Bazı şairler vardır ki insana ve hayata olan güveni

tazelerler.

Yerinden oynamış bir şeyi yeniden yerine yerleştirmek

gibidir onları okumak.

Onları dediğime bakmayın, hiçbir zaman çoğul gezmezler.

Yanlarında yalnızlıkları vardır.

İnsan onlarla kavgaya girer, yola çıkar; ama asla yoldan

çıkmaz.

Bunların sayısı bellidir; ama ben sadece bir tanesinden

bahsedeceğim, Hicabi Kırlangıç tan. Elimde üç defterlik şiiri var. Başıboş

Kıtalar , Düşte Yürüyen Derviş , Hayret Makamında ve Güz Yağmuru, Acılar

bu üç defterin içerisinde yer alıyor.

Daha önce bir kısmını okuduğum şiirlerin en önemli

özelliği insanı hiç üzmemesi.

Hiç şiir insanı üzer mi, demeyin.

Kimi şairlerin şiirleri insanı öyle üzer ki hayatla ve

insanla olan intibakınız akamete uğrar. Hayat ve insan şiiri terk edip kendini

emniyete alır.

Hicabi Kırlangıç ise hayat ve insan karşısında şiiri

emniyete alanlardan.

Şöyle giriş yapıyor şiire bu kapı aralığından: dil

kılıcını yaratıp kınına yerleştiren/ rabbin adıyla gir söze gireceksen

Dil kılıcının kını ağızdan başka ne ola ki

İnsan ağzından çıkana çok dikkat etmelidir. Hicabi

Kırlangıç kendi sözünün muhatabı olarak ilk önce kendini görür.

Bu yüzden şiirde kısa konuşur. Bir e varmaktır maksudu.

Ol sebepten kesretten kaçıp vahdete yönelir.

Bir başlıklı kısa şiir bir kısa insanoğlu öyküsüdür:

bir varmış bir yokmuş/varla yok arasında/ademoğlu gelir gidermiş

Dikkat edilirse bu şiirler insanı hop oturtup hop

kaldıran şiirler değildir.

Mutedil ve teslim olmuş mutmain bir kalbin nefes

alışıdır: teslim teslim/ kalbimde bir karıncaya bile/ adım atacak yer

kalmadı.

Bir şairin kalbini bir karıncaya bile yer bırakmayacak

denli hınca hınç dolduran şeyin adıdır teslimiyet.

Kalbe sığmayan akıldan geçer elbet.

İşte aklımdan karıncalar geçiyor diyen bir şairin kalbi

hoşnut olsa da başı derttedir.

Karınca aklın metaforu olsa gerektir insanı şiirin

olmadığı karanlıklarda gezdiren.

Hafız Divanından Mesnevi ye, Gülistan dan Bostan a birçok

Farsça eseri Türkçeye çeviren şairimizin şiirinde gelenek şimdiki zamanın bütün

ironisiyle birlikte yeniden yorumlanır. Kaside şiirinde ansızın karşınıza

demokrasi ya da televizyon kelimeleri çıkabilir veya sultana yakarış sadedinden

kılıcın/ permeşarp gibi keskin diye fahriye faslını geçiştirebilirsiniz.

Matmazel Demokrasi ve Cumhuriyet Şiiri ni bu özellikte

şiirler sınıfına dâhil edebiliriz. Hayret Makamı ndan sonraki şiirlerde şiirin

havası birden halk şiiri havasına doğru eviriliverir.

Dağlar, yağmurlar, çöller, ırmaklar dize dize art arda

gelir.

Bu bölümde ben en çok Dünya Yağmura Dayanmaz şiirini

sevdim.

Bu şiirin öyle bir dizesi var ki şairini ele veriyor.

Şöyle diyor son dizesinde bu şiirin Hicabi Kırlangıç:

ben sesimi bir rüzgârda yitirdim. Nasıl şairin sesine biraz daha yanına

yaklaşınca ulaşıyorsak, sözünün derinliğine de aynı mesafe aralığı yaklaşarak

vasıl olabiliyoruz.

Rüzgârın aparıp dört yana saldığı bu ses işte bu sestir.

3 defter her sayfası adeta bir ömrün hâsılasını oluşturmuş

gibi.

Bugünün hesap, yarının amel defteri sayılabilir.

Ebabil yayınları sadece sözü değil sesi de yormayan bu

kıymetli şairimizin şiirlerini bir araya getirerek çok hayırlı bir iş yapmıştır

kanaatimce.

Ne hayatı şiire kurban edelim, ne de şiiri hayata feda

edelim.

Her ikisine de birbiriyle baş edebilecek kabiliyet

kazandırmak en iyisi.

Bunun yolu da hayatı şiirle tefsir edip şiiri hayatla

yüzleştirmektir.

Hicabi Kırlangıç bunu ustalıkla başardığı için şiiri

şairinden bize selam götürür gibi mutluluk dağıtmaktadır.

Üzülmek isteyenler başka kapıya.

Hüznü arayanlar ise kapıdan daha girer girmez onu

bulmuşlardır.