Birikmiş gazetelere göz atarken şöyle bir habere rastladım:  “Amerikalı şarkıcı Jennifer Lopez Antalya’yı salladı…”  Haberin tamamını okuduktan sonra başımı önüme eğip düşündüm… Yaralarımıza merhem aradığımız günlerden geçerken nasıl oluyor da halkımız bir şarkıcının peşinde sürükleniyordu. Nasıl olmuştu da işgal ve katliamların,  işsizliğin, yoksulluğun hayatımızı alt üst ettiği bir dönemde zulmün babası Amerika’dan bir şarkıcı memleketim Antalya’ya gelip, iki saatlik konserine karşılık 1 milyon dolar ücret alabiliyordu? Acaba alınan bu parada kaç yetimin kaç öksüzün kaç işsizin hakkı vardı? Düşündünüz mü sahi?  Konseri iki bin kişi izlemiş, Lopez’i ayakta dinlemek isteyenler 7 bin TL ödeyerek muratlarına ermişler. Konser için ayrılan 28 locanın fiyatları ise 50 bin Euro’ya kadar çıkmış. Allah’ım aklımıza mukayyet ol!

Kapitalist sisteme entegre olan İslam toplumları sosyal adalet ve paylaşıma dönük olan kültürlerinden uzaklaşarak bir çelişkiler yumağının tam da içine düştüler. Az ötede, evinin kirasını, faturalarını ödeyemeyen, tedavi olamayan, çocuklarının okul masraflarını karşılayamayan insanlar yoksullukla mücadele ederken diğer tarafta tuzu kurular onlarca yoksulun ekmek parasını iki saatlik konser için harcıyor ve bunu kasılarak anlatıyorlar.

Bir toplumun en fazla rağbet ettiği ve en fazla mesai harcadığı şey onun karakterini, hedeflerini ve hayata bakış açısını birebir yansıtır.  Müslüman Türkiye’de bir bar şarkıcısının bir gecede kazandığı paraya, alnının teriyle çalışan bir konfeksiyon işçisi on yılda ancak ulaşabiliyorsa,  bir dizi oyuncusu, bir tiyatrocu bir müzisyen birkaç saatte bir işçinin ömür boyu elde edemeyeceği paraları kazanabiliyorsa, Amerikalı bir şarkıcı Müslüman bir ülkede iki saat şarkı söyleyip bir milyon para alıyorsa bizim “kahrolsun karanlık yaşasın hak ve adalet!  diye çığırtkanlık yapmamız ve bilim ve teknoloji sahasında,  ekonomik ve kültürel anlamda yol kat etme hayallerimiz boşuna…  Zira talep ettiğimiz şeyle peşinde koştuğumuz şey arasında dağlar kadar fark var. 

Peki, her dakika mutluluğa olan özlemlerinden bahseden ülkem insanı Lopez’in konserini dinledi de ne elde etti? Gerçekten mutluluğa ulaşabildi mi? Bakın ben kimin konserine katıldım deyip sosyal medya üzerinden kendini afişe etmesi işe yaradı mı acaba? Elbette hayır…

Coğrafyamız ve kutsal değerlerimiz işgal altındayken insanlarımız boş işler ve eğlenceler peşinde koşuyor sonra da mutlu olamamaktan, mutluluğa ulaşamamaktan şikayet ediyorlar. Bilinmelidir ki mutluluğun eğlence, para ve mevkii ile hiç akrabalığı yok. Mutluluk iman, cihat, ahlak ve maneviyatın çekirdeğinde gizlidir. Fakat insanlarımız konuştuklarında bu değerlerden dem vursalar da eylemleri ile ötelerde, çok uzaklarda geziniyorlar.

Amerikalı bir şarkıcı koca bir topluluğun önünde dans ederken, bizim dağlarımıza gökten kurşunlar yağıyor, sokaklarımızda kan arkları oluşuyor,  evlerimizden ağıtlar yükseliyor.  Şimdi bize gülmek değil Kudüs Fatihi Selahattin gibi ağlamak düşüyor, dua,  duaya durmak düşüyor… Nitekim “Selahattin Kudüs esir iken ben nasıl gülerim” demiş ve kendini gülmekten men etmişti. Bu inanç ve kararlılığının neticesinde ise Rabbim ona Kudüs’ü fethetmeyi nasip etmişti. Unutmayalım bugün sadece Kudüs değil, Kâbe de dahil olmak üzere bütün kutsallarımız esaret altında. Fakat biz hala eğlenmekten ve eğlence peşinde koşmaktan bahsediyoruz.