Zihnimiz ve hayatımız işgal altında mı? Kimilerine göre evet. Biz kimiz ve ne yapıyoruz? Eylemimiz, duruşumuz, varlığımız neyi gösteriyor? Bizi gösteriyor mu? Kuşatmanın boyutları oldukça geniş, büyük ve derin. Bu hayatın içinde nasıl sıyrılırız, kendimiz olma bilincini nasıl geliştiririz?

İnsanlığın üzerine abananlar bunaltıcı, soluksuz bırakıcı. Bir büyük medeniyet yaşamış, onun yaşamaya ve yaşatmaya aday olmuş olanların içinde bulunduğu durum, özden çok yapaylıklarla meşgul olması. İşini gücünü bırakanlar sağa sola bakarak bir tavır geliştirmeye bakıyorlar.

Büyük bir dalga var. Kapitalizmin sömürü çarkı alabildiğine etkili. O çarka kapılan insanlık çarkın işlerliğini sağlıyor. Onu engelleyecek ya da kendi olacak olandan yoksun olduğundan, kapitalizmin ürettiği dalgalarla savaşıyor. Bu büyük dalga silip süpürüyor. Savunur görünenler o dalgalarda savrulan nesnelere dönüşüyorlar.

Bir Fransız jakoben zihniyeti var. Avrupa’da başı çeken. Tarihin geçmişinden beri var olan. O zihniyet ki Maraş’ta İstiklal Savaşı sırasında kadınların örtülerine el atmıştı. Bugün aynı Fransız, Müslümanlara kendi inanışları üzerin yaşamaya izin vermiyor. Her hâliyle baskı altında tutuyor.

Aynı zihniyetin yansıması Türkiye’de. Bu büyük bir dalga hâlini almış bulunuyor. Asıl sorun bu düşünüş dayandığı temel felsefenin varlığı ve her kesimin bunu soluduğu.

Müslümanlar bir Müslüman’ın yaşama bilincini hayatın bütün alanlarına yansıtmadığından insanlarda karşılık bulması beklenemez. Modernliği benimseyen, Batı ruh ve düşünüşünü bütün alanlarıyla hayatlarına sindirenlerin Müslümanlar adına Müslümanları temsil ediyor görünüşleridir.

İslâm’ın bütünlüğü içinde her hâl ve durumun karşılık vermesi gerekiyor. Örnek ve güvenirliğini yaşamalıdır. İnsanlar onun hakiki bir insan ve bir inanmış insan olduğuna tanıklığı çok şeyi değiştirebilir.

Büyük düşüncemizin inanışını savunanların dalgalarda savrulan çöplere dönüşmesi kabul edilemez. Kendisi bir dalga oluşturmadıkça. Çünkü o dalgaların bir nesnesidir ne yazık ki.

Müslümanlar iyi bir örnek sunamadılar. Sadece kavgalarla, jakobenliğe jakoben bir anlayışla karşılık vermeyi yeğledi. İnsanların gönüllerini kazanacağı davranışlardan uzak durdu. Sevgili Efendimiz hiçbir zaman Ebu Leheb ve diğerlerinin yaptığı gibi davranmadı. Onların yöntemlerini kullanmadı.

Bir Müslüman, Peygamber’in öğretisini, inancını, yaşayış biçimini kendisine örnek almadıkça karşıtların tarzı ve tavrıyla ise onlardan bir şey beklenemez. Günümüzün kapitalist sisteminin çarkının işlerliğiyle devam ediliyorsa mazlumların hakkını korumamış oluyor. Başkalarının haklarını gözetiyor.

Yeryüzünün en korunması gerekeni mazlumlar, sahipsizler, kimsesizlerdir. Güç karşısında kendilerini savunamayanlardır. Kurumların, kişilerin gücü karşısında çaresiz kalınıyor. Derdini anlatacağı hiçbir makam ve kişi bulamıyor.

Kapitalizmin göz boyayıcı, yanıltıcı, aldatıcı, hileli tarzı ve üslubu benimseniyor. İnsanları aldatmak, yanıltmak umut verici dolambaçlı yaklaşımlarda bulunmak gibi.

Evet, zor bir zamandayız. Yapacağımız çok iş var. Her inanan birey, çevre kendi olma çabasıyla varlığını belli edecek bir yaşama tarzında olma zorunluluğunda. Önüne ve işine bakınca her gününe yeni bir gün bilinciyle yol almak. Hakikat medeniyetinin bir temsilcisi olduğunu unutmadan. Değişen, bozulan çarkın tek düzenleyebilenin kendisi olduğunun sorumluluğunda olmak. İşimiz çok, yolumuz uzun, zamanı boşa geçirecek bir anımız bile yok. Gücümüz neye yetiyorsa, neler yapabileceksek. Ey Müslümanlar medeniyet aşkınızı görelim.