Düşünsel kırılmaların tarihi kavram kırılmalarıyladır.
Bir toplum üzerinde eğer bir operasyon yapılacaksa, değişime sürüklenecekse
önce onların kavramları üzerinde gerekenler yapılır. Bu, bir düşünce temeline dayanmayabilir.
Önemli olan gerçekliği olsun ya da olmasın ortaya bir düşüncenin konulması ve
ikame edilmesi sağlandı.
Aklını kiraya verme! düşüncesi, Müslümanların gerek
düşünsel ve gerekse siyasal bir çıkış yakaladığı zaman ortaya atıldı. İslâm
düşüncesi karşılık bulunca, tabiî İslâm düşüncesinin öncülerini göz ardı etmek,
düşünce kırılmasını sağlamak adına yapıldı. Bunu yapan da Müslüman gazeteci ve
kimi kırık entelektüellerdi. Bununla Müslümanların önde gelen düşünürlerinin,
siyasa önderlerinin gözden düşürülmesine dönük oldu her zaman. Bu, kimi zaman
farklı propagandalar ile yapıldı, yapılmaya da devam ediliyor. Bunu yapanlar
kimi zaman kendilerini öne çıkarmak adına yaparlar. Bu, şu anlama da geliyor.
Siz onlara kulak vermeyin dediklerini yapmayın, bana kulak verin beni
dinleyin.
Bir de şu son yıllarda gerek dinler arası diyalog ve
gerekse medeniyetler arası diyalog sürecinde de başka bir biçimde dile
getirildi. Doğrudan ya da dolaylı olarak. Medeniyet ve İslâmî kavramlar
merkezli oldu daha çok. Müslümanlar ılımlılaştırılırken bir yandan da
sekülerleştirilmeye doğru sürüklendi. Başlangıçta bunlar yapılırken iyi niyetli
bir yaklaşım olarak algılandı. Hatta özgün bile bulundu. Kasıt ile niyet farkı
görülemedi. Bunda niyet iki yönlü. Biri, toplumu güdülen kimseler olarak
algılatmak, bundan kurtarmak. Bu yolla güdülmeyin denilmek istendi. İkincisi
ise kendilerinin dikkate alınmasını sağlatmak. Yani kendilerini öne çıkarmak.
Varılan sonuçlar nedir ona dikkat etmek gerekiyor. Çünkü böyle bir sürecin sonunda,
İslâm düşüncesinden uzaklaşmak. Bütün bu kavram değişimleri ve üzerinde oynamak
olarak görülüyor. Hatta bu girişimlerin daha önceleri var. Üstatlara, ustalara
ve ağabeylere karşı çıkmak, onların saltanatını yıkmak. Bu yapılırken önde
gelen düşünürlerimizin, yazarlarımızın ve öncülerimizin eserlerinin
okutulmamasıydı amaç.
Siyasetin önde gelenlerini de politbüro üyesi olarak
nitelemek. Yani onların deneyimleri, emekleri, tecrübeleri göz ardı edilerek
tamamen hayattan çıkarmak, devre dışı bırakmak.
Bu gibi girişimler onlar açısından başarılıydı. Kitleler
onların peşine takıldı ve tam bir anarşizm dönemi başladı. Öncülerini okumayan,
dinlemeyen, sosyal ve siyasal çalışmalardan uzaklaşmak.
Bu gibi eylemlerde bulunanlar, ortaya ne bir eser
koyabildiler, ne de bir başarıları var. Ortama bir yozluk hâkim oldu. Bu da
Müslümanların ideallerini yitirmelerine neden oldu.
Elbette bir toplumun önde gelenleri var. Entelektüelleri
var. Onlar çabalarıyla kendilerini geliştirmiş bir yere gelmişlerdir. Kitleler
ise doğaları gereği, bulundukları koşullara göre hayatın içindedirler. Onlar
elbette ya öncüleri, bilgeleri dinleyerek, yazarları okuyarak bilgilenirler.
Şu soru sorulmuyor o kimselere. Aklınızı kiraya vermeyin
ama aklın boşluğuna kim ve kimin bilgileri alınacak, kimin söyledikleri
alınacak Onlar için bunun cevabı yok elbette. İnsanlık üzerinde estirilenler
ister istemez boşlukta kendine yer buluyor. Yabancı düşüncelerin hayata
girmesinin asıl nedeni budur. Kavramsal boşluklar olunca başka kavramlar ve
anarşi kendine yer buluyor. Bugünün insanının dağınıklığının en temel nedeni de
budur.
Asıl tehlikeli olan yanı da Kur an ve sünnetin hayattan
çıkarılmasıdır. Eğer bunlar olmazsa insan aklı ve belleği başka şeylerle dolar.