Dostum bu kez İstanbuldan arıyordu.. Yolu İstanbula düşmüş, Nişantaşında ünlülerin takıldığı kafelere uğramış, sepetini doldurmuş... Ardından da beni aradı...
Her aradığında işkillendiğim dostum yine ne haber verecekti
Siyasi haber-kulislere genellikle iyi kulak kabarttığımı sanıyordum; meğer benim de atladıklarım varmış..
- Sana kendi mekanından, İstanbuldan, üstelik de sosyetenin merkezinden bir haber vereyim ama sakın isim isteme benden..
Merakım iyiden iyiye artmıştı..
- İyi, hadi isim sende kalsın...
Devam etti..
- Sözünü ettiğim önemli bir kişilik. Yakın zamana kadar nadastaydı. Ortalıklarda fazlaca görünmedi. Son dönemde yine ortaya çıktı. Ama bu çıkışı birçok kişiyi oldukça rahatsız etti.
- Neden
- Çünkü zaten konuşması istenen biri değil. Bir dönem devlette de önemli mevkiler elde etmiş. Bazı liderler tarafından yanı başında tutulmuş, ihsanlar, ikramlar edilmiş biri. Ama son dönemde birtakım gelişmeler sebebiyle içine kapanmıştı. Şimdi tam da seçimlere az bir zaman kala ekranlarda boy gösterip farklı algılamalara yolaçan açıklamalarda bulunması yukarıları tedirgin etti. Bu ismin gerektiğinde yine etkili olabileceği konuşuluyor ama asıl rahatsızlık verici olan bu değil...
- Nedir peki
- Kurucusu olduğu partinin gençleri geçenlerde kapısını çalmışlar. Seçim öncesi geçekleştirdikleri rutin ziyaretler kapsamında kendisinin de bir çayını içip elini öpmek istediklerini ifade etmişler..
- Ne var bunda rahatsızlık verici olan
- İşte sorun da burada... Aradan 2-2.5 ay geçmesine karşılık bu ağır abiden partili gençlere randevu cevabı gelmemiş. O partili gençleri çok kızgın ve biraz da küskün gördüm...
Bazen öyle olur. Parlamento muhabiri olduğum dönemlerde Mecliste top patlasa normal karşılar, kanıksardık. Oysa dışardan biri bizim karşı karşıya kaldığımız olayları duyunca, "Aaa, çok büyük bir haber, neden yazmadın tepkisini verirdi.
Bu olay da öyle...
Burnumuzun dibinde neler oluyor, neler
Mutlaka gezilmesi gereken sergi
Sultanahmet Camiinin hemen yanı başındaki Türk-İslam Eserleri Müzesine uğradınız mı hiç
Daha adımınızı attığınız anda muazzam bir sergi sizi karşılıyor.
Hele hele Osmanlı Devletinin 1901 (Hicri 1319) yılındaki sınırlarını gösteren harita tam bir harika. Haritada ayrıca Osmanlı Devletinin sınırları içinde yer alan Sana, Selanik, Manastır, Edirne, İstanbul, Bursa, Şam ve Bağdatın ayrı ayrı haritaları var. 1/5.000.000 ölçekli harita Binbaşı Halil İbrahim tarafından yapılmış.
Hiç olmazsa bu olağanüstü haritayı görmelisiniz..
Çağımızın hastalığının tek reçetesi
Malum, çağımız TV-bilgisayar çağı...
Aileler, anne-baba olarak hepimizin muzdarip olduğu konulardan biri de çocuklarımızın TV-bilgisayar bağımlısı olmaları...
Hemen her evde benzer öyküler yaşanıyor; ne yapsam da çocuğumu TV-bilgisayar oyunlarından uzak tutabilsem...
Tam da bu konuyla örtüşen bir davet alınca koştura koştura gittim.
Ufuk Okulları Uzman Psk. Dan. Canan Kaya Şekeralın Çocuklarda dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü konulu konferansına katıldım.
Şişli Ufuk Kolejinde gerçekleşen konferansta birbirinden ilginç notlar aldım.. Şayet çocuğunuz,
* İki ayağını yan yana birleştirerek atlayamıyorsa,
* Çizgi üzerinde düzgün bir şekilde yürüyemiyorsa,
* Okurken göz kırpması varsa,
* Okurken kelimelerde sıçrama yapıyorsa,
* Örneğin kare ile üçgen gibi nesneleri ayıramıyorsa,
* Yap-boz oyununda gerekli başarıyı gösteremiyorsa,
* Okurken kelimeleri parmak ya da kalemle takip ediyorsa,
* Mesela davul-bavul gibi kelimeleri ayıramıyorsa,
* Sınıfta öğretmenin cümlelerine yetişemiyor, geriden takip ediyorsa,
* Belli bir yaşa geldikten sonra ayakkabı bağcığını bağlayamıyorsa,
* Diyelim bir kuş topluluğunda kaç tane kuşun olduğunu yaklaşık da olsa tahmin demiyorsa,
* Belli bir yaşa geldiğinde harita okuyamıyorsa, saatin kaç olduğunu söylemekte zorluk çekiyorsa, yön belirleyemiyorsa...
Çocuğunuzda bunlar varsa öğrenme algısında bir sorun var demektir.
* Bu anlamda; erkek çocukların birbirine top atıp tutması, kız çocuklarının de ip atlaması son derece faydalı.
* Beyindeki bağlantıların elektriklenmesi için bulmacaları son derece faydalı addediyor Canan hanım.
* Şekeralin şu tespitini de çok önemsedim; 3,5-4 yaşlarındaki bir çocuk gözleri kapalı iken elinde konan bir nesnenin ne olduğunu anlar. 5-6 yaşlarında yine gözleri kapalı ilen eline çizilen bir şekli belirler. Belirleyemiyorsa bir problem var demektir.
* Amerikada yapılan ilginç bir araştırmanın sonuçlarından da söz etti Canan Kaya Şekeral: Bir çocuk bakımevinde çocukları iki gruba ayırıyorlar. Bir grup çocuğun sadece günlük -beslenme-temizlik-uyku vb.- zaruri ihtiyaçları giderilirken diğer grup çocuk bunlara ilave olarak kucağa alınarak seviliyor, sevgi veriliyor. Kucağa alınan çocukların diğerlerine göre kat be kat başarılı oldukları ortaya çıkıyor.
* Canan hanım reçeteyi de sundu: Çocuklara yönelik eleştiri ve önyargılardan uzak durmak gerekir. Sen asla başarılı olamazsın, zaten yapamazsın, edemezsin... türünden cümleleri asla sarfetmemek gerekiyor. Çocuklarla yüz yüze iletişim son derece hayati. Ne aşırı disiplin ne de aşırı serbestiyet , ortasında bir yerlerde durmak gerekiyor. Ve belki hepsinden önemlisi evde anne-babanın uyumu.
Bu kadar önemli bir konferansa katılımın düşük olması beni şaşırtmadı desem yalan olur.
Bir şeye daha şaşırdım; Konferansta tek katılımcı erkek bendim. Bu yüzden de konferans boyunca tedirginliğimi üzerimden atamadım. Bu tedirginliğimi Canan hanımla paylaşınca, Olur mu öyle şey iyi ki geldiniz deyince şöyle bir rahatladım.
Siz benim yerimde olsaydınız ne yapardınız