Dünyanın neresinde, hangi kıtada, hangi coğrafyada olursa

olsun; çocuklara kıyamayan bir milletiz. Somali de susuzluktan, ilaçsızlıktan

biçare düşmüş çocuklara da Afrika da açlıkla savaşan çocuklara da Doğu

Türkistan da Budist zulmü altında kıvranan çocuklara da Filistin de Siyonist

namluları ucunda yaşayan çocuklara da... Yetim kalanlar, tecavüze uğrayanlar,

savaş ve ambargo altında olanlar... Nereden kulağımıza çalınırsa çocuklarla

ilgili acı bir haber, iki kat fazla yanar yüreğimiz. Dualarımızda hep

önceliğimiz olur ümmetin çocukları, ümmetin fidanları.

Dinimizin de çocuklar konusunda ne kadar hassas olduğunu

biliriz. Resulûllahın (S.A.V.) çocuk sevgisini, onlara karşı şefkatini her

siyer kitabı okuduğumuzda sanki gözlerimizle görür gibi izleriz. Ben

çocuklarımı hiç öpmem diyen birine, Allah senin kalbinden merhameti

çıkarmışsa ben ne yapabilirim! (Buhari, Edeb: 18; Müslim, Fedail: 65)

deyişine, çocuklarımızı her öpüşümüzde şahitlik ederiz.

Çocukların bizleri cennete götürecek altından anahtarlar

olduğunu bildiğimiz halde, son yıllarda bu hassaslığımızı kaybetmeye mi

başladık diye sormadan edemiyoruz kendimize. Sahi hayat kolaylaştıkça, yaşamı

kolaylaştıracak yenilikler icat olundukça vaz mı geçtik geleceğimizden Vaz mı

geçtik ellerimizde şekillenecek nesillerimizden

Uzak diyarlardan gelen acılı haberlere, yüzü kanlı

çocukların acı dolu fotoğraflarına bakarken içimiz sızladığı halde, kışın soğuk

günlerinde bir hastalık, bir virüs kapmasın diye üzerine titrediğimiz

çocuklarımız; her an bilgisayar, televizyon karşısında milyonlarca maddi manevi

virüs kapıyor ve yüreğimiz parçalanmıyorsa, bu başka neyle izah edilebilir ki

Daha iki yaşında etrafındaki her şeyi gözlemleyecek,

kâinatı keşfedecek, anne babasının sevgisiyle kalbini doyuracak çocuğumuzun

eline tablet veriyor ve onu manen aç susuz bırakıyorsak, bunu nasıl

açıklayabiliriz

Anne babasına yaptırdığı kâğıttan uçak, gemilerle

saatlerce sıkılmadan oynayabilen ve mutluluğu gözlerinden okunan çocuklar

olarak bizim evlatlarımız en cicili bicili, renkli bilgisayar oyunlarıyla bile

tatmin olmuyorsa bu işte bir tuhaflık yok mudur

Bir yere çıkarken Kardeşinin elini tut tembihlerinin

yerini Tabletinin şarj aletini aldın mı uyarıları alıyorsa ve bizim güle

oynaya muhabbetler ettiğimiz akraba, arkadaş oturmalarımızda çocuklarımız küçük

bir odaya tıkılmış, ellerine tabletler verilmiş ve resmen hayattan koparılmış

bir halde öylece bırakılıyorsa, Allah Resulünün (S.A.V.) merhametinden nasıl

söz edebiliriz

Ne olur başımızı ellerimizin arasına alalım ve biraz

düşünelim. Çocuklarımız evde, yolda, otobüste, arkadaşlarının yanında hatta

parklarda bile makinelere hapsolmuş durumdalar ve onları bu hastalıktan

kurtarmak anne-babaları olarak boynumuzun borcudur. Gerekirse evdeki

televizyonu, bilgisayarı bir süreliğine de olsa kaldırmak ya da

telefonlarımızdaki oyunları bir daha hiç getirmemek üzere çöplüğe göndermek

zorundayız. Sırf onların gözünün önünde olmasın diye biz de izlememeyi

kabullenmek zorundayız.

Biliyorum bunu başarabilmek çok zor. Hatta eğer

yapabilirsek, bunun bu çağın en büyük devrimi olacağını da biliyorum. Fakat can

parçalarımızla aramıza giren tüm parazitleri ortadan kaldırdığımız zaman

göreceğiz onların nasıl değiştiğini. Derslerinde nasıl başarılı olduklarını,

algılarının nasıl açıldığını, insanî ilişkilerinin nasıl güçlendiğini,

zihinlerinin nasıl berraklaştığını...

Onlar bize emanetse biz de artık elimizi taşın altına

koymalıyız. Nasıl ki hastalandıkları zaman geceler boyu başlarını bekliyor,

ilaçlarını aksatmadan veriyorsak, teknoloji bağımlılığının da onlar için bir

hastalık olduğunu kabul etmeli ve her ne gerekiyorsa yapmalıyız.

Bunu yapabilmek, tüm gün onlarla oyun oynayıp yorulmayı

mı gerektiriyor Birebir ilgilenmemiz gerektiği için işlerimizi aksatmamızı mı

gerektiriyor Ellerimizi açıp yalnızca bunun için dua etmemizi mi gerektiriyor

Olsun. Değil mi ki onlar kurtulacaklar çığırından çıkan bu bağımlılıktan;

varsın feda olan bizim günlerimiz, gecelerimiz olsun.

Unutmayalım bizim onlara ihtiyacımız var, ümmetin onların

o parlak gözlerine, o zekâ fışkıran beyinlerine, o tüm kıtaları kucaklayacak

yüreklerine ihtiyacı var. Bu yüzden tüm zorluğuna rağmen onları bu zindandan

kurtarmak zorundayız. Teknolojinin yalnızca oyun oynamak suretiyle Müslümanları

çağın gerisinde bırakacak değil, en güzel şekilde kullanarak yepyeni çağlar

açtıracak bir nimet olduğunu onlara anlatmak zorundayız. Vakit çok geç olmadan

bu büyük devrimi yapmak zorundayız