Bu Sahte Barış Şovuna Dair Bir Reddiyedir
Gazze’de iki yıldır süren yıkımın ardından ateşkes ilan edildi.
Manşetler, ekranlar, diplomatik mesajlar aynı nakaratı tekrarlıyor: “Barış geldi.”
Ama biz biliyoruz: Bu “barış”, ölülerin sessizliğinden başka bir şey değil.
Adaletin olmadığı yerde barış olmaz; zulmün gölgesinde özgürlük yeşermez.
Düzeni onaylayanları onaylamayacağım.
Bu kadar açık, bu kadar yalın.
Bugün bize “barış” diye sunulan şey, adaletsizliğin makyajlanmış hâlidir.
Gazze’nin yıkıntıları arasında hâlâ çocuk oyuncakları, ezilmiş bedenler, yarım kalmış hayatlar duruyor.
Trump’ın planı, bir halkın iradesini haritadan silip diplomasi masasında pazarlık konusu yapan bir mühendislikten ibarettir.
Buna “kurtuluş” demek, köleliğe yeni bir isim vermektir.
Ne Amerika’ya ne İsrail’e, ne de onların işbirlikçilerine güvenmiyorum. Ki Refah kapısı halen kapalı ve ateşkes birçok kez ihlal edilmiş durumda ve halen cani soykırımına devam ediyor.
Çünkü onların “barışı”, hep ölüler üzerinden yükseliyor.
Onların “özgürlüğü”, kendi tahakkümlerinin sessizliğidir.
Bize, mazlumun dilinden konuşan bir dünya değil; susmayı, unutturmayı, kabullenmeyi öneriyorlar.
Oysa biz biliyoruz: Barış, sadece silahların susması değil, adaletin konuşmasıyla mümkündür.
Gazze’nin sokaklarında yankılanan direniş, hâlâ insan kalabilmenin son sesi, son vicdani emaresidir.
O ses sustuğunda, insanlık da susar.
Bütün bu dikkat içerisinde elbette ateşkes antlaşması önemlidir; iki yıldır Gazze’de yaşayanlar büyük bir yıkımın, kapsamlı travmaların içindeydiler.
Bu nefeslenme, yaralanmış bedenler ve ruhlar için bir an olsun soluk aldıracaktır.
Ancak asıl sorumluluk şimdi başlıyor.
Özgür Gazze, özgür Filistin ve Trump’ın planlarının koltuk altına saklanmadığı bir dünya için çalışmak gerekiyor.
Asıl şimdi harekete geçmeliyiz: bu soykırımı unutturacak her şeye karşı mücadele etmek ve unutturmamak için.
Bu tiyatronun alkışlayıcısı olmayacak kadar çok şey gördük.
Hamasetle hakikat arasındaki farkı biliyoruz.
Bugün “barış” diye sahneye konan her şey, emperyal düzenin yeni dekorudur.
Ve o dekorun ardında hâlâ çocukların mezar taşlarına kazınmış isimler duruyor.
Yerlilik ve millilik nutuklarıyla vicdanlarını aklayanların sessizliğini de görüyoruz.
Onlar için bu sahte barış, sadece konforlarının devamıdır.
Ama bizim için, insan kalabilmenin bedeli hâlâ direnmektir.
Zalimin Barış Şovuna Boyun Eğmeden Direniş Diyenlere Selam Olsun.
Ve her zamankinden daha güçlü bir şekilde haykıracağız:
“Köle olmayacağız.”
Bu düzeni kutsamayacağız.
Çünkü biliyoruz ki, insanın en büyük özgürlüğü, zalimin barışına boyun eğmemektir.
“Her şeye kadir olan Allah’a and olsun ki asla köle olmayacağız.”
Rüzgâra söyle, dilediği gibi essin; artık korktuğumuz bir gemimiz yok.
Zira biz, rüzgârın değil, vicdanın yönüne göre yürümeyi seçtik.
Hoşça bakın zatınıza…