ÖLÜ PARTİ TETİKCİLERİ BİRBİRİNE BENZER

“Denenmiş denenmez! Solcuya, renksize aldanma.”

1973 seçimine katılan “Milli Görüş”ün partisi MSP’nin bir seçim afişinde yazılan bu beş kelimeyi okuyanlar, aynı tahtalara yapıştırılmış AP’nin afişindeki şu ifadeleri de okuyorlardı.

“CHP’nin yardımı ile kurulan, desteğini alan, o destekle siyasi hayatını devam ettiren yalancı, bölücü, bölgeci MSP’ne oy verme!”

Mona Roza şiirinin bir mısraından mülhem “Afişlerinden belli olur bir parti”, dememizin tam yeridir şimdi.

Necmettin Erbakan’ın “Milli Görüş’e gelmeye adaylar” dediklerini solcu ve renksiz kelimeleriyle tanımlama merhametinin, ileride siyasi hayatımızdan sileceği partilerden AP’nin dürüstlükten nasipsiz, iftiracı ve kıyıcı baskısından hâlâ alacaklı olduğunun ispatına gayretli bir analizdir bu günkü konumuz.

14 Ekim 1973 seçimlerinden hemen sonra AP Genel Başkanı Demirel, partisinin ikinci olmasına bozulmuş, millete kırgınlığını ve kızgınlığını gizlediği “Millet bize muhalefet görevi verdi” beyanatıyle  kenara çekilmiş ve koalisyon görüşmelerine yanaşmamıştı.

AP’nin bu mağlubiyetini o günlerde Tercüman gazetesi yazarı Tarık Buğra, kümese yeni horoz geldi, eski horozun kellesini aldılar vezninde bir fıkrayla değerlendirirken, Necmettin Erbakan’ın 99 gün görüştük, konuştuk, tartıştık, istişare ettik ve 100. Gün hükümeti kurduk dediği MSP–CHP koalisyonu icraatlarına başlamıştı bile. Tarih 25 Ocak 1974.

20 Mart’ta ABD ambargosuna rağmen haşhaş ekimi yasağını kaldıran koalisyon, 14 Mayıs’tan iç barışın olmazsa olmazı Genel Af Kanununu çıkartmıştı.

MSP’nin, Meclis’te siyasi suçları af kapsamı dışında göstermek stratejisi, sağcıları (AP+ MHP+CGP+DP) hep mağlup havasına sokmak istememesindendi. Topu, kapsamı genişleteceği bilenen Anayasa Mahkemesi’ne atarak hedefine ulaşan MSP, ortağına da yasal gerekçeli siyaset dersi vermişti. Zira daha yapılacak çok işler vardı.

Ve 20 Temmuz’da başlayan Kıbrıs zaferi...

Ve sonra...

Milletin verdiği muhalefet görevinden bunalan Demirel’in sırtını dayadığı güçlerin baskısına dayanamayan Ecevit, kasaba politikacısı evsafını aşamamış milletvekillerinin gazına gelerek kendini “Müstafi Başbakan” ilan ederken, karara tek itirazın Rahşan Ecevit’ten geldiğini yıllar sonra anlatacak olan da Turan Güneş’ti.

Bir o görmüştü icraatlarıyla destan yazan koalisyonu bozarsak, bir daha hükümet olamayacağımızı demişti Ayşe’nin babası Turan Güneş, Rahşan Ecevit’i bir münasebetle anlatırken.

CHP’nin “Tarihi Yanılgı” itirafının zevkini ve tatminini yaşamadan bozduğu MSP–CHP koalisyonunu hatırlatmamızın sebebini başta yazmıştık: AP (AKP) taraftarı kalemşorların gayri dürüst ve müfteri olmaları; vicdan kelimesiyle bir bağlarının olmamalarıdır.

Ehven-i şerci bir izdüşümün saygı eksikliğiyle süslediği kendine ayna bir yazısından örnekler alarak ifade edeceğiz meramımızı.

Bugün “ Cumhurbaşkanlığı sistemini ölümüne savunan biri değilim” diye başlayan yazılan döktüren Akitçi veliahtın, “AKP’yi savunan biri değilim” demesine de sayılı günler kaldı diyerek başlayalım. (Ali Karahasanoğlu – Akit yazarı)

“ Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun kendisine yakışmayan açıklamaları sebebi ile...” bir değerlendirme yaptığını iddia etmiş Sayın Karahasanoğlu.

Niçin yapmış?

Çünkü, hangi açıklamaların kime, nerede ve nasıl yakıştığını bilme eğitimli nadir yazarlarımızdan sayın siz.

İmam–Hatip Okullarında bir kısım yanlış uygulamalar var demiş Sayın Karamollaoğlu.

Yazar bey diyor ki: “O söylediğiniz yanlış uygulamalar, klasik liselerde, özel kolejlerde yok mu?”

Yanlışlıkların AKP iktidarında meşrulaştığının itirafındaki sayın yazar biz her halükarda üste çıkarız düşüncesinde olduğundan, neredeyse itirafı, övüncü oluyor.

“Ben, size o yanlış uygulamanın yüz katını klasik liselerde göstereyim.”

Buzdolabı yoktu, tüp kuyrukları vardı günlerini de unutmuyor Sayın Karahasanoğlu.

“ Ak Parti öncesindeki klasik liselerden bin katını örnek getiririm.”

Eskiden bin kat, şimdi yüz kat iddialı saydıklarından sayın yazarın, sadece bir maddesinin üstünde duracağız.

“İmam Hatibe elindeki sigara ile gideni gösterirseniz, diğer liselerde yüz katı uyuşturucu kullananları gösteririm.”

20 yılın sonunda bu noktaya gelmek için mi iktidar olmuştu AKP, sorusu bir yana, İçişleri Bakanı Sayın Soylu’nun uyuşturucu kullanılan metruk binaları yıkın emrini verdiği muhtarlı icraatına bu örneğiyle sayın yazar gölge mi düşürüyor, yoksa okulların da yıkılabileceği ihtimalini mi akıllara düşürüyor? Yapılacak yol, köprü, tünel inşaatı da kalmamışken. Bu soru da önemli. Fakat ünlü AKP’li Sayın Arınç’ın dediklerini de dikkate almalıdır sayın yazar. Uyuşturucu kullananlar genel merkezden 30 kilometre öteye atılacaksa, örnektir dediği liseler oralarda mı yapılacak? Yoksa AKP gençleri gibi arabalı olmadıklarından toplu taşıma araçlarıyla mı taşınacaklar?

Gösterme listesi de bayağı uzun müdafaacı sayın yazarın.

“...diğer liselerde hocaya küfredenleri gösteririm. Gusül abdestini bilmeyenleri, iç çamaşırını gösterenleri, yüzbinlerce ateist liseliyi, eli kanlı terör örgütlerine katılan yüzlercesini gösteririm.”

Yandaş bir yazar mısın, istihbarat teşkilatının raportörü mü sorusu gereksizdir şimdi. Ey Türk Gençliği’nin kayıplarda olduğuna kim yanacak; umurlarında değil.

Zira Sayın Erdoğan partisinin mensuplarına konuşacak ve “Faiz belasını bu milletin sırtından kaldıracağız” diyecek,  dolayısıyla bu yazar türlerinin yeni konu meşgaleleri olacak. Tıpkı (Perşembe) yazısında olduğu gibi.

“Milli Görüş gömleğine sahip her kişinin tek sözü olabilir:”miş. Neymiş, o söz? Sayın Erdoğan’a yapılacak dua.

Dualarımızı da mı kayda alacaksınız, aldıracaksınız? Halbuki, yolunu takip ettiğinizin ispatını yaptığımız o Demirel bu kadarını yapmamıştı. En azından her seçim öncesi çıkıp şöyle diyordu:

“Bu ülkede herkesin göğsünü gere gere Müslümanım deme hakkı vardır.”

Yani sizlerden izin almadan...

HAYATIMIZDA CAHİT’LER VAR

2000’den önceki siyasi hayatımızda 6–7 kere gidip gelmiş bir Demirel’in hangi

zaman dilimindeki iktidar günlerindeydi, bugün hatırlamam zor, lakin Tercüman Gazetesinde Rauf Tamer ustanın dillere düşen ve yüzlerde gülümsemeler oluşturan bir küçük fıkrasını unutmadım.

Liramızın yabancı paralar karşısında hükmen mağlup sayılmasına sessiz kalıyordu yönetenlerimiz.

Rauf Tamer usta şöyle yazmıştı.

Dolar kuru

Mark kuru

Yen kuru

Ya Türk Lirası

O yaş!

Nereden nereye... AKP’nin, Tv kanallarından birinde kara çocukların oynadığı silahlı, eşkiyalı, haramili bir diziden izin alıp gelmiş havasındaki bir yöneticisini dinlerken geldi aklıma işte.

AKP’nin grup başkan vekili Cahit Özkan bir soru soruyordu millete.

“Doların değeri ile ilgili Japonya bir mukayese yapıyor mu? Nasıl başarısız bir ekonomiyiz diyerek kendi ekonomilerini değerlendiriyor mu?”

Biz nerden bilelim Cahit bey? Japonya bizim kapı komşumuz mu? Yoksa Japonya ekonomisi de mi başarısız? Avrupa’dan, Amerika’dan, İngiltere’den sonra oraya da mı bakacağız?

Plak dinlenen zamanlarda Ali Avaz’ın karşılıklı konuşmalarla örülmüş plaklarıyla mizahi duyguların tatmin edildiğine tanıklığımızı da ekstradan hatırlattı bize, bahis mevzu AKP yöneticisi Cahit Özkan bey.

– Cahit! Sen okudun mu?

– Evet okudum.

– Nerde okudun Cahit?

– Dört sene Berber Kalleş’te okudum.

– Robert Kolej’de okudum diyeceksin Cahit! Başka nerde okudun?

– Beş sene de Enver Usta’da okudum.

– Oraya da üniversite diyeceksin Cahit...

Tevazu gösterip söylemedi ama, “Genel Başkanımızın talimatıyla bu ülkede faizle mücadelemizi sonsuza kadar sürdüreceğiz” derken Cahit bey, Sayın Erdoğan’ın “Yazdık” dediği ekonomi kitabını galiba okumuş kanaati hasıl oldu bizde de.

BABA-CAN’LARIMIZ ÇEKİŞİYOR

Gazetemizin internet sitesinde bir vinyet vardı. “Erdoğan’ı etiketledi – Ali Babacan’dan ’Yazıklar olsun!’ paylaşımı.”

Haberi açtım okudum.

Yeni kurulan partilerden DEVA Partisi lideri Ali Babacan, sosyal medya hesabından bir açıklama yapmış.

“Yazıklar olsun. Ülkeyi günbegün değil, dakika dakika, anbe an daha yoksullaştırıyorsunuz. Dolar 11, sizin eseriniz Erdoğan.”

Çocukların kulağını çekme gücü olan ihtiyarların babacan tavrını tedai ettirmeye çalışan bu Ali Babacan kimdir merakınız oluştuğunda, 2002–2015 yılları arasında kalan 13 yıl boyunca AKP hükümetlerinde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı, Dışişleri Bakanı, Başbakan Yardımcısı sıfatlarını taşıdığını okursunuz bilgi sitelerinden. Sosyal medya denilen internet alanlarında yazıklar olsun, vay anasına, bunu da mı yapacaktın veznindeki dövünmelerle, deva bulacağını sanan sayın Ali Babacan’a, okuyucularımız adına bir sorumuz olacak. 13 yıl çok yakınında bulunurken ve onun verdiği sıfatlarla T.C.’nin makamlarında otururken, bu günleri yaşayabileceğimizi–yaşatılacağımızı hiç düşünmediniz mi, yoksa melekeniz mi yetmedi yahut yok muydu?

2015 yılına Türkiye’nin nasıl geldiğini en iyi ve içeriden bilenlerden biri olarak, 6 yıl sonrasını, yani 2021 yılının bu dolar değeriyle sonlanacağını tahmin edememiş bir bürokrat siyasetçi isen, sana ve partine görev verildiğinde ülkemizin geleceğini hangi öngörünle, hangi ileri görüşünle planlayacaksın?

“Yazıklar olsun!” demekle tüm borçlarını ödediğini mi sanır bir siyasetçi? 1983 yılından vereceğim örneğimi. Ulusu hükümetlerinde görev alarak K.Evren’in siyasi hayatını uzatmış Turgut Özal’ın ANAP’ı kurup propagandaya başladığı günlerde, Topkapı’daki tesislerimizde rahmetli Erbakan Hoca’mızı dinledik bir ikindi sonrasında. T.Özal’a mektup yazmış bir memur. Yüzde 10 olan o günkü enflasyondan şikayetini sıralamış. T.Özal bu mektuba süslü bir cevap yazmış ünlü dolma kalemiyle ve partisi vasıtasıyla tespit edilen adreslere göndertmişti. Diyordu ki, bu enflasyonu yok edeceğim! T.Özal’ın bu iddiasının gerçekleri yansıtamayacağıyla söze başladı rahmetli Hoca’mız. T.Özal’ın ekonomi bilgisinin ve cesaretinin %10 olan enflasyonla mücadeleye yetmeyeceğini, aksine enflasyon rakamlarının  hayali zor rakamlara ulaşacağını anlattı, anlattı. Hem Erbakan Hoca’mı dinliyor, hem de ağzımız değeri olmayan milyon, milyar, trilyon kelimelerine öyle alışacak ki demesine karşı dualar ediyorum içimden. Çiftçilerimizin kilosu 53 kuruş 20 para 30 santim olan buğdaydan 5 ton 280 kilo sattık dediği alışverişlerinin hesabını yapmış bir çocukluğum vardı. Ekmeği bir milyon liraya aldık Özal günlerinde. Dolmuşa iki milyon yediyüzelli bin lira verdik bir binişimizde. Ben hep rahmetli Hoca’mın o konuşmasını hatırladım. Özal’ı da, ülkemizi getireceği noktayı da iyi bilmesinin gücüyle o ilk seçimlere sokulmayan Refah Partisi’ni iktidara taşımış, birkaç on yıla bedel bir yıl kazandırmıştı Türkiye’ye.

Çarşamba günü uğurladığımız ve maliyeci de olan şairimiz Sezai Karakoç ağabeyin de T.Özal muhalefetine tanık olmuştum o yıllarda. Geçen sene yüzde binbeşyüz olarak gerçekleşen enflasyon yılbaşında yok edilmiş gibi yine sıfırdan başlatılıyor, gibi bir cümlesi kalmış aklımda bir sohbetinden.

Namdar Rahmi Karatay’a nazire birkaç kelimeyle bitirelim yazımızı.

Sen, Erdoğan’ın yanındaki Babacan’sın da,

Biz karşısındaki patlıcan mıyız Ali bey?