Afrika…
Dünyadaki karaların yaklaşık yüzde 20’sini kaplayan ve Asya’dan sonra ikinci büyük kıta…
Dünya nüfusunun yüzde 15’i Afrika’ya dağılmış 55 bağımsız devlette yaşamakta.
Sadece yüzyıl önce bu 55 devletin 53’ü bağımsız değildi.
Liberya ve Habeşistan dışındaki tüm Afrika toprakları Avrupalı emperyalistlerin kontrolü altındaydı.
1884’teki Berlin Konferansı’nda “Afrika Sorunu”nu (!) masaya yatıran Avrupalılar, çözümü kıtayı tamamen işgal ve nüfuz bölgelerine bölmekte bulmuşlardı.
19. Yüzyılın son yıllarında, Afrika kıtası neredeyse tamamen Avrupalı güçlerin idaresine girdi.
Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere, İspanya, İtalya ve Portekiz başta yer altı zenginlikleri olmak üzere Afrika’nın her şeyini yağmaladılar.
Daha kolay idare edebilmek için, suni biçimde böldüler.
Misyonerler yoluyla, Afrika halklarının dinlerini değiştirdiler. Akıllı çocukları Avrupa’daki okullarda okutup, kendi ülkelerinde Batı’nın çıkarlarına hizmet eden işbirlikçi burjuvaziyi meydana getirdiler.
Kenya milli kurtuluş mücadelesi kahramanı Jomo Kenyatta, Avrupalıların Afrika’yı nasıl ele geçirdiğini çarpıcı bir biçimde şöyle anlatıyor:
“Avrupalılar geldiklerinde, bizim topraklarımız; onların elinde İncil vardı. İncil’i bize verdiler. Gözlerimizi kapatmamızı istediler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onlarda ise topraklarımız vardı...”
***
“Ne alakası var!” demeden okumaya devam edin, lütfen!
Gelir adaletsizliği bu ülkenin en önemli meselesi bence.
Resmi rakamlardan söz ediyorum…
TÜİK verilerine göre 2012’de ülkenin en yoksul yüzde 20’lik kesimi ile en zengin yüzde 20’lik kesimi arasındaki gelir farkı büyük ölçüde değişmedi; En zengin yüzde 20’nin geliri en yoksul kesimin 8 katı oldu.
Buna göre nüfusun en yoksul yüzde 20 kesimi, toplam gelirin yalnızca yüzde 5,9’una sahip oldu.
En zengin yüzde 20 ise toplam üretimin yüzde 46,6’sına sahip oldu.
İkinci yüzde 20 kesim gelirin yüzde 10,6, üçüncü yüzde 20 kesim gelirin yüzde 15,3, dördüncü yüzde 20 kesim ise gelirin yüzde 21,7’sine sahip oldu.
2002 yılından itibaren bakıldığında gelir dağılımında belirgin değişim görülmüyor. 2002’de 0,44 olan, gelir dağılımı eşitsizliğini gösteren Gini Katsayısı, 2005 yılında 0,38 seviyesine kadar inmişti. Ancak sonraki yıllarda yeniden 0,40 seviyesine yükseldi. Son 10 yılda en yüksek Gini Katsayısı 0,44 ile 2006 yılında görüldü.
Türkiye ekonomisi 2002-2012 yılları arasında ortalama yüzde 5,2 oranında büyüdü.
Türkiye’de gelir dağılımı konusu yeterince gündeme gelmiyor.
Benim anlatmak istediğim tam da bu konu.
Maalesef gelir dağılımı üzerinde yeterince kafa yormuyoruz.
Türkiye büyüme konusuna çok duyarlı. Ama büyümenin kalitesi, yoksulluğu giderici etkileri çok dikkate alınmıyor.
Türkiye gelir dağılımı eşitsizliğinde en kötü ülkeler arasında. Önümüzdeki yıllarda bozulma daha da devam edecek…
Bölgesel riskler yüksek ve küresel belirsizlikler arttı.
İlginçtir; Nasıl üzerine iş edinmiş bilemiyorum; ABD İstihbarat Servisi CIA’nın verilerine göre, gelir dağılımında Türkiye 136 ülke arasında 58’inci sırada yer alıyor.
Gelir dağılımının en iyi olduğu ülke sıralamasında İsveç 0,23 ile birinci sırada yer alıyor. Onu sırasıyla Slovenya, Montenegro, Macaristan, Danimarka ve Norveç izliyor. Gelir dağılımı eşitsizliğinde ise Güney Afrika 0,631 ile birinci sırada.
***
Ülkeyi yönetenlerin sık sık “Vesayeti kaldırdık” türünden açıklamalarına şahitlik ediyoruz.
Ama ne hikmetse, vesayet kaldırıldıkça gelir adaletsizliği de artıyor.
Tıpkı, “İncil-toprak” ilişkisinde olduğu gibi…
Nasıl oluyor da böyle oluyor
Şimdi desem ki, “Alın vesayeti, verin gelirimi!” yanlış anlaşılacak. Adnan Öksüz de mi vesayetten yana, denilecek
Asla ve kat’a…
Vesayet olmasın ama “Size özgürlüğünüzü verdik, ama bunun karşılığında cebinizi boşalttık!” durumları da olmasın! Maruzatım budur, efendim…
YARIN BAYRAM; ŞU DERDİMİ BİR ANLATABİLSEM!
Askerler bizim askerlerimiz.
Parlamento da bizim parlamentomuz.
Başbakan bu halkın seçtiği milletvekillerinin oluşturduğu Meclis’ten çıktı.
Cumhurbaşkanı da öyle.
Kimse merak etmesin;
Bu günlerde toplanması beklenen ve artık eskisi kadar da ses getirmeyen Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararları kısa süreli bir tartışma ortamı meydana getirse de yeni Kuvvet Komutanları, yeni generaller, terfi edenler, terfi edemeyenler, nadasa yatırılanlar, haklarında soruşturma açılanlar…
Bunlar 3-5 günde unutulur gider.
Cumhurbaşkanlığı seçimi de gelir geçer.
Bir yeni isim çıkacak 861 rakım tepeye...
Ama tüm bunlar Türkiye’nin temel sorununu, sorunlarını çözebilecek mi
İşte Ramazan geldi, geçti.
Yarın Ramazan Bayramı.
Bayramda çocuğuna bir bayramlık alamayan, akşam ezanı okunduğunda evinde çocuklarına bir tas çorba veremeyen annenin algılamasına ne terfiler, ne miting konuşmaları, ne Köşk seçimleri, ne yeni Cumhurbaşkanı çare ve çözüm değil…
Keşke olsa, ama değil…
Bilmem anlatabildim mi
Hangi dilden ve üsluptan anlatsam acaba, bilmem ki...
İLGİNÇ…
Cumhurbaşkanı adaylarından Ekmeleddin İhsanoğlu’nun web sayfasında “Türkiye’nin First Lady’leri” başlıklı bir bölüm var…
Dikkatimi çekti, ayrıntılarına da baktım.
Bugüne kadar Çankaya’dan gelen geçen Cumhurbaşkanı eşlerini irdeliyor.
Son First Lady Hayrünnisa Gül hanımefendi için şu satırlar düşülmüş;
“Türkiye’nin 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi olarak 28 Ağustos 2007’de köşke çıkmıştır.
Çemberlitaş Kız Lisesine devam ederken kendisinden 15 yaş büyük olan Abdullah Gül ile nişanlandı ve okulu bıraktı. 15 yaşını doldurduktan üç gün sonra da Abdullah Gül ile evlendi (21 Ağustos 1980). Yıllar sonra liseyi dışarıdan bitirdi ve üniversite sınavına girerek Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandı. Ancak 8 Eylül 1998’de kayıt için gittiğinde türbanlı fotoğrafı kabul edilmeyerek kaydı yapılmadı. Bunun üzerine 1999’da dönemin Fazilet Partisi milletvekili olan eşi Abdullah Gül, Hayrünnisa Gül’ü Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi önüne, noter ve gazeteciler eşliğinde getirdi ve yine kayıt yapılmayınca basına dönerek, “Bugün Moskova’da yaşıyor olsaydık böyle bir engelle karşılaşmazdı eşim.” dedi.”
***
Ekmeleddin beyin tüm First Lady’lerin hayat öykülerini sayfasına koyması bana ilginç geldi…
Peki, ya size
NOT: Bugün 27 Temmuz 2014, Pazar… 1) Emekliler yılda 15–20 TL zamla, hâlâ sürünmeye devam ediyor. 2) An itibariyle asgari ücretli “nasıl geçineceğim ” diye feryat ediyor. 3) Bu parlamento ve mevcut AKP iktidarı, 2011’den bu yana verdiği yeni ve sivil anayasa sözünü yerine getiremedi. 4) 28 Şubat darbesi döneminde kapatılan, yoksul-zeki Anadolu çocuklarının barındığı Başbakanlığa bağlı Vakıf Öğrenci Yurtları hâlen kilitli. Otur, sıfır!