Ömrünü Siyonizm’in gerçek yüzünü ortaya çıkarmak ve Siyonistlerin özelde Müslümanların genelde de insanlığın aleyhine olan planlarını deşifre etmek için mücadele veren ve bu uğurda çok bedel ödeyen Erbakan Hoca’nın, "Kudüs coğrafi bir mesele değil imani bir meseledir" sözünün ne kadar hak olduğunu ayetler ve hadisler beyan etmektedir. Ümmetin mazlum coğrafyası, şuur mihengi ve turnusol kâğıdı konumuna gelen Gazze mücadelesinin niçin bu kadar fedakârlıklara sahne olduğunu daha iyi anlamak için ayet ve hadislere dikkatle bakmamız yeterlidir.
KUDÜS’LE ALAKALI AYETLER
Kur’an'da doğrudan Mescid-i Aksa lafzı bir ayette geçmektedir. Bununla birlikte pek çok ayet, Kudüs ve civarına işaret etmektedir. Bu sayıyı yetmiş ayete kadar çıkaran görüş sahipleri de mevcuttur. Biz sadece bir kısmını burada zikredeceğiz.
Vahyin beşiği Mekke'den, miracın eşiği Mescid-i Aksa'ya gidiş:
İsra, Peygamberimiz’in bir gece, Mekke-i Mükerreme'den Kudüs’e; Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya gece yolculuğunu ifade eder.
سُبْحَانَ الَّـذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ
“Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, eksikliklerden münezzehtir. Muhakkak ki O, her şeyi işiten ve görendir.” (İsra 1)
Peygamber Efendimiz, Mekke döneminde gece gündüz sabırla tebliğde bulundu, buna karşılık Peygamberimiz çok acımasız ve sert tepkiyle karşılaştı ve hatta O'na ve inananlara üst düzey boykot uygulandı. Ama O, vazgeçmedi.
Üç yıl süren bu korkunç boykotun ardından Rasûlullah Efendimiz, her daim destekçisi olan Hz. Hatice ile O’nu koruyup kollayan amcası Ebû Tâlib’i kaybetti, bu yıla da HÜZÜN YILI denildi.
Destek bulurum ümidiyle gittiği Taif’ten de taşlanarak çıkarıldı, mübarek bedenleri yaralanmış ve ayakları kan içinde kalmış bir halde istediğini bulamadan Taif'ten geri döndü.
Bu sıkıntılar üzerine Allah, Peygamberimiz’e lütufta bulunup isra ve mirac mucizesini ikram etti. Zorluğun zirvesinden ikram ve taltifin zirvesi olan miraca yükseliş noktası olarak da bütün peygamberlerin ruhuna namaz kıldıracağı Mescid-i Aksa’yı, miracın beşiği olarak seçti.
Sen, seferden sorumlu olduğunu bil, üzerine düşeni sabırla yap, zaferi lütfedecek Mevla’ya inan ve dayan. Günümüz şartlarında Kudüs hürriyetine kavuşsun, Mescid-i Aksa kurtulsun diye Siyonist Yahudi'ye karşı Gazze mücadelesinin, bu uğurda akıtılan kan, gözyaşı ve yaşanılan dramların ve ödenen bedellerin dünyevi ve uhrevi ilahi mükafatının tahakkuku mutlaka yakındır.
Çevresi mübarek kılınan arz:
وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْقُرَى الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا قُرًى ظَاهِرَةً وَقَدَّرْنَا ف۪يهَا السَّيْرَۜ س۪يرُوا ف۪يهَا لَيَالِيَ وَاَيَّاماً اٰمِن۪ينَ
“Bereketli (mübarek) kıldığımız beldeler ile onlar arasında birbirini gören birçok yerleşim yeri oluşturduk ve bunlar arasında seyahati uygun konaklara ayırdık. “Oralarda geceleri, gündüzleri güven içinde seyahat edin” dedik.” (Sebe 18)
Allah Teâlâ’nın Sebelilere lütfu, sadece cezbedici güzelliklere sahip bir ülke nasip etmekle sınırlı değildi; bulundukları yer ile Suriye- Filistin bölgesi arasında güvenli bir yol güzergâhı da vermişti. Onlar ise bu nimetlerin değerini bilemediler, şımarıklık edip Allah’a isyan yolunu tercih ettiler.
Kudüs civarında şımarıp haddi aşanların elinden nimetler ve imkânlar alınacaktır. Bu, değişmez kanun-i ilahidir.
Ayetteki “bereketli kıldığımız” şeklinde çevrilen kısmı hemen hemen bütün müfessirlerce Şam bölgesi olarak gösterilmiştir, bununla birlikte bazıları özel olarak Kudüs'ü zikretmişlerdir.
Mücadelenin merkezi KUDÜS:
اِنْ اَحْسَنْتُمْ اَحْسَنْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ وَاِنْ اَسَأْتُمْ فَلَهَاۜ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُ۫ا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْب۪يراً
“İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara çıkarsınlar, daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beytülmakdis’e) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye (düşmanlarınızı tekrar üzerinize saldık.)” (İsra 7)
Hz. Musa'dan sonra İsrailoğulları sahih inanç sistemini tamamen bozdular ve Tevrat'ı tahrif ettiler. Bu bozulma neticesi sapıklıkları ve hadsizlikleri peygamberlerini öldürmeye kadar gitti.
Bu azgınlığın bedelini ilk vaat olarak Babil kralının istilasıyla ödeyeceklerdi. Tarihî bilgilere göre ise bu ilk vaat, milâttan önce altıncı yüzyılda Bâbillilerin Kudüs’ü işgal etmeleri ve Süleyman Mâbedi’ni (Birinci Mabet) yıkmalarıyla başlayan sürgün ve esaret sürecini ifade etmektedir.
Yahudilerin ikinci bozgun hadisesi ise Hz. Yahyâ’yı öldürmeleri de bu dönemde vuku bulmuştur. Bundan sonra 1948’e kadar Filistin’de Yahudi devleti kurulamamıştır. İnşallah onun yıkılmasına da az kaldı. Sekseninci yılını doldurmadan dağılacaklar inşallah.