Daha önce şöyle demiştik;

Mekke işgal edilmeye kalkışılsa tavrın ne olur ey Müslüman?

Rabbimizden bizi ebabil yapmasını mı isteriz,

Rabbimizin ebabillerini yollamasını mı bekleriz,

Yoksa işgale ses çıkarmayıp “ne yapalım takdir böyleymiş” deyip işgalcinin müsaade ettiği ölçüde onursuzca miskin miskin hac farizalarını ifa etmeye mi çalışırız?

***

Bıkmadan, usanmadan, yorulsak da “ah” demeden Rabbimizin verdiği canı son nefesimize kadar Mescid-i Aksâ’nın özgürlüğü ve ümmetin birliği için kullanacağız…

İnsanların “aman başka işiniz yok mu” demelerine aldırmadan, Mescid-i Aksâ’nın kutsiyetini anlatıp Kudüs’ün bereketinden bahsedeceğiz…

Zihinlere serilen küle üfleyip Rabbimizin izniyle bir şuur uyanması için koşturup duracağız…

Buna paralel olarak da Yahudilerin işgali altındaki Kudüs’te yaşayan ve tüm imkânsızlıklarına rağmen Mescid-i Aksa için nöbet tutan Müslüman kardeşlerimizin ihtiyaçları için didineceğiz,

Kudüs’ün ihya ve inşası için ter dökeceğiz…

Rabbimizin verdiği kuvvet ve halkımızın verdiği destekle!..

Yani biz Mirasımız Derneği olarak; yeryüzündeki ikinci mescit, Müslümanların ilk kıblesi ve üçüncü haremimiz olan Mescid-i Aksâ için ebâbil olmaya niyet ettik…

Peki; ya sen, sen ey Müslüman, İsrâ Suresi’nde “etrafını bereketli kıldığımız” şeklinde tarif edilen Mescid-i Aksâ için ne olmayı tercih ediyorsun…

Ebabil olmak,

Ebabillerin yollanmasını beklemek,

Yahudi İsrail işgaline itiraz etmeyip Kudüs’e sırt dönmek!..

Hani, Peygamberimizin (sav) “Gidin ve orada namaz kılın, gidemiyorsanız kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı gönderin” dediği Mescid-i Aksâ için bu üç seçenekten hangisi daha

yatkın imanına!..

Ve biz Rabbimizin ayetiyle haykırıyoruz;

Ey iman edenler iman edin!..