Stockholm havaalanına indiğimizde Istanbula göre yedi derece fark eden soğuk bir hava vardı. Ancak 12 Eylül 1980 darbesinin İsveçe savurdugu gençlerden zamanının akıncısı Harunun sıcaklıgı o havayı kırmıştı. Tabi bir de Karadenizli hem de Oflu oluşu... Hiç değişmemişti. Gür sakalları iki avuca sığmayacak kadar hilal şekilli genişlikte, güreşçi yapısıyla örtüşen bir heybet oluşturuyordu aynen 32 sene önce birlikte olduğumuz Maltepe Askeri Cezaevindeki hali ile. O da bizim gibi İstanbul İmam Hatip dönemdaş mezunumuz olarak bitirdikten sonra imamlık vazifesine başlamış. Aksaray Vakıf Guraba civarındaki camisinden darbeye neden olan faaliyetlerinden ötürü de 32 kişi ile kaldığımız cezaevi koğuşuna onu da dahil etmişlerdi.
Şimdi hatırlıyorum bizler de oraya getirilirken ara geçişte kaldığımız Selimiye Kışlasından intikal ettirilirken şu anda meclise 28 Şubat İnceleme komisyonu başkanı vekil Yaşar Karayel ile de karşılaşmıştık. Çünkü o da içeri girmeden önce bizim de yüksek öğrenim öğrencisi olarak kaldığımız Fatih Camiini çevreleyen Vakıflar Öğrenci Yurdunun idarecisi idi... Nerden nereye
Allah selamet versin şu anda Amerikada yaşayan o zamanki koğuş başkanımız Edip Yüksel de cezaevi yönetimini hayli uğraştırmıştı muhalif tutumuyla aynen dışarda ikenki gibi ve de şehit kardeşi Metin gibi sistem karşıtı duruşlarıyla.(Ancak Edip için merhum babası Sadrettin Yüksel Hocaefendi ise onun son zamanlarındaki tavırları için tezkiye vermemişti)... Her neyse konumuz tabii ki 12 Eylül yaşadıklarımız değil tabii ki onu inşallah başka bir yazı konumuz yapar işleriz. Çünkü çok renkli hatıralarımız var içersinde fikirler, kişiler ve olayların yaşandığı ve gitgelleriyle anılmaya bahsi değer mevzular...
Biz yine İsveç davetimize dönelim. Son zamanlarda günlük hayatımızı etkileyen sosyal medya kavramı gerek iletişimde ve gerekse dedikodu dünyasında hayli etkin bir hal aldı. Hatta zalim yönetimlerin değişmesinde kitleleleri bir noktada buluşturan vazife bile yüklenerek Arap Baharının başarılı olmasını sağladı da... Bir de ne zamandır birbirinden haberi olmayan ya da iletişimi kopmuş kişileri bulmaya yarayan sosyal medya sistemlerinden biri olan facebook bizim Harunla buluşmamıza vesile oldu. Kenan Evren darbesinden sonra gurbete yerleşen Harun Salihoğlu şimdi İsveçli torunlarıyla da artık oralı olmuş. Ne bizim eski arkadaşlarımızla buluşmalarımıza ne de iftar davetlerimize iştirak edemediğine göre Nasrettin Hoca misali "o sana gelmezse sen ona git" prensibini uygulayalım dedik. Avrupanın her yerini Evliya Çelebi misali gezip de yüzlerce adanın bir arada olduğu kuzeydeki İskandinav ülkesine yerleşmiş vatan evlatlarımızı mı ziyaret etmeyelim dedik ve yola çıktık... Uçaktan bakarken sanki deprem olmuş da suya batmış ülkeden geriye minik minik kara parçacıkları kalmış izlenimi veren görüntü aynı zamanda köprü geçişleriyle biribirine bağlantı yapılarak da genelde tek parça havası da verilmiş insan emeği ile yaşanılır vatan toprağı elde edilmiş. Zaten teknolojiyi akıllıca kullanan buranın insanı çevre ve şehircilik bilinci ile de dünyada yaşanılabilir ilk on ülke içine girmeyi başarmış tüm tabii aykırılığına rağmen. Ayrıca da yine dünyada insanının güven sıralamasında üçüncü sırada olmayı başaran bir ülke olmuş.
Harun namazı vaktinde eda etmemiz için havaalanındaki "dua odası=prayer room" a götürdü sağolsun. Bir de burada dikkatimi çeken ikinci dilin İngilizce olması idi. Oh be dedim emekli İngilizce hocası da olsam Almanya ve Fransada milliyetçiliklerinden ötürü İngilizce konuşmamalarına karşılık burada derdimizi daha rahat anlatabileceğiz. Bir şey daha vardı Avrupa ülkelerinden farklı olan o da bu ülkede Pazar günleri başta AVM olmak üzere çoğu dükkanların açık olması idi.
Yarım saatlik bir araba ulaşımıyla evine doğru giderken mesai çıkış saatine de denk gelmesiyle İstanbul trafiğine benzeyen şehir içi ulaşımı bizim de etrafı seyrememize neden oluyordu. Çoğu şık köprü geçişleri adacıklardan oluşan şehri de farklı sular ülkesi havasında kılıyordu..
Eve vardığımızda tabii ki bir Karadenizli olarak Harun Hoca harika bir balık hazırlamıştı ama bu ne hamsi ne de istavrit idi. Bu ülkede çok revaçta olan ve de özellikle başta omega olmak üzere çok güçlü besleyici nitelikleri olan hafif gıda somon balığı idi. Çayımızı içmeye oranın da en köklü cemiyeti olan İslam Toplumu Milli Görüş dernek lokaline geçtik. Çoğu vatandaşımızın memleketini sorduğumuzda da Kulu cevabını almamız da ilginçti. Zaten göç olarak yerleşilen çoğu yere yerleşen insanımız kendi çevre ve akrabalarını da zamanla taşıyıp belli memleket yoğunlaşmaları böyelece kendiliğinden oluşmakta. Bunun en yaygın örneği ise Belçikada Emirdağ ilçesi adeta Türkiye ile özdeş olmuştur. Oradaki çocuklara bir yabancı onların memleketini sorunca önce Emirdağ demekte daha sonra ikinci sorudan sonra Türkiye denmekte... Ama Konya Kulu ilçesine bağlı en çok gurbetçiye onca yer dolaşmama rağmen en çok burada rasladım. Ama bu arada zikretmeden geçmeyelim ki Avrupanın her ülkesinde Konyalı, Sivaslı ve Karadenizliye raslamak mümkün..
Harun onca yıl burada başkanlık yaptıktan sonra gençlere devrederek kendisi daha çok çocuklara vakit ayırarak ilmihal ve Kuran dersleri takviyesine adamış kendisini. Ama Kurban bayramı organizasyonunu bizi davet ederek kendisi ve özellikle hanımlar komisyonu başkanı olan eşi hanımefendi birlikte koşturmuşlar. (Ne de olsa tecrübe konuşur bu işlerde malum)... Yine hanımların gayretleriyle kermes yemekleriyle salon masraflarını çıkarmak üzere kollar sıvanmış her cemiyette olduğu gibi tabii ki... Bu arada program sırasında Harunun oğlu Ali Rıza ki burada doğmuş yetişmiş başarılı bir yönetici olarak mesleğini icra ederken bir yandan da Hasene adına Necaşinin memleketi Habeşistana kurban götürüp oradaki hizmetleri aktarmak üzere görüntülü bir birifing vererek İsveçte kurban bağışlayanların kurbanlarını doğru adreslere gittiğine dair güzel bir çalışma sunmuştu sahnede..
Çocukların sahnede Nasrettin Hoca ile buluşup birlikte ilahiler şarkılar söyleyip elinden bayram hediyelerini almaları da kültürümüz adına onların üzerinde olumlu bir etki bırakmış oldu. Yaklaşan Noel propogandasında her sene aynı şeyi yapmalarına rağmen bıkmadan usanmadan devam eden yabancı kültürlerin bombardmanına karşılık senede bir de Konya Akşehirli Nasrettin Hoca ile muahbbet etmeleri hadesten taharet gibi olmakta orada yaşayan genç nesillerimiz adına...
Nitekim küçük bir çocuğun annesine Nasrettin Hoca kıyafetimle beni göstererek "anne bu kim " sorusuna annesinin :"Yavrum o Türk Noel Babası" demesi henüz annelerin bile etkisi altında olduğu oradaki kültüre karşı bizim hayli işimiz var demektir...