Milli Selamet Partisi’nin 14 Ekim 1973 seçiminde üçüncü parti olması, özellikle Anadolu’da büyük sevinçle karşılanmış, MSP bayraklı araba konvoyları her yerde Mehter marşları eşliğinde dolaşırken, her yere Erbakan’ın “Önce Ahlak ve Maneviyat” sözünün yazıldığı pankartlar asılmıştı. “Allah bugünleri gösterdi, çok şükür” diyen yaşlılar sevinç gözyaşları döküyorlar, partililer birbirleriyle kucaklaşıyorlardı.
Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel’in, “Halk bize anamuhalefet görevi verdi” diyerek, hiçbir hükümette yer almayacağını açıklaması, basını hoşnut etmedi. Her ne kadar seçim boyunca Ecevit’i desteklemişler, Demirel’e “Yar saçların lüle lüle, Demirel sana güle güle” başlıkları atıp Çoban Sülü diye gözden düşürmeye çalışmışlarsa da, şimdiki seçim sonuçlarına göre AP’nin CHP ile koalisyon yapması taraftarıydılar. Demirel, CHP’yi seçim kampanyasında yok saydıkları MSP’ye mecbur etmemeliydi.
CHP’liler için de durum iç açıcı değildi. Atatürk düşmanı, gerici, yobaz, şeriatcı, hilâfetci diye aşağıladıkları, küçümsedikleri parti ile koalisyon yapmak zorunda kalmaları kötü bir sürpriz olmuştu. Birinci parti olduklarına sevinemiyorlardı bile. MSP kabul etmezse, CHP'nin iktidar olma şansı da yoktu. Oysa CHP ne olursa olsun hükûmet olmak zorundaydı. Hükûmet olmak için de, MSP'nin ayağına gitmek zorundaydılar.
Demirel’in yanaşmayacağı belliydi. En yakın ihtimal MSP kalıyordu. Ama MSP de şeriatçı, ümmetçi bilindiği için sol kesimde bir tepki oluşturabilirdi. Fakat MSP sağcı olmadığını ifade etmişti, düzene karşıt görünümü vardı. Ancak basında hiç bahsettirmedikleri, yok gibi farz ettikleri, dahası alay ettikleri MSP'ye nasıl teklif edilecekti?
Basın MSP’yi övmeye başlıyor
Derhal start verildi ve sol basın görülmemiş bir şekilde MSP'yi övmeye başladı. Günaydın, Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet gibi Ecevit yanlısı gazeteler, artık Erbakan'ın ve MSP'nin iyi taraflarından bahsediyorlardı. MSP Türk halklarının ezilmişliğini izâle edecek iktisadî formüllere sahipti. MSP, asırlarca ezilen doğu halkının hakiki temsilcisiydi. Çağdışı, Atatürk düşmanı, şeriatcı, hilafetçi diyen sol basın ve Ecevit artık ağız değiştiriyorlardı.
Elbette o basının ve Ecevit'in birtakım hesapları vardı. Onlar, seçimlerde hesaplarının üzerinde başarı gösteren MSP'yi, koalisyon kurarsa ileride bir şekilde milletin gözünden düşürmeye çalışırlardı. Milletin düşman bellediği ağızlardan MSP'yi överek, bu parti hakkında şüphe uyandırabilirlerdi. AP ile CHP'yi aynı zihniyette görüp, sol basını düşman bilen ve bu duygularla MSP'ye oy verenlerin gözünden, oy verdikleri partiyi gözden düşürmek de mümkündü. AP'li ve ona bağlı kimi dinî cemaatlerin, “Gördünüz mü, MSP, komünistlerle, CHP'yle işbirliği yapıyor” şeklinde propaganda etmesine imkân tanınırdı. İstedikleri zaman her an bir şey yapabilirlerdi.
Ayrıca basın hep koalisyonun CHP kanadından bahsederek MSP'yi göz ardı edecek, basının oluşturacağı kamuoyu neticesinde MSP'nin hareket sahası alabildiğine kısıtlanabilecekti.
Üçüncüsü: CHP ile MSP'nin iktisadî görüşlerinde ortak özellikler vardı. CHP de, MSP de düzenin değişmesini istiyordu. İkisi de seçimden başarıyla çıkmıştı. CHP, modern iktisat kuralları derken, MSP de manevi iktisat kuralları diyordu. Sol basın bunun gibi benzerlikleri bulup bulup neşrediyor, CHP ile MSP'yi birbirine yakınlaştırmaya çalışıyordu. Ayrıca MSP'nin Ağır Sanayi Hamlesi'ne CHP itiraz etmeyecekti. Bu unsurlar MSP'nin CHP ile koalisyon kurması için yeterli sebepler olabilirdi. CHP'nin yılların birikimini taşıyan önemli bir kadrosu vardı. MSP’de de Prof'lar, mühendisler, teknokratlar çoğunluktaydı.
MSP'nin bu kadrosu bu koalisyon sayesinde CHP'nin devrimci kadrosunda eritilebilirdi. Bu tür hesaplardan, biraz da MSP ile koalisyon yapmak mecburiyetinde olmak gibi bir zorunluluk sonucu basın öyle bir yayın yapıyordu ve öyle mukayeselerde bulunuyordu ki, bazen sanki CHP ile MSP birmiş gibi, kardeş partilermiş gibi hava yayılıyordu.
Sonra MSP de bir yerde mecburdu CHP ile koalisyon yapmaya onlara göre. Çünkü MSP, bütün dünyayı elinde tutan güçlerce en tehlikeli suç olan Şeriatçılıktan dolayı kapatılan MNP'nin devamıydı. Egemen güçlerin gözleri gibi korudukları laiklik ilkesini ihlâl eden, uluslararası sisteme karşı çıkan MSP, böyle büyük bir suçun ağırlığını taşıyor olmalıydı. Bu konuda sicili olan bu parti kendini yok etmemek için her türlü safta razı olmak mecburiyetinde olmalıydı. Ama o tür dezavantaja sahip bir partiyi düzenin ve egemen güçlerin de katkılarıyla tehditler sonucunda istediği gibi kullanma imkânını bulabilecekti. Ne de olsa dış güçler sadece MSP'ye destek olmuyordu.
Ayrıca MSP'yi savunan hiçbir güç yoktu memlekette. Propaganda vasıtaları yetersizdi, ordu, yargı, basın zaten desteklemezdi. Çünkü bu parti basın tarafından TSK’ya Atatürk düşmanı olarak gösterilmiş ve böyle olduğuna inandırılmıştı. Türk Ordusu ise o konuda çok hassastır, Atatürk'e aleyhtar olan hiçbir siyasi kurumun yanında olmaz.
Erbakan, CHP'nin amacını biliyordu
Ecevit'e hükümet kurma görevi verilmişti. Tek başına hükümet kurmasına imkân yoktu. Ecevit bilinen bir partinin lideriydi. Hiçbir parti onunla ortaklığa yanaşmıyordu. Millet hükümet bunalımından bizâr olmuştu. Bir fedakârlık yapılmalı ve memleket hükümetsiz bırakılmamalıydı. Milletin selâmeti için ve Türkiye'nin hükümetsiz kalıp, buhrana düşmemesi için MSP, CHP'nin koalisyon teklifine Evet demeliydi. Böyle bir hava oluşmaya başlamıştı.
Erbakan, CHP'nin amacını, Ecevit'in plânlarını hesaplamıştı ve onun da kendine göre düşünceleri vardı. Dış güçler AP ve CHP'yi hep zıt parti olarak gösterirken, bu iki parti de birbiriyle kavga ederek o intibayı veriyordu. AP ile CHP birleşemezdi, birleşirlerse eğer denge politikası bozulur ve MSP büyük bir propagandaya girişerek AP ile CHP'nin gerçekte ikiz partiler olduğuna inandırırdı. AP seçimlerden hemen sonra CHP ile hükümet olmayacağını açıklamıştı. MSP anahtar partiydi ve bu parti olmadan hiçbir parti hükümet kuramıyordu. MSP'nin hükümet kurmaması için bütün güçlere karşı koyması gerekirdi.
MSP aslında o güçlere karşı koyabilirdi ama bir oyunun da artık sona erdirilmesi gerekiyordu. AP ve CHP'nin iktidara gelmesi, birbirinden farklı bir olay değildi. MSP durumun böyle olduğunu, CHP'ye iktidar olma şansı vererek göstermek istiyordu. Basının şişirdiği Ecevit'in, Demirel'den farklı olmadığını ancak icraatla bu millete anlatılabilirdi. Bu duygunun yanı sıra MSP, CHP ile ortak olunca pek çok imkândan yararlanacak ve davasını anlatabilecekti.
CHP koalisyon gereği tamamen kendi başına hareket edemeyecekti. MSP, anahtar parti olarak AP ya da CHP'den hangisini isterse iktidar edebilirdi. Ama riskli olmasına rağmen CHP'yi tercih edecekti. AP hayli yıpranmıştı, kamuoyu Demirel'e karşıydı, basın ve TRT onu tutmuyordu. Ama MSP'nin TRT ve basın yoluyla davasını anlatması gerekiyordu. MSP'nin istifade etmeyi düşündüğü basın organları AP'yi tutmuyordu ve MSP, CHP ile ortak olarak bu vasıtalardan faydalanmak istiyordu.
CHP'nin imkânlarıyla kendi prensiplerini halk arasında tartışılabilir hale getirmeyi düşünüyordu. Bunda da yerden göğe kadar haklıydı. Çünkü savunduğu prensipleri takdim edecek vasıtaları olmadığı için halkın çok büyük kesimine hitap etme imkânını bulamamıştı. Hele basının şartlandırdığı okur-yazar ve aydın zümresine hiç intikal ettirememişti. CHP ile ortak olmakla MSP kendi imkânlarıyla anlatamadığı fikirlerini, kendisine tamamen zıt propaganda araçlarıyla millete anlatma imkânını buluyordu.
Kısaca MSP'nin kullanacağı araçlar AP'ye nazaran CHP'de daha çoktu. Erbakan bir de CHP'nin aslında iddia ettiği gibi halkın yanında olmadığını, bu kavramları moda bir akım olduğu için kullandığını ispatlamak istiyordu. Denge politikasını böylece deşifre ederek, CHP'nin asıl hüviyetini ortaya çıkararak bir anda moda haline getirilen CHP'nin zayıflamasını sağlamaktı amacı.
Bir başka amacı ise CHP'nin karşısında olan partilerin CHP düşmanlığı yaparak iktidara gelmesine mani olmaktı. Şimdi halk Ecevit'i denemek istiyordu, seçim sonuçları bunu gösteriyordu. Buna imkân verilmeli ve CHP'nin AP'den farksız olmadığı millete gösterilmeliydi. CHP'nin gerçekte düzeni değiştirmek istemediği; sermaye çevrelerine sanıldığı gibi düşman olmadığı ancak bu imkânla ortaya çıkabilirdi.
Ecevit, en az Demirel kadar Amerikancı olduğu halde, anti-Amerikanist bir çehreye bürünmüştü, bu maskesi de düşürülmeliydi. En önemlisi ise katı CHP'lilere, başka bir partinin de tutulabileceğini göstermekti. Bir kısım CHP'liler, CHP'ye bir din gibi bağlıydı. Bu hastalığa kapılmış vatandaşlara mukayese imkânı verilmeli ve liderlerinin diğerinden farklı olmadığı gösterilmeliydi.
Ayrıca bazı abartmalı ithamları yok etmeli ve birleştirici unsurları ortaya çıkarmalıydı. CHP tarafından olan vatandaşların, bilhassa okumuş kesimin Müslümanları gerici, yobaz ve tutucu saymasını yıkmak ve ikiye ayrılmış milleti birbirine yaklaştırmak gerekti. Buna benzer düşünce ve niyetlerle MSP, CHP ile koalisyona girdi.
Büyük vaatlerle ortaya çıkan Ecevit, ilk plânda hayatı ucuzlatmak, millete refah ve saadetle birlikte özgürlük vermek için gecesini gündüzüne katarak mitinglerde beyaz güvercinler uçuruyor, her yerde “Umudumuz Ecevit” diye karşılanıyor ve yüzbinler tarafından alkışlanıyordu.
Ancak hükümet kurulunca ilk iş olarak derhal kilit noktalara solcuları yerleştirmek çabası ile kollarını sıvadı. Başta TRT geliyordu. TRT'ye bir genel müdür gerekliydi. Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi'nin yakını olan İsmail Cem İpekçi'yi bu makama kanun kuvvetinde kararname imzalayarak oturttu.
CHP, Erbakan’ın “Önce ahlâk ve maneviyat”, “Okullara din dersi koyacağız, Fatih nesli yetiştireceğiz”, “Ağır milli sanayi” gibi sözlerinden rahatsızlık duyuyordu. “Durkheim yerine İmam Gazâlî’nin kitaplarını okutacağız” sözü İsmet İnönü’yü kızdırmış, “Bir mühendis çıkmış, okullarda İmam Gazâlî’yi okutacakmış” diye eleştirmişti. Erbakan ona cevap verirken, “Okullarda Durkheim yerine İmam Gazâlî’nin okutulmasını söylememiz eleştirilecek değil, övünülecek bir şeydir” diyordu.
Gelecek yazı:
Milli Görüş Tarihi-13
CHP-MSP hükümeti
Yeni Asya’ya ağabeyler tepkisi