Başbakan Erdoğan ın ülkemize yönelik Batılıların
eleştirilerine zaman zaman verdiği tepki millet olarak hoşumuza gidiyor.
Davos taki çıkışı, geçtiğimiz günlerde Almanya Cumhurbaşkanı Gauck a fırça
anlamına gelebilecek sözleri yıllardır Batılı liderler karşısındaki
çekingenliğimizin sona erdiğini göstermesi bakımından millet olarak gururumuzu
okşadığını söylemek yanlış olmaz. Çünkü millet olarak Batılılar karşısındaki
teslimiyetçi, çekingen tavrımızın aksine bir kendine güven duygusunun
dışavurumu anlamına gelmesi bakımından millet olarak devlet adamlarımızın bu
tutumunu bir silkiniş olarak nitelendirmek yanlış olmaz.
Kısacası, Batılılar tarafından sürekli olarak itilip
kakılmaya bu milletin layık olmadığını düşünerek eşit ilişkilerin
geliştirilmesi arzusu artık patlama noktasına gelmiş bulunuyor. Bu bakımdan da
devletin üst kademelerinde sergilenen bu tür şahsiyetli tavırlar alkış alıyor.
Aslında Almanya Cumhurbaşkanı na Cumhurbaşkanımız Gül de gerekli cevabı vermişti.
Arkasından Başbakan Erdoğan ın Sizin aklınıza ihtiyacımız yok. Aklınızı
kendinize saklayın. Neonazilerin katlettiği 8 Türk ün hesabını verin
şeklindeki çıkışı özlenen bir tavırdı.
Ancak, bu tür çıkışlar söz planında kaldığı ve karşı
hamle geliştirilemediği, sergilenemediği sürece fazla bir anlam ifade
etmeyecektir. Bu tür çıkışlar toplumu rahatlatıyor, tepkisini gideriyor ama
muhataplarımızın hizaya gelmesini sağlamıyor. Elbette, gerektiği anda gerekli
cevabı vermek bir kişilik ifadesidir ama bu çıkışlara paralel karşı hamleler
gerçekleştirilemediği sürece, söylenenlerin giderek ağırlığı kalmayacaktır. Söz
gelimi AB ülkelerinin ülkemize yönelik eleştirileri sadece Almanya
Cumhurbaşkanı nın eleştirilerinden ibaret değildir. Bazı AB ülkelerinin siyasileri
Türkiye nin AB içinde yeri olmadığını sıkça açıklıyorlar, arkasından da
kendilerine göre birtakım teklifler ortaya atıyorlar. Bu tekliflerin başında
Türkiye nin AB ye alınmaması, buna karşılık kapıdan uzaklaştırılmaması anlamına
gelen özel statü olarak nitelendirilebilecek bir teklif geliyor. Buna rağmen 12
yıldır ülkemizi yönetenler eleştiriler karşısında zaman zaman öfkelerine hâkim
olmayarak sert çıkışlar yapıyorlar. Haklı çıkışlarının ardından yeniden AB
kapısından ayrılmayarak müzakerelerde yeni fasılların açılması gerektiğini
tekrarlayıp duruyorlar. Yani, tüm iteklemelere, bizi kendilerinden biri kabul
etmemelerine rağmen AB ye giriş vazgeçilmesi mümkün olmayan bir hedef olarak
sürdürülüyor. Bunun için her alanda AB normlarına ulaşabilmenin mücadelesi
veriliyor. İşte bu tavır bir çelişki olarak devam ediyor. AB ülkelerinin
yöneticilerinden gerçekten alınıyor, bunları iç işlerimize müdahale olarak
görüyorsak, buna karşı sadece tepki vermekle yetinmenin fazlaca bir anlamı
kalmıyor.
Madem bizi AB ve ABD yöneticileri sürekli olarak
eleştiriyor, bize şekil ve yön vermeye kalkışıyorlar bu da bizim gücümüze
gidiyor, o zaman karşı bir hareket tarzı geliştirmek gerekmez mi Niçin hâlâ
AB ye gireceğiz diye çırpınıp dururuz Mesela niçin hiç olmazsa yıllar önce AB
ile imzalanmış olan Gümrük Birliği Anlaşması nı rafa kaldırma yönünde harekete
geçmeyiz Çünkü AB ye kabul edilmeden Gümrük Birliği Anlaşması nı imzalayan tek
ülke biziz. Yani, onlara şirin görünmek adına aleyhimize bir anlaşmaya imza
atmış olmamız bile dikkate değer görünmüyorsa bizim karşı bir hamle yapmamız
gerekmiyor mu Mecbur muyuz AB ye Mecbur olduğumuz düşünülüyorsa AB
sevdalılarının bu mecburiyetin sebebini topluma izah etmek durumundadırlar. Bu
izahat yapılmadan ve fiili olarak karşı bir hamle geliştirmeden arada bir sert
çıkışlar yapmak toplumumuzun öfkesini yatıştırma hamlesinden öte bir anlam
ifade eder mi