yapay zekânın eğitime entegrasyonunda yenilikler yapacağız. Yeni çağda artık fiilimsiyi bir öğretmenin tahtada kırk dakika anlatmasına gerek yok. Ya da matematikte üslü sayıları çocuk yapay zekâyla konuşarak, açığını da belirleyerek, neyi anlamadığını da bilerek öğrenebilecek. Öğretme işi artık kolaylaşıyor ve yapay zekâ bunu önümüzdeki on yıllarda bitirecek. Burada asıl unsur ortaya çıkıyor: Öğretmen ne yapacak? Öğretmen medeniyetimizden doğan asli görevine dönecek, kılavuz olacak, yön gösteren olacak rehber olacak. Biz ona Birikim Eğitim Kurumları’nda mücerret kılavuzlar diyoruz. Öğretmenler çocuğu doğruya, iyiye, faydalıya yönlendirecek; çocuk kendi yolunu kendisi bulacak. Daha da önemlisi, öğretmen çocuğun karakterini inşa edecek.
“BİLİMİN MERKEZİNDE İNSANIN YÜKSEK FAYDASI OLMAZSA KÖTÜ SONUÇLAR DOĞUYOR”
İnsani değerleri daha yukarıda bir toplum 21. yy’ın ihtiyacı olmuştur. Bizim asli ihtiyacımız aslında sadece iyi mühendisler, iyi doktorlar yetiştirmek değil. “Yenidoğan çetesi” iyi doktorların ürünü. Ya da depremde yıkılan evler, çok iyi okullarda okumuş mühendislerin ürünü olabiliyor. Eğer insani bir hamur olmazsa, merkezinde insan olmazsa, bilimin merkezinde insanın yüksek faydası olmazsa bu farklı sonuçlar doğuyor. Örneğin fizik iyi bir şey ama bunu atom bombası yapmada kullandığınızda insanlığa zarar veren bir kitle imha silahına dönüşebiliyor. Faydaya çevirirsek de insanlığın birçok sorununu çözen bir mekanizmaya dönüşüyor. Eğitimin biraz da bu yöne doğru yönelmesi gerektiğine inanıyoruz. Hem Maarif Modeli hem bizim okullarımızda uyguladığımız Hayat Denge Modeli bu yönde.
“HAYAT DENGE MODELİ” ÖĞRENCİNİN BİRİCİKLİĞİNİ ESAS ALAN, FITRATA VE MİZACA UYGUN BİR MODEL
Hayat Denge Modeli’nin temel başlıkları neler?
Hayat Denge Modeli, insanın biricikliğini temel esas alıyor. Her insan biriciktir, özeldir. Tıpkı insanın parmak izinin, göz bebeğinin birbirinden farklı olması gibi eğitim ve öğretim yöntemi ve motivasyonu da bir diğeriyle aynı değildir. İkinci olarak fıtratı temel alıyor. İnsanın bir yaratılış fıtratı var, bir de buna bağlı olan mizacı var; işte bu iki unsuru da temel alıyor. Aslında medeniyetimizde bunları görmek mümkün. Eskiden medreselerimizde yazarmış: “Burada hiçbir kuş yüzmeye, hiçbir balık uçmaya zorlanmaz” diye. Modeli’nde üç temel sac ayağı aslında bunlar. Köklerini medeniyetimizden alan öğrenci merkezli, fıtrata ve mizaca uygun bir model. Bunlar tabii slogan cümleleri olarak kalırsa bir anlamı yok. Biz içeriğimizi buna göre planladık. Bu temel ilkelerin içeriğe dönüştürdük, müfredata dönüştürdük. Bu yönüyle Maarif Modeli, müfredat kısmını büyük oranda hallediyor. Bu çok müthiş bir şey, ülkemiz açısından.
“KARİYER MERKEZLERİMİZDE ÖĞRENCİNİN ÜNİVERSİTE HAYATINI PLANLIYORUZ”
Birikim Eğitim Grubu, öğrencilerine başka neler sunuyor? Özellikle üniversite hazırlık konusunda. Birikim Okulları’nda okuyan öğrenci, üniversiteye nasıl hazırlanıyor?
Birikim, kursçuluğu iyi bilen bir kurum olduğu için akademik başarısı da yüksek. Öğrencilere hedefler koyan, başarılı öğrenciler yetiştirmiş bir kurum olarak 30 yıldır adından söz ettiriyor. Birikim Eğitim Grubu’nda lise dönemi üniversal dönem olarak geçiyor. Lisede çocukların üniversite hayatındaki eğitimlerini besleyecek bir yapı kurduk. Zira on iki yıllık bir eğitim sürecinde çocuğu karakter olarak inşa ettikten sonra öğrencinin kariyerinin planlanması da lazım. İşte bu üniversal dönemdeki rehberlik çalışmalarımızın ismi kariyer merkezleri. Aslında çocuğu doğru bir şekilde eğittiğinizde, öğretmek demiyorum, o zaten hem mesleğine hem geleceğine bizden çok daha iyi karar verebilecek. Eğitim siteminin sorunu o aslında; çocuğun her şeyini biz kurguladığımız zaman çocuğa kurgulayacak bir şey kalmadığı için kendini de tanıyamıyor. Dolayısıyla ne iş yapacağını da bilemiyor. Hangi alanda başarılı olacağını da bilemiyor. Yaptığı işlerde de mutlu olamıyor. İstiyor ki birileri beni koordine etsin. Bu da özgür düşünceyi ortadan kaldırıyor. Özgür düşünce ortadan kalktığı için de çocuk, onu organize edenlerin peşine düşebiliyor ve kolay yönetilir bir hale geliyor.
“HAYAT DENGE MODELİ, ÇOCUĞUN KENDİ KENDİNİ İNŞA ETMESİNİN YOLUNU AÇIYOR”
Genel bir kanaat olarak, Z kuşağı özgür bir kuşak deseler de aslında en hapsedilmiş kuşak Z kuşağı. Z kuşağına özgür olduğunu sandığı kalıplar çizmişler, o kalıpların dışına çıkamıyor. O yüzden Z kuşağında zorbalık çok fazla, like alma, beğenilme dürtüsü çok fazla. Yine içsel problemlerini çözememe bu kuşakta daha fazla. Çünkü her şey ona hazır sunulmuş. Bu yönüyle Hayat Denge Modeli çocuğun kendi kendini inşa etmesinin de yolunu açan bir model. Hem fıtrat hem mizaç hem de öğrencinin biricikliğini temel alan bir model. Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki nesillerin özellikleri tanımlanmış kuşaklara ayrılarak onlara bir anlam yüklenmesi doğru değil. Bu da tektipleştirme çalışmasının bir ürünüdür. Çocuklarımızın bir kalıp içerisine sokularak hepsi aynı özelliklere sahipmiş gibi bir tanımlamayla sınırlandırılmasına, dolayısıyla X, Y, Z şeklinde tanımlanmasına karşıyız.
“AKRAN NEZAKETİ PROGRAMLARIYLA ÇOCUK, ADABIMUAŞERETİ YAŞAYARAK ÖĞRENİYOR”
Tabii öğrencinin biricikliğinin toplumla da örtüşmesi lazım; o yüzden bizim topluma hizmet programlarımız var. Sosyal sorumluluk projeleri gibi. Ya da bizde Türkiye’de yaygın olarak okullarda işlenen akran zorbalığı konusu akran zorbalığı tanımıyla kullanılmamaktadır. Yaptığımız araştırmalarda akran zorbalığını işlemek zorbalığı daha da artırıyor. Biz buna tersten bir müdahale gerektiğine inanıyoruz ve biz artık akran nezaketi programını ortaya koyuyoruz. Bir üniversiteyle ortak olarak yakında bu projemizin lansmanını yapacağız. Türkiye geneli rehberlik birimleriyle de sempozyum düzenleyeceğiz. Biz adabımuaşeret derslerinde çocuklarımıza nazik olmayı öğretiyoruz. Programımızın içinde kişilik gelişim programımız var. Her çocuğa, her öğretmene tüm derslerimizde kişilik gelişimiyle ilgili bir etkinlik veriyoruz. Çocuk temel değer yargılarını bulunduğu ekosistem içerisinde örtük bir şekilde öğrenmiş olacak. Yazılı değil, yaşayarak davranışa dönerek çocuk tüm bu nezaketi öğrenmiş oluyor.
Çocuğun özgürleşeceğine ve özgürleşirken de doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı ayırt edebileceğine inanıyoruz. Bunu aslında biz yeni bir şey keşfetmiyoruz. Bizim medeniyetimizin özgür bir şekilde uygulayarak bin yılda başarılı olduğu bir modeli modernize ederek tekrar uyguluyoruz.
“ÖĞRETİMİN DEĞİL EĞİTİMİN ÖNEMLİ OLDUĞU BİR DÖNEM OLACAK”
Eğitim anlayışımızda öğretim bir araç, asıl odak ise öğrencinin kişiliğini ve karakterini inşa etmek. Bu yaklaşımda bilgi aktarmak kadar o bilginin nasıl kullanılacağını, öğrencinin hayatına nasıl bir anlam katacağını öğretmek önemlidir. Yeni dönem, bireylerin sadece akademik başarıyla değil, sosyal becerilerle, özgüvenle ve kendi potansiyellerini keşfetmeleriyle öne çıktığı bir süreç olacak. Çocuklarımızın hem bireysel hem toplumsal bir denge içerisinde özgürce düşünebileceği, üretebileceği bir sistem oluşturmayı hedefliyoruz. Çünkü eğitimin gerçek amacı, bireyin kendini keşfetmesi ve bu keşfi insanlık yararına dönüştürmesidir. O yüzden biz diyoruz ki; eğitim-öğretimde öğreticiler biraz geride dursun, eğitimciler öne geçsin.
Biraz da özel okul sektörüyle ilgili konuşacak olursak… Özel okulların ne gibi sıkıntıları var; Millî Eğitim Bakanlığından beklentileriniz neler, koordinasyon konusunda bir sıkıntı yaşıyor musunuz? Türkiye’de özel okullar nereye gidiyor, gelişim gösterebiliyor mu?
Özel okul sektörü Türkiye’de en eski sektörlerden birisi. Nitelikli bir şekilde de gidiyor. Türkiye’deki özel okulların geneli iyi hizmet veren kurumlar. Birçoğunun da kurucusu eğitimciler. Bu yönüyle hem ülkemiz için hem de özel okul sektörü için bir avantaj. Özel okullar çok ticarileşmiş bir alan değil. Öyle gözükmüş olsa da özel okulların çoğunun başındaki insanlar eğitimci oldukları için yine eğitimi merkeze alan, iyi eğitim yapmaya gayret eden kurum sayısı çok fazla. 2015 yılına kadar standart bir özel okul hizmeti veriliyordu ülkemizde. 2015 yılında dershanelerin kapanmasıyla birlikte, temel liselere dönüşüm, okullara teşviklerin getirilmesi, özel okul sayısında artışlara yol açtı. Tabii bu, bir anda büyümeye yol açtı fakat daha sonra politikaların değişikliği, teşviklerin kaldırılması, özel okulların desteklenmemesi ile birlikte bir kriz dönemine girildi.
“ENFLASYON, ÖZEL OKULLARI CİDDİ SIKINTIYA SOKTU”
Şu anda da özel okullar fiyat belirlemedeki artış oranlarını enflasyonun altında yapabiliyorlar. Enflasyon yüzde yüzün üstündeyken okulların yüzde 56, yüzde 65, yüzde 36 gibi artış oranları ile sınırlandırılması okulları krize soktu ve neticede bir kısım özel okul kapatmak durumunda kaldı. Şimdi tekrar iyi kurumlar, ayakta kalan kurumlar içeriklerini inşa ederek devam ediyorlar.
“ÖZEL OKULLARDAKİ KDV ORANLARI DÜŞÜRÜLMELİ”
Özel okullarla Millî Eğitim’in en organik çalıştığı bir dönemdeyiz. Biz de çünkü Millî Eğitim Bakanlığına bağlı Milli Eğitim sisteminin bir parçasıyız. Dolayısıyla Millî Eğitim ile özel okulların desteklenmesi ve güçlendirilmesi Millî Eğitim’e de, topluma da, öğrenciye de ciddi katkılar sağlayacaktır. Bu dönemde bu katkıların en azından sorunların dinlenmesi ve çözülmesi açısından oldukça başarılı bir dönemde bulunuyoruz. Tabii eksiklerimiz var, yapılması gereken pek çok şey var. Mesela okullardaki KDV oranlarının kaldırılması ya da 1’e indirilmesi; zira biz normal ticari kurumlar gibi KDV ödüyoruz. Bu durum hem bizim hem de velinin maliyetlerini artırıyor. Okullar açısından da ciddi bir yük getiriyor; hâlbuki özel okullar kamu hizmeti yapan kuruluşlar. Dolaysıyla kamu hizmeti yapan kurumlardaki unsurlar neyse bizde de aynı olmalı. Bizim vergi oranlarımız daha yüksek. Bunlar da düzenlenirse hem özel okullardaki sürdürülebilirlik artacak hem de özel okul öğretmeni arkadaşlarımızın özlükleri artacak. Özel okulda çalışan öğretmenler hakikaten çok yüksek emek veriyorlar, bunun da hakkaniyetli bir şekilde sürdürülebilmesi için desteklenmesi lazım.
“ÖZEL OKULLARDAKİ REKABET KALİTE GETİRİYOR”
Özel okulun güzel olan tarafı, özel okullardaki rekabet bir kalite getiriyor. Bu kalite hizmetin niteliğini arttırıyor. Bugün Millî Eğitim’de, Yusuf Tekin bakanımızla birlikte eğitimdeki atılım daha da hızlandı ve eğitime yönelik yatırımlar ciddi oranda arttı. Bakan Beyin öncülüğünde Milli Eğitimdeki atılımlar ülkemiz açısından çok faydalı. Bu da özel okulların yeni atılımlar yapmasına yol açacaktır. Çünkü artık daha özgün ve daha yaygın bir eğitim herkesin ulaşmak istediği bir unsur. Türkiye’deki ekonomik kriz geçtikten ve ekonomiler de düzeldikten sonra insanlar özel okullardaki konforu, özgün eğitimi ve dünya ile entegrasyonu da görerek sisteme dâhil olacaklarına inanıyoruz.
“ÇAĞIN GEREKSİNİMLERİNE AYAK UYDURAN KURUMLAR AYAKTA KALACAK”
Özel okullar üzerinden çocuklar dünya ile de entegre oluyorlar. Yurtdışı eğitim programları, İngilizce eğitim programları, yurtdışı yaz okulları... Liselerde bizim de denkliğimizin olduğu Amerika’dan, Kanada’dan anlaştığımız okullarla denklik programlarıyla çocuğun küresel vizyonu da artmış oluyor. Çağın gerekliliklerini anlayan, onu yöneten ve iyi yönde dönüşen okullar büyüyecek. Çağın gereksinimlerine ayak uydurmayan hem kurumlar hem yönetimler hem de öğretmenler sistem dışında kalacak. Biz Birikim Eğitim Grubu olarak yapay zekânın yanında çocukların tamamen yapaylaşmasına, yeteneklerinden, mizacından uzaklaşmasına karşı da daha öze dönük bir yapıyla eğitimimizi planladık. Eğitim dinamik bir şey, siz yirmi yıl önce uyguladığınız modeldeki bazı dersleri değiştirdik; yeni içerikler ekledik. Yine eğitim ortamları değişiyor. Atölye sayımız artıyor. Artık kırk metrekare sınıflarda yirmi tane çocuğun haftada kırk saat oturduğu eğitim modelinin yürüme şansı yok, bu değişmek zorunda. Bu değişime ayak uyduran kurumlar yine iyi eğitim vererek devam edecek ayak uydurmayan kurumlar ciddi derecede sıkıntılar yaşayacak.
“BİRİKİM OKULLARI, İSMİNDE HERHANGİ BİR LEKE OLMAYAN GÜZİDE BİR KURUM”
Birikim Eğitim Grubu’nun hedefleriyle ilgili son olarak neler söylemek istersiniz?
Birikim Eğitim Grubu, başta da söylediğimiz gibi otuz yılını yaşayan Türkiye’nin hakikaten güzide bir kurumu. Otuz yıllık süre içerisinde isminde herhangi bir leke, herhangi bir negatiflik, olumsuzluk olmadı. Başarılı bir şekilde hem eğitimini vermiş. Ülkemize de insan kaynağı açısından birçok insan yetiştirmiş bir kurum. Üç yıl önce biz Birikim Okulları’nın hizmetini devraldıktan sonra yeni bir yapılanma ve büyüme stratejisi ortaya koyduk. Otuzuncu yılda kendimize Birikim ailesi olarak büyüme vizyonu dönemi olarak belirledik. Önümüzdeki beş yıl büyüme planı yaptık. Şu an mevcutta 17 kampüsümüz var. Daha önce yoktu, yeni çok özgün bir modelle tanımladığımız “Birikim Biricikler” diye anaokulu ve ilkokulu barındıran yeni bir eğitim girişimimiz var. Şu an Türkiye’de, Birikim Biriciklerimiz de 10 tane var. Yine Birikim kurslarımız var. Onlar da 23 tane. Önümüzdeki beş yılda okul sayımızı 17’den 25’e çıkarmayı hedefliyoruz. Birikim Biriciklerimizi de 50’ye çıkarmayı planlıyoruz. Şu an tüm bu okullarda 8 bin öğrenciye eğitim veriyoruz. Yeni olmasına rağmen 600 öğrencimiz de Birikim Biriciklerimizde eğitim görüyor.