Vakti zamanında bir grup genç kardeşim ile Filistin ziyareti yapmıştık. Tabi ki en önemli durağımız da Kudüs idi. İnsan Kudüs’e gidince muazzam duygulara kapılıyor. Biz Müslümanlar için önemi ortada. Ancak tüm semavi dinler ve insanlık tarihi için de yeryüzünün en önemli mekanlarından biri. Burada gördükleriniz ve hissettiğiniz duyguları, geri kalan tüm dünyanın çok az yerinde hissedebilirsiniz. Kudüs’ün kalbi Mescid-i Aksa ve kutsal çevresinde inanılmaz duygular yaşarken, hemen aşağı vadiye indiğinizde Hz. İsa’nın doğduğu ve sohbet ettiği kabul edilen evi görüyorsunuz. Bu evin bahçesinde Hz. İsa’nın diktiği rivayet edilen 2000 yıllık zeytin ağaçlarına dokunmak fevkalade bir duygu. Evin üstünde ise bu kez Yahudiler için kutsal zion (zeytin) dağı ve mezarlık… Yahudiler buradan cennete gideceklerine inandıkları için çok fazla paralar ile mezar yeri satın alıyorlar. Sapkın Siyonist anlayış da bu tepelerde, tahrif ettikleri Tevrat ile hahamlar tarafından oluşturulmuştu.

 Zeytin Dağı, tüm Kudüs’ü ve Özellikle çevresi kutsal Mescid-i Aksa’yı en net izleyebileceğiniz bir mevki. Genelde turist kafilelerinin durak noktası. Kudüs temaşası için vakit ayrılan yer. Türkiye’den geldiğinizi gördüklerinde welcome to İsrail diye size sataşan sırnaşık Siyonistler, her ne kadar huzurunuzu çalmak istese de, tepeden izlediğiniz görüntü cihana bedel.

Bu tepenin hemen ilerisinde bir evin önünden geçerken, tecrübeli rehber arkadaşımız, hiç unutamayacağım bir olayı anlatıyor;

Tüm Kudüs ve Filistin’de Yahudilere toprak satmak, en ağır ihanet suçu. Bu ihaneti işleyenlerin kesin cezası ise ölüm. Bu ihanete hiçbir Filistinli düşmez iken , türlü çeşit baskı ve büyük para teklifleri sonunda, Mescid-i Aksa’nın tam karşısında, Zeytin Dağı’nın hemen üstünde bulunan işte o evin sahibi genç, süfli duygularına esir olup, en büyük ihaneti işleyerek evini Siyonistlere satar.

Sonrası ise maalesef trajedi. Siyonist askerler, stratejik öneme sahip bu eve neredeyse bir üs kurarlar. Keskin nişancılarını yerleştirirler. Ve sonrasında intifada hareketi sırasında, Mescid-i Aksa etrafındaki olaylarda buradan atılan atışlar ile birçok Filistinli, şehadet mertebesine ulaşır.

Ancak bu ihanet, tabi ki bedelsiz kalmaz. Aldığı ihanet paralarını, kuzeydeki, limanı, sahilleri ve gece kulüpleri ile ünlü Hayfa şehrinde yemeye çalışan bu haini, Filistinli gençler bulur ve bir gece kulübünün çıkışında öldürürler. Bölgede bilinen bu tek ihanetin bedeli böyle ödettirilir.

Aslında bu bedel, daha önce de kesilen bedeldir. İsrail’in kurulduğu yılların hemen öncesinde  de toprak satan çok az sayıdaki Filistinli, hain ilan edilerek öldürülmüşlerdir.

Kudüs’te dikkatimizi çeken önemli konulardan biri de bu satış meselesi idi. Kudüs’ün meşhur çarşısında, onca baskı ve hatta öldürmelere rağmen, büyük para tekliflerine rağmen, iş yerini, evini ve dükkanını Siyonistlere satmayan, koca yürekli Filistinlilerle tanışmıştık.

Şimdi tüm bunlardan sonra, insan ister istemez kendi ülkesindeki duruma bakıyor. Mesela Sapanca’nın dağlarında her yerde zengin Arapların villaları var. Bölge halkı demek ki dağı taşı satmış zengin Araplara. Acaba buraları satanlar, ayak üstü sohbetlerinde ‘Yav bu Araplar da hep topraklarını satmış he’ mi diyorlar? Doğu Karadeniz’de, ormanı, bahçeyi yine zengin Araplara satanlar da akşam kahvede otururken diyorlar mıdır acaba ‘’bu Araplar da ne paragözmüş , hep topraklarını satmışlar’’ diye. Kıbrıs’ta zengin siyonistlere ,sahilleri otelleri satanlar da, otelde kumar oynarken ‘’ bu Filistinliler de satmasaydı topraklarını kardeşim’’ diyorlar mıdır acaba?