Selefilikle alakalı olarak en temel tartışmalardan birisi onun bir ekol mü, çığır mı ve mezhep mi, meşrep mi olduğudur. Selefiler ona tecdit vasfı atfederler. Bununla birlikte mezhep vasfı atfetmezler. Mezhepler üstü bir iddiası vardır. Genellikle Hanbeliliğe dayansa ve fetvalarının çoğunluğu ona istinat etse de mezhepleri birleştirme ve onun üzerinden birliği sağlama ve dağınıklığı giderme amacındadır. İhtilafın ümmet için rahmet oluşunu veya bazı ihtilafın çeşitlilik olduğunu kabul etmezler. Özellikle de skolastik Selefilik. Bununla birlikte, hayret edici bir biçimde Selefilerin her unvana talip oldukları görülmektedir. Tam da bu bağlamda İmam Gazali hakkında Huccetü’l İslam lakabını büyük görürler ve ona atfetmeye gönülleri elvermez. Yakıştıramazlar. Bu lakaba İbni Teymiye’nin daha müstahak olduğunu söylerler! Gazali’yi düşürerek üstatlarını çıkarmak isterler. Halbuki, bu tür lakaplar netice itibarıyla söyleyeni bağlar. Bunun ötesinde İbni Teymiye Şeyhülislam lakabıyla onurlandırılmıştır. Bunu da benimseyen olduğu gibi reddeden de var. Onun ötesinde filozofları kıyasıya eleştirirler lakın onların lakaplarına ortak olurlar! Sözgelimi Muhammed Mehdi İstanbulli ‘İbni Teymiyye Batalü’l İslah ed Dini/ Dini Islahatın Kahramanı İbni Teymiye’ kitabında İbni Teymiye için filozofların kullandıkları lakabı kullanmakta bir sakınca ve beis görmez. Onu Muallim-i Sani olarak anar. Filozofların kavramları haram ama lakapları helaldir (s: 243, Daru’l Marife Dimeşk). Bilindiği gibi, Muallim-i Evvel Aristo’nun lakabıdır ve Muallim-i Sani ise Farabi’dir. Selefilikte Muallim-i Sani İbi Teymiye olduğunu göre birinci muallim kimdir Hazreti Peygamber mi yoksa Ahmet Bin Hanbel mi Elbette Ahmet Bin Hanbel Muallim-i Evvel lakabını benimsemez ve kabul etmez. Hazreti Peygamber ise muallim-i beşer olmakla birlikte hakkında filozofların kullandığı kavram kullanılabilir mi Haklı olarak Muhammed Mehdi İstanbulli, Abbas Mahmut Akkad’ın Hazreti Peygamberi abkeri yani deha olarak tanımlamasına karşı çıkar. Zira bunda peygamberliğin çalışılarak elde edilmesiyle (kesbiliğiyle) ilgili bir ima vardır. Peygamberimiz ‘kral peygamber’ olmak yerine ‘kul peygamber’ olmayı yeğlemiştir. Bu durumda niye dahi peygamber olarak anılsın ki Seküler veya felsefi ifadelerle Hazreti Peygamberi anmak en son selefilerin işi olması gerekmez mi Lakin merak ve moda tabirler onları da esir almış anlaşılan.

*

Elbette İbni Teymiye büyük vasıfları olan bir zattır. Onun ötesinde birçok ilim dalında özellikle hadiste tartışmasız bir yeteneğe ve yeterliliğe haizdir. Bununla birlikte elbette ilmi yanında mizacı ve kişisel özellikleri de önemlidir ve görüşlerinde etkisi vardır. Müspet yönlerinden birisi mücadeleci bir kişiliğe sahip olması ve siyasi yönünün de bulunmasıdır. İbni Teymiye ve telebesi İbnü’l Kayyım siyasi meselelerle de ilgilenmiş ve bu hususta siyaset-i şer’iyye noktasında ilmi kitaplar kaleme almışlardır. Bununla birlikte İbni Teymiye’yi İbni Teymiye yapan özelliklerinden birisi keskin mizacıdır. Cedel ve tartışma ustası olmasıdır. İhtilaflı meselelerle ilgilendiğinden dolayı öyle olması da kaçınılmazdı. Kabul etmemiz gerekir ki, ihtilaflı noktalardan bir kısmında haklı yönleri vardı. Bununla birlikte, yöntem meselesine kendi kendisiyle çelişkiye düştüğü yönler de olmuştur. Taraftarları da fazlasıyla bu çelişkiye düşmüşlerdir. Kurumsal yapı arz etmeleri nedeniyle kimi talebelerine göre dört mezhep adeta Katolik Kilisesine benzemektedir. Onlara ve anlayışlarına göre, İbni Teymiye de Protestanlığın başlatıcısı Martin Luther’i andırmaktadır. Batılılar hâlâ İslam dünyası içinde Martin Luther arıyorlar ama Selefiler onu çoktan bulmuş ve keşfetmişler! Kimi oryantalistler de Musa Carullah Bigiyef gibilerini Luther’e benzetmişlerdir.

*

İbni Teymiye’yi tam olarak Luther’e benzetmek mümkün değil. Bununla birlikte fıkıhta dört mezhebi aşan yorumlar getirmesi nedeniyle bu köprüyü kuranlar var. Elbette İbni Teymiye cıvık bir adam değildir. Bununla birlikte geleneğe karşı çıkan herkes bir nebze onda kendisini bulmuştur. Veya onun çığırına atıfta bulunmuş ve genişletmeye çalışmıştır. Hatta Hasan Turabi gibiler müçtehidi düşünür seviyesine indirmişlerdir. Gelenekle sorunu olan herkes İbni Teymiye’ye referansta bulunmuştur. Afgani, Abduh ve Reşid Rıza’nın Selefilik ekolünü nispet edilmelerinin temel nedeni de budur. Geçmişle ve mevcut yapıyla hesaplaşmak! Lakin İbni Teymiye’nin fikirleriyle de uyumlu değildirler. Bunlar ale’d deracat olsa da modernisttirler. Kaldı ki, kesin olan bir şey var ki Abduh’un Hanefi mezhebinden dediği Cemaleddin Afgani İranlı asıllı kripto bir Şiidir. Ama onu da selefi yapmakta bir beis görmüyorlar! Cemil Meriç’in ifadesiyle, milletler ve şehirler Afgani’yi paylaşamadığı gibi Selefilik de Şiilik de kendilerini mal etmekte çekişmektedir. Bu da Selefi çizginin, iddia ettikleri gibi asalet üzerine değil eklektik bir anlayış üzerine olduğunu gösterir. Bu kadar çelişkiyi bir araya getirmek mezhepleri birleştirmek ise helal olsun!

MUSTAFA ÖZCAN