Bismillahirrahmanirrahim

Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.

Rabbimiz Allah, Peygamberimize hitaben şöyle buyuruyor. Şura 15: “İşte bundan dolayı sen, bütün insanları davete devam et ve Allah tarafından emrolunduğun gibi müstakim ol. Onların heva ve heveslerine; kanun ve düzenlerine uyma ve de ki: Ben Allah’ın kitaptan ne indirdiyse hepsine inandım ve aranızda adaletle hükmetmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimizin karşılığı bizim, sizin işlediklerinizin karşılığı ise size aittir. Artık bizimle sizin aranızda tartışmayı gerektirecek bir durum yoktur. Allah aramızı bulur yahut bizi bir araya toplar, dönüşte O’nadır.” Yine Rabbimiz, Peygamberimize hitaben şöyle buyuruyor. Hud 112: “O halde sen ve tevbe ederek seninle beraber olanlarla birlikte emrolunduğunuz gibi müstakim olun. Yoldan çıkarak azgınlık da yapmayın. O sizin işlediğiniz amelleri biliyor, görüyor.” Bu iki ayette Rabbimiz bize Peygamberimizin şahsında kulluğumuzun temel gayesini, istikamet üzere olmayı, inkârcılar, müşrik ve münafıklara karşı takınılacak tavrı, adaletle hükmetmeyi, azgınlıktan sakınmayı emrediyor. Buna göre bizim temel görevimiz fert ve toplumları, tevhit inancına, İslam’ın adil düzenine davet etmek, İslam’da müstakim olmak, Siyonistlerin, haçlıların ve işbirlikçi münafıkların kanun ve düzenlerine değil, Allah’tan bir hidayet olan Kur’an nizamına uymak ve adaletle hükmetmektir. Allah; bizim de, onların da rabbidir. Bizim yaptığımız iyilikler ve kötülükler bize aittir. Onların yaptığı iyilik ve kötülükler onlara aittir. Tartışacak bir konu yoktur. Allah hepimizi bir gün bir araya getirecek ve hepimiz O'nun huzurunda toplanacağız. Dönüş O'nadır. Her insanın bu iki ayette verilen mesajı iyi kavraması gerekir. Herkes; istikametini, zannettiklerine göre belilerse, yolunu bulamaz. İstikametini Kur’an ve sünnetle belirlerse, o zaman da yolunu şaşırmaz. Kafamıza göre istikamet olmaz. İman; istikametimizi Kur’an ve Sünnet ile düzene koymayı gerektirir. İstikametini Kur’an ve sünnetle belirlemeyen herkes, zalimlerden olur.

İMAN DEMEK

İman; hak bilgiye, Kur’an bilgisine inanç demektir. İman; Kur’an bilgisinden doğan kuvvetli bir inançtır. Bu bilgiyle insan Allah’ın varlığına, birliğine, kuvvet ve kudretine, bildirdiği saadet esaslarına iman eder. Kur’an ve sünneti bilgi kaynağı olmaktan çıkaranlar, böyle bir imandan yosun kalırlar. Mümin; Kur’an ve sünnet bilgisine itibar ve itimat eden kimsedir. Bunun için bir müminin hayatı, Kuran ve sünnetle şekillenir. Allah’a imanın ayrılmaz bir esası da ahirete inanmaktır. Dünya hayatımız; imtihandır. Ahiret hayatı ise, mükâfat ve ceza hayatıdır. Mümin bir kimse, Allah’ın rızasından başka bir şey hedeflemez. Allah’ın rızası ise İslam’dır. Din ve düzen olarak İslam’a tabi olan kimseye de Müslüman denir. Din ve düzen olarak İslam’a tabi olmayan kimseye de kâfir, müşrik ve münafık denir. İnsan için zaruri olan istikamet; iman ve İslam’dır. İmanı olmayan kimsenin, gerçek Müslüman olamayacağının idrak edilmesi gerekir. İslam’ın iman ile münasebeti, ağacın tohuma olan nispeti gibidir. Tohumsuz ağaç nasıl fışkıramazsa; mayasında iman olmayan kimsenin Müslüman olmasına imkân yoktur. İman ve İslam bakımından bütün insanları, dört grup olarak sınıflandırmak mümkündür. 1. Mutmain bir imana sahip olanlar: Bu iman, sahiplerini tam olarak ve bütün kalpleriyle Allah’a ve Resulüne tabi kılar. Onlar Allah’ın yolunu takip ederler; maruf dediğine tabi olurlar, münker dediğinden kaçınırlar. Allah, yolunda mallarıyla canlarıyla cihat ederler. Kınayanın kınamasına itibar etmezler. 2. Allah’a ve O’nun kanunlarına ve mahşer gününe iman ve itikat etmekle beraber, imanları onları Allah’a tam manasıyla itaate sevk kudretinde olmayanlar: Onlar ihmal ve kabahatleri dolayısıyla cezaya müstahak ve gerçek Müslüman şerefine layık olmamakla beraber gene de Müslüman’dırlar. 3. Mutmain bir imana sahip bulunmayanlar: Bu kimseler Allah’ın hükümranlığını reddederler ve asidirler. Ahlakları kötü olmasa bile ve hatta fesat ve kötülüğü etrafa yaymamış olsalar da, asi durumunda kalırlar ve zahirdeki iyi amelleri de kıymetsizdir ve boşa gider. Bunlar faize ticaret gibidir diyenlerdir. Bunların kimi iyilikleri, yaptıkları kötülükleri karşılamaz. 4. Gerek iman ve gerekse de iyi amele sahip bulunmayanlar: Onlar yeryüzünde fesada koşarlar, her türlü zulüm ve kötülüğü yol edinirler. Bunlar; Siyonistler, haçlılar ve münafıklardır. İnsanların en şerlileri bunlardır. İnsanın hakiki kurtuluşu imandadır. İman bulunmayan yerde İslam’ın adil düzeni olamaz.

ALLAH YOLUNDA CİHAT

Cihat; bütün insanlığın dünya ve ahiret saadetini saplamak, barış ve kardeşliği, insan haklarını, adaleti, refahı, fert ve toplumların izzet ve onurunu sağlamak maksadıyla yapılan çalışmaların tamamıdır. Cihadın bir hedefi de, kötülükler, kötüler ve zalimlerle mücadele etmektir. Rabbimiz buyuruyor Tevbe 111: “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine verilecek cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. Bu, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah üzerine hak bir vaattir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, gerçekten büyük kazançtır.” Cihat; Allah ile müminler arasında yapılmış bir alışverişin aksiyonudur. Allah; Allah yolunda, mallarıyla ve canlarıyla yapacakları cihadın karşılığında Müminlere cenneti vaat etmiştir. Bu ve benzeri ayetlere göre müminlerin cennete girmeleri cihat iledir. Erbakan Hoca’mızın dediği gibi hayatı “iman ve cihat” olmayanın akıbeti berbat olur. Bugün Gazze’nin kurtuluşu da cihat iledir. Bunun için Milli Görüş; bir iman ve cihat hareketi, Saadet Partisi de bu hareketin tek eylem kuruluşudur. Selam hidayete tabi olanlara…