SEÇİM sonuçları özellikle iktidar partisinin millete öcü

gibi sunduğu koalisyonun önünü açtı. Bu öcü önümüzdeki günlerde kendini nasıl

gösterecek belli değil ama barajı aşan partiler daha ilk günden rakiplerini

köşeye sıkıştırmaya yönelik bir strateji uygulayacaklarını ortaya koydular.

İktidar partisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ın toplumu koalisyonla korkutma silahı

ellerinde patladığını söylemek yanlış olmaz. Bir başka husus ise 12 yıl boyunca

işlerine yaradığını düşünerek yüzde 10 seçim barajını indirmeye yanaşmayan

iktidar partisi bu seçimlerde de yüzde 10 barajına güvenmiş, baraj sayesinde

yine tek başlarına iktidar olabilecekleri hesabı da tutmamıştır. Bu arada

Cumhurbaşkanı Erdoğan ın meydan meydan dolaşarak milletten 400 milletvekili

istemesi, bunu yaparken, Hangi partiye 400 milletvekili istediğimi

söylemiyorum yaklaşımı, başkanlık sisteminin önünün açılması talebi de

milletten karşılık bulmamıştır. Meseleye bu açıdan bakıldığında bu seçimin iki

mağlubu vardır. Birisi iktidar partisi diğeri ise Cumhurbaşkanı Erdoğan

olmuştur. Bazı köşe yazarları ve yorumcular seçimin tek kaybedenini Erdoğan

olarak sunuyor olsalar da Cumhurbaşkanı seçime girmemiş, kurucusu olduğu

iktidar patisi girmiş ve aldığı oy ile 12 yıldır devam eden tek başına iktidar

koltuğunu kaybetmiştir. Bu bakımdan seçimin kaybedenlerinin başında iktidar

partisi gelmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ın ise milletin kendisini yükseltmiş

olduğu konum ile yetinmeyerek, gücünü daha da artıracak bir taleple başkanlık

sistemi isteği için yollara düşmüştür.

Diyebiliriz ki, Cumhurbaşkanı nın meydanlarda oy istemesi

millet nazarında tepki ile karşılanmıştır. Bu yönüyle seçimin kaybedenleri

arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ı da göstermiştir. Cumhurbaşkanı nın anayasayı

zorlayarak meydanlara inmesinin hukuki sonuçlarının tartışılmasının gereksiz

olduğu kanaatindeyim. Çünkü millet gereken cevabı vermiş, herkesin kendi

konumuna uygun hareket etmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Bu arada iktidar

partisinin kaybetmesi aynı zamanda Genel Başkan Davutoğlu nun da kaybettiği

anlamına gelir. Ancak, Davutoğlu kaybedenler arasında en mazur görülebilecek

kişidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ın politikaya müdahalesi Davutoğlu nu gölgede

bırakmış, potansiyelini net olarak ortaya çıkmasına mani olmuştur.

Tüm bunların yanında Saadet Partisi etrafında oluşturulan

Milli İttifak da bende hayal kırıklığı oluşturmuştur. İttifak barajı aşamasa da

daha fazla oy alacağını bekleyenlerden birisiydim. Bu bakımdan ilgililerin işin

bu boyutunu değerlendirecek, nerede yanlış yapıldığının muhasebesini

yapacaklardır. Şahsen ittifakın niçin daha başarılı olmadığını

değerlendirdiğimde bunun başında ittifakın gerçekleştirilmesi hususunda geç

kalındığını düşünüyorum. Öte yandan, BBP nin Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında

izlediği stratejinin rolü olduğu, bu arada iktidar partisinin gönüllü

yalakalarının Saadet Partisi ni ısrarla paralelci göstermelerdir. Bunu yapanlar

da biliyorlardı ki, Saadet Partisi paralelci olmamış, olması mümkün değildi.

Ancak, ağabeylerine şirin görünmek adına bir iftira kampanyası yürütmüşledir.

Bir diğer husus ise Milli Görüşçü görünmelerine rağmen AK Parti değirmenine su

taşımakla kendilerini görevli sayanların etkisi de unutulmaması gerekiyor. Tüm

bunları mazeret olarak söylüyor değilim. Ancak, bir seçim kampanyasında pek çok

etkiden söz edilebilir. Önemli olan bu etkileri tesirsiz hale getirebilmekti.

Önümüzdeki günler hükümet kurabilmek için koalisyon

temasları ile geçecek görünüyor. Ancak, bir koalisyon hükümetinin kurulmasının

kolay olmayacağı, bu sebeple de bir erken seçimin gündeme gelebileceğini

söylemek yanlış olmaz.