İnsanı insana bağlayan, insanı insan olarak var ve

anlamlı kılan, insan dışındaki varlıklardan ayrı kılan kimi özellikleri

bulunuyor. Bunlar, hem insana anlam katan hem güç katan durumlardır. Ve varlık

bilincini oluşturur. İnsanı hayvandan ve diğer varlıklardan ayırır. Hayvanın

sevgisi güdüsüdür. Güdü ise bir yere kadardır. Kainattaki kimi varlıkların

durumu, yani sırları bilinemiyor.

Sevme eylemi insana mahsus. Sevgi, insanı önce birbirine,

sonra aracılar vasıtasıyla bir yüceliğe götürür. İnsanı yaratan, ve bütün

özellikleri sunan Allah, doğrudan insanın muhatabı değil. Vasıtalar

aracılığıyla biz O nun farkındayız ve biliyoruz. Onun güzelliği, yani cemali,

yani aklın almadığı güzellikleri ancak kimi sıfatlar ve kimi yansımalarla

biliriz. Varlık âlemi zıtlar üzerine kurulu. Zıtlardan iyiye, güzele, doğruya

ereriz. Karşıtlarının varlığı bizi olumlu olana götürür.

Sevgisizliğin alabildiğine yaygın olduğu bu zamanda,

insan; insan olma bilincini, edimini büyük ölçüde yitirdi. Ben in merkeze

yerleştiği bu zamanda dünyayı salt kendinden ibaret sanıyor ve öyle görüyor.

İnsan, iyilik ve güzelliklerle güç kazanır. Kendini geleceğe taşır, kendini

aşar ve aşkın olana erer.

Sevgi dilinin güç kazandığı bir zaman ve dönemde gönül

ehli birbirine daha sıkı bağlanır, daha fedakâr olur, daha içten ve içli olur.

Katı insanlar sevginin yerine bir başka şeyi tercih ederler. Bu, sözü

edilebilecek olan şeyler ise insanı insan olma özelliğinden uzaklaştırır.

İnsanın yücelme ve alçalması sevgi ve bağlılık düzleminde belirir.

İnsanın tükendiği bir zamanda sevgi dilinden, yani gönül

dilinden söz ediyoruz. Sevgi dili, aşk ve vecd hali getirir. İnsan çocuğunu,

eşini, sevgilisini, gönül sultanını onlardaki kimi ilâhi yansımalardan sever ve

bağlanır. Güzellik, sevimlilik, bağlılık, bakış bunların tamamı Allah tan

insana tecelli eden güzelliklerdir.

Zıtlar güzeli, iyiyi, hoş olanı anlamamızı, hissetmemizi,

kavramamızı sağlar.

İnsanoğlu benine sıkıştığı andan itibaren daha katılaştı,

daha sevimsiz ve sevgisizleşti. Sevgisi kendi nefsi çıkarlarıyla sınırlı. Haz

alma, eşyaya bağlanma tapınmaya götürdü. Eşyanın tuhaf bir çekiciliği

bulunuyor, o ise doyumsuzluğa götürüyor. Bireysel hazlar, sevgiler insanı insana bir yere kadar bağlı tutar.

İnsan böyle olunca da insanın insanı harcaması, silkip atması çok kolaylaşır.

İnsan, somut olandan soyuta, oradan da ezeli güzele

gider. Allah a olan sevginin tanımlanması başka nasıl izah edilebilir. Biz,

mümin olarak sevgili Efendimize bağlıyız, sevgimizle ona bağlanırız ona ise

üzerinden yüz yıllar geçmiş olmasına karşın aracılarla ereriz. Şiir, yazı,

insandan yansıyan güzellikler, doğadaki varlıklar bizi en güzele götürür.

Eşyaya bağlanma, tapınma, somuttan somut olana gidiş

insanı nesnelere tapınmaya götürür. Nesneler ise ruhtan yoksundurlar. Ruh, yani

iç gizem, yani sonsuza giden yoldan uzaklaştırır. Batı toplumlarının putlara

tapınmaları, şeyleri, yani nesneleri zihinlerinde abartılı bir duruma

getirmeleri onları katılaştırdığı gibi acımasızlaştırıyor da.

Duygu insanın en canlı yönü. Hissediş, biliş ve bağlanış.

Batı insanı metafizik arayışında öze varmada zorlanıyor.

Çünkü önünde engeller bulunuyor. Cinsellik, mülk edinme, şeylere aşırı bağlılık

putlaştırmaya götürür. Sevgili Efendimizin önemli uyarılarından biri Allah

elçilerinin put edinmemelerini önerir. Hz. İsa gerçeğini örnek verir. Mescide

açılan bütün kapı ve pencereleri kapatması, insanın gözlerini ve dikkatlerini

başka yöne çevirmeleri içindir. Sevgi katı nesneler üzerinden sonsuz güzelliğe

eremez. Meydanlara kurulan heykeller insana heyecan ve haz vermez. Onlar dilsiz

katı nesnelerdir. Bu gibi tapınmalar kanıksama getirir. Onların karşısında

yapılan törenler, gösteriler zaman içinde gülünç olur ve sıradanlaşır. Soyuttan

güzele eriş çok daha yücedir. Biz içimizdeki sevgi dağını katı nesneler

üzerinden değil canlı olan ve güzellikler sunan, değişik hal ve zamanlarda

görünenler üzerinden varırız, sonsuz güzele ereriz.