Arap Baharı , aslına bakarsanız en başından itibaren

İslam coğrafyasına kan ve gözyaşı getirdi. Fakat tüm bunlar mevcut statükoya

son verme ve daha bağımsız, özgür bir gelecek adına katlanılmak zorunda kalınan

maliyetler olarak ön plana çıkartıldı.

Oysa durum şimdi çok farklı. İslami Diriliş ve bu

kapsamda Arap Uyanışı olarak da adlandırılan Arap Baharı nda aktörler,

dinamikler, dolayısıyla da roller tekrar el değiştirmeye başlamış durumda.

Devrim, adeta çocuklarını yiyor!

İslam dünyasında başlayan dip dalga hareketlerinin önünü

kesme ve İslami hareketleri-hükümetleri başarısız kılma ya da kontrol altına

almaya yönelik karşı operasyonlar her geçen gün acımasız bir hale geliyor.

Nitekim devrim sürecini içerideki karşıt dinamikler-unsurlar üzerinden

sabote-pasifize etmeye çalışan bu plan, açıkçası şu ana kadar kendisinden

beklenenleri fazlasıyla vermeye başlamış bulunuyor.

İhvan ın beli mi kırılmak isteniliyor

Mısır, bunun en somut örneği. Bu ülkede yaşananlar, İslam

dünyasının içinde bulunduğu acziyeti yerel, bölgesel, küresel bazda en iyi

şekilde ortaya koyuyor. Bu bağlamda, ibret için Müslüman Kardeşler in

belkemiğini kırmaya yönelik sinsi planın varlığı dikkatlerden kaçmıyor ve 26

Temmuz katliamı sanki bir başlangıç...

Nitekim bir süredir İhvan a yönelik olarak Mısır ve dünya

kamuoyunda şu algı oluşturulmaya çalışılıyor: 1. Teröristlerle işbirliği yapan,

terör yöntemine, şiddete başvurmaktan çekinmeyen; 2. Uzlaşmaz-kışkırtıcı; 3.

İşbirlikçi; 4. Devlet karşıtı bir yapı.

Bu kapsamda Mursi nin Hamas, Katar ve Türkiye ile kurduğu

ilişkilerin ve gerçekleştirdiği yurt dışı gezilerin gündeme getirilmesi,

yürütülen psikolojik operasyonun bir parçası olduğu kadar darbenin önemli

gerekçelerinden biri olarak da karşımıza çıkıyor. Bunun dışında, Mursi

karşıtlarına taşıtılan ve medya üzerinden tüm dünyaya servis edilen, hatta

Başbakan Erdoğan ı hedef alan bir takım pankartlar da oldukça düşündürücü.

Müslüman Kardeşler ile darbe yönetimi arasında göstermelik mekik

diplomasisini de bu arada göz ardı etmemek gerekiyor.

Tüm bunlar, İhvan ı itibarsızlaştırma ve çok daha büyük

çaplı, olası bir katliamın kilometre taşları olarak ortaya çıkıyorlar. Son

dönemde, Türkiye deki basında da yer alan taraflar ve iki taraf arasındaki

çatışma ifadeleri de, yaklaşan bu tehlikeye dikkatleri çekiyor.

Kızıl Elma bir başka Bahar a mı

En güçlü İslami hareketler (İhvan ve Selefiler) ve

bölgesel anlamda ittifak oluşumlarının (Türkiye-Mısır-Körfez üçgeni bağlamında)

aslında nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğu; buna karşılık, mevzu İslam olduğunda

ötekiler in nasıl bir araya gelebildikleri bir kez daha görülmüş vaziyette...

Mısır, aynı zamanda, içerideki güçlü kurumlar üzerinden

nasıl bir ters dönüşüme-değişime gidilebildiğinin bir göstergesi olarak da

karşımıza çıkıyor ve bizi merkez-çevre ilişkileri bağlamında ulus-devlet

yapılanmalarının sakat temelleri ile birlikte bazı bağımsızlıkların gerçek

arka planlarına götürüyor.

Dolayısıyla, İslam Birliği Müslümanların uzunca bir

süre daha kızıl elması olmaya devam edecek gibi. Bu ihanetler ve kaypaklıklar

ile de ancak ve ancak kendilerine müsaade edildiği kadarıyla oynayabilirler...

Tunus ta karşı devrim arayışları ve El-Brahmi suikasti

Güçlü kurumsal yapılanmaların olmadığı ya da bu yapılar

üzerinden etkin bir sonucun alınamayacağı yerlerde ise (örneğin Libya, Suriye

ve Yemen gibi), suikastlar, isyanlar vb. yöntemler devreye sokuluyor.

Tunus ta, Halkın Hareketi Partisi lideri Muhammed

El-Brahmi nin ölümüyle neticelenen suikast girişimi de bu yöntemin son uygulama

adresi olarak karşımıza çıkıyor.

Evet, Arap Baharı sürecinde rüzgar tersine estirilmek ve

iktisadi, siyasi, toplumsal istikrarsızlıklar üzerinden İslami hükümetler

başarısız gösterilerek, tasfiye edilmek isteniliyor. Brahmi nin öldürülmesinin

ardından 50 den fazla milletvekilinin hükümet istifa edene kadar meclis

çalışmalarından çekildiklerini açıklaması da bu planın bir parçası. Dolayısıyla,

önümüzdeki süreçte halk devrimlerini, onların temel dinamikleri ile lider

kadrolarını hedef alan bu tür suikast ve eylemlerin daha da artması kaçınılmaz

gibi...

Asıl endişe Türkiye boyutu...

Suriye nin kuzeyindeki Kamışlı şehrinde Kürt Yüksek

Konseyi Diplomasi Komitesi üyesi İsa Huso ya yönelik suikast, bu yöntemin

sınırlarımıza ne kadar yaklaştığını göstermesi açısından oldukça önemli bir

gelişme.

Özellikle de, gittikçe hassaslaşan açılım sürecinde...

Dolayısıyla, etnik ve mezhepsel bazda bir iç savaşa

fazlasıyla açık Türkiye de olası büyük bir suikasta dikkat!