Gelişi ile sanki her yeri tatlıya bağlamakta.
Sanki mevsimin rengine daha bir revnak enjekte etmekte.
Rüzgâra önceden tembihlemiş ki, en güzel makamı fısıldamakta; beton binalar arasındaki gerilimli sıkıntıyı dağıtmaya görevli olduğunu bildiren bir buselik beste geçmekte.
İlk iftarını, ilk sahurunu hastanede geçirenlerin şaşakaldığı o peri masalı tadındaki sahneler.
Doktorundan hastabakıcısına ruh festivalini en iyi icra etmenin yarışı.
Ellerinde kocaman çöp kovaları ile tuvaletlerin atıklarını toplayan güler yüzlü müstahdemlerin sahur balosuna hazırlanma telaşı.
Öyle ya dünyanın en saygın insanlarının katılacağı oruç meclisinde her yan tertemiz olmalıdır.
Hem o çok özel Ramazan muhiplerinin yüzlerini güldürmekle görevli olduklarının da bir yansımasıdır, hareketlerindeki munislik.
Kandan kirlenen çarşafları toplarken hastabakıcıların değil yüzlerinde en ufak bir tiksinme, şefkatle bu özel şehrin sakinlerini incitmeden sedyelerden yataklara aktarmaktalar.
Bilgisayarının başından kalkamayan, sandalyesinde tutuklu kalsa da şişmiş ayakları ile vazifesini layığı ile yapmaya yeminli danışmadaki kızlar, gözleri karşıdaki saatte, sahurun son sakinlerine yetiştirmeye çalışmaktalar evrakları.
Laboratuarın emekçilerinde, billurdan bir ses sanki “ne iyi ettiniz de geldiniz rezidansa” saygılarını da katarak koşturmaktalar mikrobiyolojiye, tahlillik malzemeleri.
Güvenliklerin gözleri saatlerinde, “Arkadaşım yerimden ayrılamıyorum, bir poğaça alabilir misin sahur için”.
Mutlaka rüya olmalı diyorsunuz.
Bütün bu muhabbetle bakan insan yüzleri bir rüyanın çok önemli bölümü diye gözlerinizi ovuşturuyorsunuz.
Yanlarındaki sefertaslarından sıcak yemeklerini, salatalarını, böreklerini birbirlerine ikram eden hemşire hanımlar; arada hastalara da uzatmaktalar, kurabiye tabağından bir parçayı.
Kollarında serumlarla uyuya kalmış gözlem yeri hastalarının başında şefkatle nöbet tutan hemşirelerde, insan boyutundan uzaklaşan melek siması.
Ürolojiden Doktor Emrah, hastanın sondasını takarken şefkatle fısıldamakta, “Canın yanmadı değil mi amca ”
Trafik kazalarının kanlı bedenlerini, kopan ellerin akan kanlarını, ağız dolusu kusan kadınları; acili merhameti ile yıkayan şefkatli doktorlar, ayakları üzerinde durmaya dermanlarının kalmadığının anlaşılmaması için sanki ustalıkla saklamaktadırlar yaşadıkları yorgunluğu.
Nöbetçi doktorların, acildeki hekimlerin sıra ile kafeteryaya akışı.
Bir tas çorba yanında limon ve bir dilim ekmek ile huzurla sahur senfonisine katılışları.
İlle de çay.
Hastaların, hasta yakınlarının gözlerinde sevgi ile kasadan istedikleri o en diriltici iksir.
Gürültü, ses, hiddetli bakışlar, bağırmalar, hakaretler yok.
Herkes birbirine saygıyla, sevgiyle, şefkatle bakmakta.
Şaşmış vaziyetteyim.
En sıkıntılı gecemi bir rüyaya çeviren Haydarpaşa Numune Hastanesi’nin Acil servisinin bütün görevlilerine teşekkür ediyorum.
Krallar gibi ağırlanmak buymuş demek.