İçimizi dağıtan, paramparça eden, ufalayan bir dağınıklık içindeyiz biz Müslümanlar. Kendimiz olmadığımız, bizi başka şeylerin, yapaylıkların ve saçmalıkların sürüklediği, anaforlara kapıldığımız bir karmaşadayız. Kendimiz gibi düşünmüyoruz, bir bakış açısı geliştiremiyoruz.

Olaylar oluyor ve biz bu olayların peşine takılıyoruz. Olaylar başlıyor, fırtına kopuyor, seller sürüklüyor ondan sonra kendimizi siper ediyoruz. Ve doğal olarak sürükleniyoruz bir sonuç alınamadan.

İslâm milleti oyalanıyor ve bekliyor. Ortalık durulunca her şey yoluna girmiş gibi sakinleşiyor ve oturuyor. Hayata ve geleceğe hazırlıklı olmuyor. Ani yakalanışlar bir panik ve telâş oluşturuyor. Ondan sonra zaman daralıyor ve hiçbir şey de yapılamıyor.

Hayata ve olacaklara hazırlık yapılamadan hiçbir sonuç alınamaz.

Müslümanlar günübirlik yaşıyorlar ve dalgalara göre tavır alıyorlar. Dalgalar gelmeden hazırlıklı olmanın tek yolu bilinçle çalışılması ve hazırlıklı olunmasıdır. Bu, insanı daha başarılı kılar.

Kudüs, bütün Müslümanların sorunu. Dünya Müslümanlarının birlikteliğiyle ancak aşılabilir. Elbette bunun birçok yolu ve yönü var. Müslüman aydınlar ve gençler düşünce üretmeli. Müslüman topluluklar arasında bir iletişim ve bağ kurmalı. Birlikte olabilirliğin ortamı sağlanmalı. Kültür ve düşünce bağlamında ortak bir ses ve duygu oluşturulmalı.

Ekonomide iş sahipleri iş birliğine gitmeli. Bunun azı ya da çoğu olmaz. Atılacak her adım bir başlangıç olur.

Çember giderek daralıyor giderek kapanlara kısılınmış olunuyor. Bunlar olmadan önce tedbirler alınmalı. Farkına varıldığı andan itibaren yeniden çözüm yolları üzerinde düşünülmeli.

Diyarbakır’a gittim geldim. Orada bir yıkım var. Bu sürece gelinmeden yıllar önce bunların tedbirleri alınmalıydı. Müslüman bir milletin birbirine düşmesi, birbirini tüketmesinin sonu yok ne yazık ki. Giderek bu daha da koyulaşıyor. Önü alınamaz uçurumlar oluşuyor ondan sonra da çözüm aranıyor. Çözüm bulunamayınca şiddete ve savaşa başvuruluyor. Bu, asıl yıkımın başlangıcı oluyor. Müslüman Türkler ile Müslüman Kürt kardeşlerin savaşı çatışması artık çok derinleşmiş bulunuyor. Ne söylense boş, ne yapılsa sonuçsuz kalınıyor. Çünkü bu tedbirler başta alınmalıydı.

Soru ve sorunlar başlıyorsa onların karşılıkları hakkaniyetle verilebilmeli. Kim ne derse desin, ne yakıştırırsa yakıştırsın bu ölen çocuklar bizim çocuklarımız.

Bizim çocuklarımız, nihilizme, ateizme ve sekülerizme yöneliyorsa bunun baş sorumlusu biziz. Onları uçurumlara iten de biziz.

Kendimize düşman bellediklerimize olmadık yakıştırmalarda bulunuyoruz. Kendimize putlar oluşturuyor ve onlara tapınıyoruz. Onların da putlar edinmelerine neden oluyoruz.

Müslüman milletinin birliğini oluşturan ruhtan uzaklaşıldıkça, küçük çıkarlar önümüze konulunca, kimi semboller put hâline dönüştürülünce onun etrafında fır dönüyoruz.

Emperyalizm güdümlü bir ruh hali ile sorunların üstesinden asla gelinemez. Onlara sığınmak bir çözüm değil. Kendi iç sorunlarımız gidermek için onlardan yardım ve medet ummak düşmanımızı evimize davet etmedir. Suriye’de, Güneydoğu’da, şu menhus Siyonizm ve abede güdümlü cemaatin durumuyla yaşananlar ortada. Reel politik absürtlüğüyle, emperyalizmin, NATO’nun, AB’nin güdümünde yaşananlar ortada. Bütün bunlar eğer baştan itibaren sağlıklı olarak düşünülseydi bugün bunlar yaşanmazdı. Yanlışlar üzerine doğru ve sağlıklı yapılar oluşmaz. Korku ve vehim ile de yaşanamaz. İlkelerimiz Efendimizin İlahi olanla bize gösterdiği yolu yürümekten başka seçeneğimiz yok bizim. Dönem, koşullar, güç, tapınma gibi bahaneler asla gerekçe olmamalı.