İsrail’in komplo ve entrikalarının henüz biri bitmeden diğerinin başladığı mazlum ve mahzun bir coğrafyadır Orta Doğu. Bu çilekeş coğrafyada aynı zaman dilimi içerisinde birden fazla İslam ülkesi ansızın İsrail’in saldırısına uğrayabilir ve hiçbir savunma hakkı tanınmayan bu ülkelerde İsrail kaynaklı zulüm ve soykırımın her çeşidine şahit olunabilir.

İsrail’in işlediği bütün bu insanlık suçlarına, güçlü ve yetkili olduğunu iddia eden hiçbir ülkenin de yapabileceği bir şey olamaz. İşte böyle, acımasız kuralların geçerli olduğu, güçlünün haklıyı ezip geçtiği sert bir politik iklime sahiptir Orta Doğu coğrafyası.

Filistin topraklarında yakın tarihin gördüğü en büyük soykırımı gerçekleştiren İsrail, Gazze’deki hedeflerini büyük ölçüde tamamladığını düşünürken, işgal yoğunluğunu yeniden kuzeye, Lübnan topraklarına çevirdi. Aylardır gözlerden kaçırılan tehlikeli bir gerçeği bir kez daha hatırlatmak zorundayım. Lübnan’da ateşkes yürürlükte olmasına ve Hizbullah’ın savunma konumunu ısrarla sürdürmesine rağmen, son bir yıldır İsrail’in Lübnan’ı bombalamadığı tek bir gün bile olmadı.

27 Kasım 2024’te imzalanan Lübnan-İsrail ateşkesi bugün tam birinci yılını doldurdu. Bu bir yıl içinde Hizbullah İsrail’e bir kez bile saldırmadı ama İsrail Lübnan topraklarını binlerce kez bombaladı. Lübnan Sağlık Bakanlığı, İsrail'in ateşkes süresince Lübnan’a gerçekleştirdiği bombardımanlarda 331 kişinin hayatını kaybettiğini, 945 kişinin yaralandığını duyurdu.

Öyle görünüyor ki Gazzeli direnişçilerden yediği darbeler sebebiyle iyice sersemleyen İsrail, Lübnan’daki yıkımını geçici bir süreliğine askıya almak zorunda kalmıştı. Gazze’de ne yazık ki şartları kendi lehine çeviren İsrail’in 2026’da önceliğini vereceği mesele, Lübnan’da yarım bıraktığını düşündüğü soykırımı tamamlamak olacak.

Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Tom Barack’ın hususi olarak ilgilendiği Hizbullah’a silah bıraktırma girişiminin henüz bir sonuca varamamış olması İsrail’in kızgınlığını daha da artırıyor. İsrail, silah bırakma dayatmasına boyun eğdirmek istediği Hizbullah’ı sürekli bombardımanlarla baskı altında tutuyor.

Hizbullah ateşkese bağlı kalmaya çalışsa da İsrail’in yıkıcı tahrikleri, Hizbullah’ın bu saldırmazlık konumunu daha ne kadar sürdürebileceği konusunda soru işaretleri doğuruyor.

İsrail’in suç ortağı ABD, Hizbullah’ın silahlandırılması konusunda Lübnan hükümetine yoğun baskı yaparken, Hizbullah ise İsrail işgali sürdükçe asla silah bırakmayacağını deklare ediyor.

İsrail ordusu, üç gün önce Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta Hizbullah'ın kalesi olarak bilinen Dahiye bölgesine düzenlediği hava saldırısında 5 kişiyi katletti. Menfur saldırıda hayatını kaybedenlerden birisi de Hizbullah’ın askeri kanadının lideri olan Heysem Ali Tabatabai’ydi.

Hizbullah’ın yaşlı kurtları Siyonist saldırılar karşısında, ‘itidal’ silahına sarılırken, kanı kaynayan genç savaşçılar komutan Tabatabai’nin intikamını İsrail’den en hızlı şekilde almak istiyorlar.

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım, yakın zamanda verdiği bir röportajda İsrail’in ateşkese rağmen sürdürdüğü saldırılar karşısında gafil olmadıklarını, planlı bir şekilde sabrettiklerini ama sabırlarının da bir sınırı olduğunu söylemişti. Naim Kasım’ın sabır politikası Hizbullah’ın genç savaşçılarına tesir edebilecek mi göreceğiz.

Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde İsrail ordusu, Lübnan'ın güneyindeki Nebatiye'ye bağlı Rımeyiş ve Yarun beldelerinin çevresine fosfor bombasıyla saldırı gerçekleştirdi. Kuvvetle muhtemel ki yazı yayımlandığında bu ahlâk dışı saldırılara daha da yenileri eklenmiş olacak.

Silah bırakmamakta ısrar eden Hizbullah, kuzeyden ve güneyden tam anlamıyla bir darboğazın içine düşmüş durumda ama tüm zorluklara rağmen 2026’nın Hizbullah’ın yılı olacağını düşünüyorum. Neden mi, çünkü direniş yolunda geri adım atmayan Hizbullah, önümüzdeki yıl boyunca, İsrail'in sürekli hale getirdiği vahşi saldırılar karşısında bütün enerjisini, insani ve askeri kaynaklarını ortaya koyarak tam anlamıyla bir varoluş savaşı vermek zorunda kalacak.

HAMAS’ın şehit lideri şeyh Ahmed Yasin’in İsrail’in 2027’de yıkılacağına dair öngörüsü belki de bu varoluş savaşı sonucunda gerçekleşir, olabilir mi, ne dersiniz?