Bazı ziyaretler vardır ki, insan için ibret alma vesilesi olur. Bu vesileler de aklını kullanana insanlara tefekkür kapılarını açar. Böylece bunu başarabilenler hidayet kararmasından kurtulmuş olurlar.

Hapishane,

Hastane ve

Kabristan ziyaretleri bu kabilden ziyaretlerdir.

Bu ziyaretler hürriyetin, sağlığın ve ömür nimetinin kadrini bilmeye ve değerlendirmeye sevk eder. Bundan dolayı Müslümanlara buraları belli aralıklarla ziyaret etmelerini sakinleriyle konuşmalarını, kabirdekilere Fatihalar okumalarını tavsiye ediyoruz.

Hapishaneler üzerinde durmak istiyorum.

2005 yılı başı itibariyle Türkiye de 450 hapishane 70 binin üzerinde de tutuklu ve mahkûm var. Sizler bu satırları okurken çoktan bu rakamlar artmış olacak.

Hapishanenin mucidi ABD’dir. Oradan dünyaya yayılmıştır. Türkiye’ye de oradan gelmiştir.

İslâm’ın insanları suçlardan caydırıcı ve ıslah edici yöntemleri farklıdır ve suçlular ordusunun oluşmasına mânidir.

İslâm cezayı hedeflemez. Cezaya götürecek yolları tıkar. Pratik ceza İslâm’da esastır. Meselâ, hırsızlık yapıp 20 sene hapis cezası verilen kişiye:

«20 sene yatmaya mı, kolunun kesilmesine mi razı olursun» dense o, kolunun kesilmesine rıza gösterecektir. Bu cezayı görenler de böylesi suçlardan caymış olacaklardır.

Türkiye halkı Müslümandır, ancak Müslümanlık hukukundan mahrum olarak yaşatılmakta, millet de bu mahrumiyetin bedelini ödemektedir.

Beşerî düzenler suç işleyenleri hapse atarlar. Bununla suçlunun, suçlar konusunda ihtisas yapmasını sağlarlar. Suçlu hapiste ne kadar fazla kalırsa o oranda ihtisasları artar. Halbuki:

«...Ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmelidir» (Mâide: 33) ayetinin hükmü tatbik edilse, memleket onlardan istifade eder.

Günümüzde suç işleyenlerden çok onun ailesi ve çocukları sefil bırakılmak suretiyle cezalandırılıyorlar. Mahkûma devlet bakıyor lâkin onun çoluk çocukları sefalete mahkûm ediliyorlar. Bu mudur adalet?

Öyle ise iki noktaya dikkat edilmeli: Ne hapse girenin arkasında bıraktığı çoluk çocuk mağdur edilmeli;

Ne de hapsin caydırıcı özelliğini kaybederek adeta bir otele dönüştürülmeli.

İmam Nevevi, el-Mecmu adlı eserinde şöyle diyor:

“Eşler, mahkeme kararı ile bile olsa, onları gayr-i meşru yollara sevk edecek bir müddet zarfında birbirlerinden ayrı konamaz. Bu süre ortalama bir aydır. Üç ayı da geçmemelidir.”

Akıl, can, din, nesil ve mal emniyetinin olmadığı yerde bulunan bir Müslüman her an için üç şeye hazır olmalıdır. Bunlar: Hapishane, Hastane, Kabristan.

Buralardaki Müslümanların ziyareti ihmal edilmemeli. Hapishaneye düşenlerin geride bıraktıklarını ziyaret etmeyi de ihmal etmeyelim. Çünkü günümüzde suç işleyenlerle beraber onun

ailesi ve çocukları da sefil bırakılmak suretiyle cezalandırılıyor. Bunlarla da ilgilenmek bizim Müslümanlığımızın icabıdır.

Müslümanlar, her nerede size ihtiyacı olan birisi varsa oraya koşunuz. Çünkü toplumumuz sağlıklı değildir. Sağlıklı bir devlette mahkemeler işsiz, hapishaneler ıssız olur. Bizde böyle mi Yurdun her köşesinde dev gibi adliye binaları yapılmış, her taraf duruşma salonu dolu. Vatanın tamamında bir cezaevi ağı kurulmuş.

Hapishaneleri ziyaret edelim. Hem ibret alalım hem de insanların ıslahı, devlet adamlarının da insafı için dua edelim.

Ahir, akıbet hayrolur, inşaallah...