İnsan sahipsiz ve kimsesiz bu zamanda.
İnsan ideolojilerin, birbirine muhalif grupların kurbanı. İnsanlık, yönetim erkinde bulunanlarla onlara karşı olanların arasında kalıyor. İktidar, gücü elinde bulundurma şans ve imkânı belli çevrenin bir sözcüsü ve tarafı olma gibi bir duruma neden. İktidar; günümüz yönetim tarzında ayrışmacı olduğundan insanları bir bütün olarak kucaklama ya da her insan tekini güven içinde yaşatma, yaşama duygusundan uzak bir anlayış tarzı. İktidar olma mücadelesi belli kesimleri gözetme, belli kesimlerle yaşamaya götürüyor.
İdeolojiler, siyasal ayrışmalardaki her parça bir taraftır. Her taraf kendi tarafındakinin hakkını gözetir.
Din, hayatın dışına çıktığından, özellikle İslâm hayatın dışına çıkarıldıktan sonra insanın hakkını gözeten kurumdan, oluştan ve bakıştan yoksunluk başladı. Dinin belli ve kesin ölçüleri var. Müslümanlıkta en temel olan şey insanın veya her canlının hakkını gözetmedir. Kul hakkı denilen şey insanın hakkını koruma ve gözetmedir. Müslüman insana bakarken salt kendi dinindendir diye bir başka dine, başka anlayışa mensup diye insanı var olan haklarından mahrum edemez. Kimsenin rızkını kesme, aç bırakma, yokluğa ve sefalete mahkûm etme gibi bir vahşiliğe ve zalimliğe asla izin vermez. İnsanı rızıksız bırakma, açlığa ve sefalete mahkûm etme günümüz ideolojilerinin ya da İslam dışı düşüncelerin temel felsefesi.
Günümüzde kendini Müslümanların temsilcisi sayanların bile demokrasi yönetim tarzında nasıl zalimleştiklerini görmek şaşırtıcı değil. Çünkü iktidar olmak için verdiği mücadelede, başkalarının kendisine reva gördüğü bir hayat tarzının bir benzerini başkasına yaşatma gibi bir paradoksu yaşayabiliyor ve yaşatabiliyor. Müslüman biri başkası kendisine zulmetmiş gibi kendisi de başka tarafa zulme etme gibi bir hak sahibi görüyor kendini. Bu, aynı zamanda bir intikam alma duygusudur. İnsanlığın şöyle ya da böyle bir tarafa mensubiyeti, tepede bulunanların kurbanı olmayı gerektiriyor mu İnsanı her gün biraz daha ölüme, sefalete ve yalnızlığa terk etme, boğma günümüz yönetim tarzının hayat felsefesi. Ve bu en demokrat uluslarda, topluluklarda, en insancıl gibi görünen yöneticilerde kaçınılmaz bir durum.
Eğer sağcı iseniz solun hedefisiniz, solcu iseniz sağın. Bu hemen bütün ideolojilerin bir tutumu ve hayata bakışı. Faşizm oraya ya da buraya ait mi değil mi önemli değil, zulüm her zaman için baş tacı. Onsuz yaşanmıyor adeta. Günümüz ideolojilerinin yaşama tarzı. Başkalarına zulmetme hak ve güç göstergesinin özü.
Günümüz ideolojileri içinde yaşama tarzını ilke edinenlerin, özellikle yönetim erkini ele geçirme ve orada kalma mücadelesinde zulüm çarkını ellerinde bulunduranları insafsızlığı en belirgin gösterge. Merhamet denen şey yüreklerinden çekilip alınmıştır ne yazık ki. Fillerin tepişmesinde ayaklar altında kalanların yaşadıkları görünmez bile. Tepedekilerin çıkar ve iktidar boğuşması başkalarını görmekten mahrum ediyor ne yazık ki. Bir kesim hedef tahtası hâline gelmişse eğer, onlar ile mensubiyet içinde bulunan herkes suçludur, herkes tepelenmeyi hak ediyor. İster güçlü olsun ister olmasın bu hakkı kendinde görüyor.
Müslüman, insanın bir tek kılına bile zarar gelmesine müsaade etmez, etmemeli. İnsan, insan olarak aziz ve değerlidir. Allah’ın var kıldığı insan, zalimleşmedikçe mutlak korunma altına alınmalıdır. Hiç bir iradi gücü olmayan sadece bir tarafa mensubiyeti olan her insan korunmaya muhtaç.
Demokrasilerde ve benzer yönetimlerde insan merkez değildir. En basit ayrışmaya neden olan sıradan bir düşünüş biçimi bile bir ideoloji konumuna geçer, üstünlük sağlama çabasına girer ve kendinden olmayan herkes onun düşmanı konumundadır. Onu ezmek, soluk aldırmamak, rızıksız bırakarak güçsüzleştirmek temel felsefe. Bu ise tam İslâm dışılık. Müslüman olma bilinç ve duygusu insan hakkını gözetir her şeyden önce. İdeolojilere ve taraf olmaya asla bakmaz.