Batı nın demokrasi oyununda insanlık tam bir figüran.
Onların demokrasi diye bir dertleri yok. Bütün dertleri dünyayı sömürmek için
kendi çıkarları uğrunda yönlendirmek.
Müslümanlar ise Batı nın bu oyunu karşısında kendilerini
sürekli olarak küçük ve hatta aşağılanmış olarak görüyor. Müslümanlardan eli
kalem tutan ve kendilerini entelektüel olarak görenler de onlarla birlikte
olmanın erdemine inanmış görünüyorlar ne yazık ki. Bu süreçte Abede gibi
emperyallerle olmanın ne denli önemli olduğu vurgusu işlendi. Müslümanlarla
birlikte olmak yerine Dünyanın birinci sınıf kümesinde yer almanın önemine
vurgu yapıldı. Müslümanların birliğini sağlamak üçüncü dünya ülkeleriyle
birlikte olmak gibi algılandı ve algılatıldı. Onlarla birlikte olununca
alacağımız paydan daha çok yararlanılacağı düşünüldü.
Demokrasi ise Müslümanların bir kutsalına dönüştürüldü.
Araç olmaktan çok amaç oldu. Başlangıçta bu yol bir ideal olarak tercih edildi.
Mısır da yaşanan son vahşet bütün bu ütopyaları yerle bir
etti. Demokrasi Batı için sadece bir çıkar oyunu. İşine geldiği gibi oynuyor.
Güya kralları tahtan indirtiyor, ardından da demokrasi oyunuyla daha şirin
görünümlü yeni kralları yönetime getiriyor. Oyun onların arzuladığı gibi
olmayınca gene eski yöntemine geçiyor. Faşizan bir darbe ile demokrasi denen
oyunu ters yüz ediyor, yeni bir oyun başlatıyor.
Batı nın asıl yüzü daha çok belirginleşti bu son Mısır
vahşetiyle. Direnen, silâhsız masum Müslümanların üzerine kendi kuklalarını
salıyor. Dünyanın gözü önünde hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Onların oyunu
olan demokrasi ile iktidara gelmiş olan yönetimi tanımıyor. Önceki oyununu
olmadı gibi kabulleniyor. Ardından da eski yönteme başvuruyor. Bu vahşetin
hazırlayıcısı olan yöneticilere darbeci demiyor, yapılan eyleme darbe bile
demiyor. Yaşanan vahşetin ardından sadece pardon üzgünüz gibi tiyatral bir
yüz ifadesi takınıyor.
Müslümanlar bu oyunların kurbanı olmamalı. Onlardan
kesinlikle dost olunamayacağını, verilen sözlere güvenilemeyeceğini bilmeli.
Kendi ilkelerini ortaya koymalı. Yönetim biçimini kendisi oluşturmalı. Halkına
güven vermeli ve onlara güvenmeli.
Geç kalınmadan Müslümanların birliğini sağlayacak adımlar
atılmalı. Hiçbir kaygı taşımadan, emperyalizme karşı olan ülkelerle bir araya
gelmeli. İlk adım büyük olmayabilir, katılım düşük olabilir. Önemli olan
atılacak ilk adımla bir başlangıç yapılmalı. Müslüman olmayan ama emperyalizme
karşı olan ülkeler de bu halkaya dahil edilmeli.Husumetler bir yana
bırakılmalı.
Oynana büyük bir oyun var. Bu oyun ne kadar sevimli ve
heyecanlı görünürse görünsün ondan kaçınmalı. Hıristiyanların haçlı ruhuna
sahip oldukları asla unutulmamalı. Onların iyi niyetli gibi görünen
davranışlarından uzak durulmalı. Oruç ayında Müslümanları yanıltmak için hoş
görünebilirler. Ama şu son yirmi otuz yıla bakıldığında en duyarlı ve kutlu
zamanlarda Müslümanların heyecan içinde oldukları dönemlerde katliamlar oluyor.
Bununla Müslümanların Allah katındaki maneviyatları yerle bir edilmek
isteniyor. Aslında bununla Müslümanların maneviyatları çökertiliyor
Müslüman ülkelerin hangisinin Batıda itibarı vardır ki.
Karllar paralarıyla emperyallerin kölesi ve hizmetkârlarıdırlar. Onların katında bir üfürümlük güçleri var.
İstedikleri anda yok olabiliyorlar.
Müslümanlar bu demokrasi oyununu aldatmasından uzak
durmalı. Onu kutsallığından çıkarmalı.
Bir zamandır demokrasiyi öyle kutsanmış olarak
benimsemişlerdi ki neredeyse Sevgili Efendimizin yönetim biçimiyle eş değer
tutuyorlardı.
Büyü bozuldu. Batı bu yüzüyle artık gerçeği ile
karşımızda. Onların hiçbir sözlerinin davranışlarının zerre anlamı yok,
Müslümanlar buru kabullenmeli ve bilmeli.
Müslümanların Allah katında yüce olduğu, İslâm ın en
büyük güç olduğuna inanılmalı ve iman edilmeli.