Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.

Bir işin içinde hak yoksa o şey batıldır. Millî Görüş’ün temel esaslarından birisi de hakkı üstün tutmak ve bütün batıllara, zalimlere ve iş birlikçilerine karşı durmak, batılın zail olması için mücadele etmektir. Bugün İslam dünyasının, Müslüman toplumların, aydın ve ilim adamlarının içinde bulunduğu krizin ana sebebi, olayları İslam’ca düşünüp İslam’ca bir çözüm üretememelerindendir. Elimizde çok sağlam bir delil olan Kur’an, Kur’an’ın pratiğini bütün yönleriyle ortaya koyan Peygamber Efendimiz’in sünneti olduğu halde, çözümü başka yerlerde aramak büyük bir nasipsizliktir. Bakara 208: “Ey iman edenler, hepiniz birlikte barış ve güvenlik düzeni olan İslam'a girin. Şeytanın, şeytanlaşmış azgınların izinden, yolundan yürümeyin. Onlar sizin apaçık düşmanınızdır.” Bu ve benzeri ayetler bize çözümü nerede arayacağımızı net bir şekilde ifade etmektedir. Bugün herkesin barışa, huzura ve güvenliğe ihtiyacı vardır. Barışa; etnik grupların, meşreplerin ve batıl ideolojilerin teklif ve telkinleriyle ulaşılamaz. Bilelim ki, yanlış teşhis, doğru çözüme götürmez. Müslümanlık, ortak tarih, ortak medeniyet ve gaye birliği, Türklerle Kürtleri, Acem’le Arap’ı kardeş yapmıştır. 1071’de Alparslan Bizans’a karşı savaşırken, Kürt kardeşlerimiz ona on bin asker vermiştir. O zaman Türkler, Kürtler ve bütün Müslümanlar “inananlar kardeştir” esasına sıkı sıkıya bağlıydılar. Bu asrın başlarında, Musul’da toplanan Kürt aşiretleri, Osmanlı halifesinin yanında savaşmaya karar verdiler ve Sevr Antlaşması’nı yırtıp attılar. Asırlar boyu, tek vücut olarak yaşadığımız halde, ne oldu da bu husumet ortaya çıktı? Bu mesele; ırkçı emperyalizmin kurmayı gaye edindiği Büyük İsrail’e engel teşkil eden Alparslan’ın torunu Müslüman Türkler ile Selahaddin Eyyubi’nin torunu Müslüman Kürtler arasına soktuğu bir fitnedir. Bu fitne terörle büyütülmüş, Kürt meselesi olarak derinleştirilmiş, Güneydoğu meselesi olarak da olgunlaştırılmıştır. Kürt konusunun bir sosyal problem haline gelmesinin ana sebebi; taklitçi zihniyetin, sömürü ve tahakküm düzeninin uyguladığı materyalist ve ırkçı politikalardır.
Bu politikalar, geçmişte ANAP, CHP, DYP, DSP ve MHP iktidarları döneminde uygulanmış, 25 yıllık AKP iktidarları döneminde de farklı şekil ve boyutlarda devam ettirilmiştir. ABD işbirlikçisi iktidarlar, Kürt ve Güneydoğu meselesini çözememişler, gittikçe büyüyen bir mesele haline getirmişlerdir. Yaşanan tecrübeler, bu meselenin iş birlikçi iktidarların tatbik ettiği, dinden uzaklaştırma, manevi tahribat, insan hakları ihlalleri, şiddet ve kimliksizleştirme politikalarıyla çözülemeyeceğini göstermiştir. Çözüm için buradan uzaklaşıp aslımıza; İslam’a, Kur’an ve Sünnet’e dönmek gerekir.
TÜRKİYE’DE
Türkiye’de, Batı iş birlikçisi iktidarların yürüttükleri sömürü ve tahakküm düzeni sonucunda ortaya çıkan hak ihlalleri, geri bırakılmışlık, yanlış eğitim müfredatları, ıstırap ve haksızlıklar, tek tip insan yetiştirme dayatması, Türkiye’nin kimliğinin parçalanmasını sağlamıştır. Farklı soy, renk ve dile sahip insanların, tek tip yapılmaya çalışılması, Allah’ın insanı yarattığı fıtratı inkâr anlamında en büyük zulüm olmuştur. Millî Görüş lideri Erbakan Hocamızın 1994’te Bingöl’de yaptığı konuşma, meselenin teşhisi bakımından tarihe not düşülmüş bir belge niteliğindedir: “Dedim ki, bu ülkenin evlatları asırlar boyu, mektebe başlarken besmeleyle başlar. Siz geldiniz, bu besmeleyi kaldırdınız. Ne koydunuz yerine? “Türküm doğruyum çalışkanım.” Eee, sen bunu söyleyince, öbür taraftan da, Kürt kökenli bir Müslüman evladı, ya öyle mi, ben de Kürt’üm, daha doğruyum, daha çalışkanım deme hakkını kazandı. Ve böylece, siz bu ülkenin insanlarını birbirine yabancılaştırdınız.” Erbakan Hocamız bu konuşmasında, kardeşleri birbirine düşman eden, yabancılaştıran, yürürlükteki bozuk zihniyetin sorgulamasını yapmıştır. Erbakan’ın çağrısı, bataklığı kurutmak için, gayri milli, gayri İslami ve gayri insanı olan, Batı müktesebatına, kültür ve medeniyet değerlerine dayanan, Lozan’da Hayım Nahum doktrinine göre kurulmuş faizci, ırkçı, baskıcı, kapitalist düzeni değiştirelim ve yerine Adil Bir Düzen kuralım teklifidir. Türkiye’yi kurtuluşa, barışa, huzura, büyümeye götürecek olan şey, insan fıtratıyla uyumlu bir hayat nizamının, barış ve kardeşlik düzeninin, adil bir nizamın inşa edilmesidir. Bunun için ırkçı emperyalizmin böl, parçala, yut politikaları çöpe atılmalıdır.
BARIŞIN SAĞLANMASI
Ülkede ve bölgede barış ve kardeşliğin sağlanması şu hususların gerçekleştirilmesine bağlıdır.
Müslümanlar arasındaki kardeşliğin pekiştirilmesi, birlik ve bütünlüğünün sağlanması,
Herkese tam ve kâmil manada insan haklarının pazarlıksız bir şekilde temin edilmesi,
AB, ABD ve İsrail’in sürece müdahil olmalarının önlenmesi,
Meselenin devlet millet kaynaşması yoluyla çözülmesi,
Müspet eğitim seferberliğinin başlatılması, medreselerin ihyası,
Bölgede bir Manevi İlimler Üniversitesi’nin kurulması,
Bütün baskı ve tehditlerin ortadan kaldırılması, güvenliğin sağlanması,
Bölge için maddi ve manevi kalkınma programlarının hazırlanması,
Bölgede tarım ve hayvancılığın en yüksek noktaya taşınması,
Sanayi yatırımlarının teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılması, devlet yatırımlarının artırılması ve özel sektör yatırımlarının teşviki için uzun vadeli vergi muafiyeti ve arazi tahsisi sağlanması gibi adımların atılması, bu meseleyi kökten çözmeye yetecektir. Bunun için de Kürt’üyle, Türk’üyle, Arap’ıyla ve bütün etnik gruplarıyla milletimizin Millî Görüş’e itimat etmesi gerekir. Millî Görüş’ün tek temsilci Saadet Partisi kadrolarının önderliğinde oluşacak bir iktidar ile Türkiye, büyük bütüne doğru yol almaya başlayacaktır. Doğru hak anlayışının benimsediği insan hakları esas alınarak kurulacak adil bir düzen ile barış huzur ve kardeşlik, insan halkları ve hürriyetler, adalet, refah, izzet, onur ve şeref sağlanmış olacaktır. ABD ve İsrail himayesinde elde edilecek kazanımlar, yine hüsran ve gözyaşıyla sonuçlanmaya mahkûmdur.
Batıla muhalefet etmeden hak tesis edilemez. Mikrop belli, ilaç da bellidir. Çare; Millî Görüş’ün önerdiği doğru tedavidir. Selam hidayete tabi olanlara…