Avrupalılar bu ilimleri nasıl aldı Müslümanlardan? Biraz da bu noktaya gelelim: Avrupalılar Haçlı Seferlerini yaptılar ve Müslümanlardan bu ilimleri yavaş yavaş kendi lisanlarına tercüme edip öğrenmeye başladılar. Fakat başlangıçta ne olduğunu anlayamadılar.

Fransızlar muhtelif seferler yapıp İspanya’da bir takım İslâm şehirlerini zapt ettikleri vakit bu şehirlerdeki İslâm âlimlerinin çalışmalarının ne olduğuna akılları ermek şöyle dursun, bu kitapları toplattılar ve yaktılar. Yalnız Kurtuba şehrinin meydanlarında otuz bin adet kitap yakılmıştır.

Hülâgu, Bağdat’ı istila ettiğinde Bağdat kütüphanelerindeki kitaplar, Bağdat’tan geçen Dicle ve Fırat nehirleri üzerine atıldığı zaman, bir hafta sürmüş kitapların akışı.

Fransızlar ispanyayı işgal ettikleri zaman İspanya’daki birçok İslâm merkezinde bulunan rasathanelerin ne olduğunu uzun müddet anlayamamışlar. Ve sonra bunları anladıktan zaman Müslümanlara karşı büyük hayranlık duymuşlardır. O kadar ki daha iki asır öncesine gelinceye kadar Paris’teki Sorbon Üniversitesinde ders veren profesörler kürsüye Müslüman hocaların kıyafetiyle, sırtlarında cübbe, başlarında sarıkla çıkıyorlardı. Çünkü ilmi bu insanlar yapmışlardı, ilim adamı olmak için bu kisveye girmek lâzım diyorlardı.

Avrupa’nın İslâm ilimlerine karşı hayranlığı sadece iki asır öncesine kalmış değildir. Bugüne kadar devam edip gelmiştir. Avrupalı içtimai hayatın birçok örneklerini de Müslümanlardan almıştır.

Sırası gelmişken başka bir vakayı arz edeyim. Bir gün Almanya’da Düsseldorf şehrindeki bir iktisat müzesini geziyordum. Bu müzede çeşit çeşit bölümler var. Öyle hazırlanmış ki alt katında ev banyolarının zamanla inkişafı gösterilmiştir. Yukarı katta mesela arabaların inkişafı gösterilmiştir. Onun üstündeki katta tayyarelerin inkişafı gösterilmiştir. Yalnız tayyarelerin inkişafı için bütün bir salon tahsis edildiği halde, ev banyosunun inkişafını gösteren kısım bunun yanında çok küçük kalmaktadır. Neden? Çünkü orada ev banyosunun tarihi yok. Çünkü onlar eskiden yıkanır değillerdi. Niçin yıkanır değillerdi? Müzenin banyolar kısmının duvarına şu sözler bulunan levha asılmıştı: "Almanların meşhur filozofu Goethe bir gün banyo yaparken gözü takvime ilişti ve baktı ki, daha önceki en son yıkanışı tam bir sene önce imiş."

Çok affedersiniz bugün bizde sosyetik olanlar yatağın yanına konan dolaba komidin derler. Ne dolabı bu komidin? Biz bunu Avrupalılardan almışız. Komidinin lügat manası (çok affedersiniz) içerisine lâzımlık konan dolap demektir. Niçin böyle? Çünkü Avrupalı yıkanmayı bilmez, yüz numarayı da bilmez. Nitekim Fransa’daki Versay sarayında yüz numara yoktu. Bu saraya yabancı elçiler öğleden sonra kabul edilirlerdi bir asır öncesine kadar. Niçin? Çünkü sabahleyin yüz numara noksanlığından hasıl olan kokular elçilerin gelmesine mani idi.

Müslümanlar bütün insanlığa sadece bu müspet ilimleri vermekle kalmamışlar, insanlığı getirip vermişlerdir. Bugün Avrupa’da gördüğümüz temizlik Müslümanlardan alınmış bir husustur. Onun için bugünkü bir Avrupalının Müslümanların karşısına çıkıp da fiyaka yapmağa, pozlu vaziyetler takınmağa hiçbir hakkı yoktur. Müslümanlar onun üstündeki hakkını isterlerse, çırılçıplak bir zavallı olarak orta yerde kalır. Çünkü kafasındaki ilmi, sırtındaki elbisenin, her türlü içtimai hayatın esaslarını Müslümanlardan almışlardır.

Müslümanlık insanlığa hem maddi, hem manevi ilimleri getirmiştir. Avrupalılar bu ilimleri anlamadan aldılar. Fakat uzun asırlar boyunca bunları yavaş yavaş anlamaya başladılar. Kendiliklerinden bir şeyler yapmak istediler. Bugünkü tıkanık noktaya geldiler kaldılar. Bu tıkanık noktadan ileriye gitmeye de güçleri yetmez. Niçin güçleri yetmez? Çünkü yukarıda belirtilen mefhumların yerine yeni mefhumlar getirebilmek için onların güçleri kâfi gelmez.