Mehmet Akif Ersoy’un mektuplarında “Evlâdım, İki Gözüm Mâhir’im” dediği Mahir İz hocayı en önemli kılan özellik mazi ile istikbal arasında bir köprü mesabesinde olmasıdır. Bu özellik onun şahsiyetini ve hatıratını daha da önemli kılıyor. Bu gözle hatıratına tekrar baktığınız zaman zaman birçok önemli isimle münasebetleri olmuş Mahir hocanın. Bunların arasında en dikkat çekeni Mehmet Akif Ersoy’la olan münasebeti olsa gerek. Bu münasebetin bir gereği olarak samimi mektuplaşmaları devam ederken Mehmet Akif Ersoy, Mahir İz hocaya Hilvan’da çektirip bir fotoğraf gönderir. Arkasında “Mahir Bey Oğlumuza” ithafıyla: “Dış yüzüm böyle ağardıkça ağarmakta, fakat/Sormayın iç yüzümün rengini: Yüzler karası!/Beni kendimden utandırdı, hakikat, şimdi/Bana hiç benzemeyen suretimin manzarası” kıtası yer alır.

Mahir hocanın ifadelerinden anlaşıldığı üzere Mehmet Akif’le oldukça teşrik-i mesaisi olmuş. Her Salı mutat olarak bir araya gelip Muhammed İkbal’in Peyâm-ı Meşrik kitabını birlikte mütalaa ederler. Usul olarak; kitabı Mahir İz okur, Mehmet Akif ise takip eder. Bu derslerden olsa gerek Mahir İz, Mehmet Akif için “aziz hocam” demekten geri durmaz.

Mutat olarak yaptıkları bu dersin ardından Mehmet Akif’in teklifi üzerine sık sık ziyaretler yaptıkları da olurmuş. O ziyaretlerden birisinde Mehmet Akif; Mahir İz’le Büyük Türk Lügati sahibi Trabzon valisi Kadri Beyzade Hüseyin Kazım Bey’i tanıştırırken Mahir hocayı şu şekilde takdim eder:

“Bu, senin bildiğin gençlerden değildir!”

Bir başka ziyaretlerine giderken uzun bir yürüyüşün ardından konu sigaraya gelince Mahir İz hoca,

“Bugüne kadar sigarayı yedi kez terk ettim” deyince Mehmet Akif kendisine şu okkalı cümleyi kurar:

“Sigara terk edilmez, onunla mütareke yapılır.” Bu ziyaretlerinden birisinde eski Bahriye Müsteşarı, Üsküdar’ın meşhur şairlerinden Üsküdarlı Talat Bey’le karşılaşırlar. Çok güzel bir edebi sohbet yaptıktan sonra Üsküdarlı Talat Bey evi yandıktan sonra söylediği şu beyti Mahir hocadan öğreniyoruz:

“Evimin yandığına yanmadım ammâ Talat

Yandı bin beyt-i metinim, ona hâlâ yanarım.”

Mahir hocanın, Mehmet Akif’e dair hatıralarından birisi de Adnan Adıvar’la tanışma sırasındadır. Bu anısında da Mehmet Akif Ersoy’un Mahir hocaya itimadı ve hocanın kendi tevazuu oldukça dikkat çekicidir. Bu olayı da Mahir İz hoca şöyle anlatır: “Birinci mecliste zabıt kâtibi bulunurken Orta Asya’yı görmek hevesine kapıldığım zaman oldu. O sıralarda Kâbil Sefaret Münşiliği’nin, yani kâtipliğinin açık olduğunu öğrenmiştim. Afganistan’ı yakından tanımak istedim, bu suretle Hariciye’ye intisap etmiş olacaktım. Fikrimi aziz hocam, milli şairimiz Mehmet Akif Bey’e açtım. ‘Adnan’a söyleyelim’ dedi.

O hafta içinde bir gün kalemden beni çağırdı. Başkâtip Recep Bey’in odasından toplantı salonuna geçmekte olan Meclis Reisi Adnan Bey’e beni tanıttı. Adnan Bey Farsça bilip bilmediğimi sordu. Bostan ve Gülistan’ı okuduk dedim. O da, ‘Onları bizde herkes gibi mektepte okuduk’ diye mukabele etti. Ben önüme baktım. Akif Bey benim yerime Adnan Bey’e, ‘Bu, Farsçayı edebiyatıyla bilir’ dedi. Adnan Bey ilerleyip salona girdi. Akif Bey bana dönerek, ‘Rasgele tevâzuya lüzum yok; o, adamına göredir’ dedi.”

Safahat’ı satır satır hafızasına kaydeden Mahir İz hoca, İstiklal Marşı, Çanakkale Şehitleri, Ressam Haklı, Kimdim, Meçhul Askere, Kılıç, Tekbir gibi şiirler Mahir hocanın başucu şiirleridir. Derslerinde de en çok bu şiirlere yer verir. Mehmet Akif ve Mahir İz… Şiirden şuura bir ömür sürdüler. Her ikisine de rahmet olsun.