CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul’da din adamlarına iftar yemeği verdi. Yemeğe çok sayıda gazeteci de katıldı.

Gazeteler.

“Parti olarak dindar kesimle, birbirimizi yeni tanımaya çalışıyoruz.

Kemal Kılıçdaroğlu

***

Yıl 1954.

Günümüzün davet sahibi Sayın Kılıçdaroğlu’nun bebek olduğu yıllar..

(- Yine mi CHP arşivi

- Türk medyasından. Gerçi oralar da CHP arşivi sayılabilir.)

Yaklaşan seçimlerde, DP’nin karşısındaki azınlık muhalefet görüntüsünden kurtulmak isteyen CHP’liler, (aralarında İsmet Paşa da var) bugün “din adamları” diye tanımladıkları insanların o günlerde yaşayanlarına birer mektup (davetiye) gönderirler.

(Aylardan ramazan mıdır 2. Grup tarihçilere sormak gerek; biz tesbit edemedik. Lakin farzedelimki ramazan olsun. Ve yemek masrafları da CHP’lilerce karşılanacak olsun. Yahut biz öyle sanalım.)

Bu duruma CHP medyasının tepkisi ne olmuştur (O günlerde, bu ülkede başka medya da mı vardı )

Birinci resimde görüyorsunuz, olaya, davete muhatap tarafından bakılmış kalemşorlarca.

Mürteci, yani irticacı, yani CHP sözlüğünde sakallı ve takkeli müslüman diye tarif edilen bu ülkenin insanı şaşkınlık içinde. (Ne dediğini de bizzat yazmışlar resmin altına.)

- Acaba ben mi CHP’ye yaklaşıyorum, yoksa CHP’mi bana yaklaşıyor.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun günümüzdeki davetinde konuşan davetli din adamlarından bazıları da aynı endişeleri dile getirmediler mi (Sayın Kılıçdaroğlu’nun o korkuları izole etmeye yönelik cevabı ve gayreti ayrıca takdire şayandır.)

Niçin bu soruyu sorduruyor kalemşorlar davetli “mürteci”ye

Herkesi ve herşeyi iyi bildiklerinden..

Davetli mürteci tarafından yorumlayalım söylediklerini: Ben CHP’ye yaklaşıyorsam, töbve etmeliyim. CHP bana yaklaşıyorsa, olması gerekeni yapıyordur.

(Lakin, ama, fakat bu olması gerekeni CHP medyasının kalemşorları oldurur mu )

(Bakınız 2 resimli belge yorumlarımıza) CHP’lilerce davet edilen kişi, yani bu ülkenin sakallı ve takkeli ve dahi eli tesbihli insanı, (imamı) CHP’nin kapısını çalıyor. (Kuşağın arasına sokulan bir cep telefonu değildir.)

CHP’ye yön veren CHP’li kalemşor diyorki: CHP’nin ön kapısı bir “din adamı”nca çalınırsa, velevki davet edilmiş olsun, inkılaplar arka kapıdan çıkar, giderler.

Sembollerin teferruatlarına bir güzel bakalım.

Davetli belli. Mürteci, irticacı.. Traşlı bir baş üstünde take.. Gür sakal ve aradan görünen kazma dişler.. Cübbe, şalvar, kuşak.. Elde mutlaka iri taneli bir tesbih.. Ayaklarda ise mest lastik.. (Derby mi, gıslaved mi )

Davet mekanı yahut davet sahibi CHP’ye gelince, biraz durmak gerek..

27 yıl bu ülkeyi muhalefetsiz yönetmiş CHP bu mu Yoksa halk iktidarı DP’nin karşısında 4 yılda bu hale mi geldi

Parklara konmuş, seyyar ihtiyaç giderilen kulübelere benzetilmiş. (Kalemşorun kızgınlık boyutunu tahmin edebilirsiniz buradan.) İçerdekiler çok küçük sayıldıklarından ya da öyle anlatılmak istendiğinden, davetli içeri girdiğinde, her tarafı kaplamış olacak.

İnkılaplar, gelen tarafından ezilmek, çiğnenilmek ihtimali olduğunda hiç durur mu yerinde Ki o yer CHP içi olsa dahi, şapgasını alır, gider. ( Sayın Demirel’in şapgasını alıp gitme ilhamını nerden aldığını merak edenlere ilan olunur.)

İnkılaplar üzgün, inkılapların boynu bükük.. Silindir şapgalı inkılaplar, neden ön kapıdan çıkıp davetlinin geldiği tarafa/yöne doğru gitmiyorlar

Avrupa öte yana mı düşer

Milli giysisi silindir şapgası elinde giden inkılapların ardından üzülen kim Bir buluttan bakan karga. Neredeyse salya sümük ağlayacak. Gaak deme hali bile yok gibi..

Güvercinin bu tabloda yerinin olmadığını bilmez mi tabloyu kayda geçiren kalemşor

CHP bu ülke insanlarını endişelendiren partidir. Sonuç budur!

Teller Çektirdim Gelip Geçmeye

“Köprülere hayır” deme geleneğini sürdüren CHP’nin arşivinden geçen hafta yayınladığımız resim, CHP’li toplum, pardon Boğaz mühendislerinin alternatif geçiş yolu çizimlerinden birinin, bir CHP heyetince Boğaz’da tatbike koyulmasının fotoğraf makinası, kamera gibi  teknik aletlerle kayda geçirilmesi idi. (Bakınız geçen haftaki sayfamız)

DYB *sayfası, CHP’nin, ilk köprüye hayır çektiği yıllarda uygulamaya koyduğu Boğaz geçiş projelerinden birinin daha resmine bugünkü sayısında yer verirken, iki hususun gözden kaçırılmaması için dikkat çekiyor.

1 – CHP de cami manzaralı geçişler taraftarıdır.

2- O gün tatbikatta kullanılan insanlar CHP üyesi olmayıp, (ne olur, ne olmaz hesabı) Eminönü’ndeki hal civarından ve Üsküdar vapur iskelesine inen memur takımı arasından tpolanmışlardır (Gördüğünüz gibi..) *Değmesin Yağlı Boya

PKK’nın yollarda “kontrol”ler yapmasına tepki gösteren Meclis’teki muhalefet, “Hükumet, temizliğe dağlardan başlamalıdır.” ısrarını sürdürüyor.

Gazeteler

Muhalefetin sırasından fedakarlığı, hükumet üyelerini pek memnun etmedi. Diyorlarki: Öyle de olsa, yük hep bizim omuzumuzda.

Gazeteler

İhtilalcilerin Kozu: Feyzioğlu

“Zengin çocuğuydu. Ufaklığında kimseye yakın değildi. Kimseye ufaktan bir sıcaklık, ufaktan bir ilgi, ufaktan bir ikram göstermezdi. Kürdan gibi ipince oğlancık, neşesizdi son derece ve haristi.”

Çocukluğunu böyle anlatıyor Nimet Arzık; İnönü’nün “çok nadir yetişenlerdendir” dediği Turhan Feyzioğlu’nun.

“Çok nadir yetişenlerden, evet, amma bu yetişmeyi bunca kolay harcayanlardan biri!”

1957 yılında CHP’den milletvekili seçilen Feyzioğlu’nun 1960 yılını da şöyle yazmış Nimet Arzık.

“İhtilal olunca, ihtilalcilerin hakkındaki düşüncelerinden bir süre endişelenir gibi oldu. İhtilalciler, yazık, hep “iyi düşünüyorlardı.”

Yani önce ODTÜ’ye rektör, sonra kurucu Meclis’e buyur. Korkma Turhan Korkma!

Meğer T.Feyzioğlu’nu en iyi tanıyanlardanmış Nimet Arzık. 1965 yılında kaleme aldığı analizini bakın nasıl bitirmiş

“…Hayalimde o kürdan gibi, dostsuz, ahbapsız, çeliksiz, çomaksız, aşksız, macerasız genç çocuk canlanır. Dostsuz, ahbapsız, aşksız! Ve Derimki: Ahbabım, yazık, bütün bunları yapmış olsaydın, azıcık coşsaydın, azıcık çağlasaydın, azıcık ağlasaydın, bambaşka olurdun, bambaşka!..”

İhtilalciler sadece 1960’da mı birşeyler yaptılar T.Feyzioğlu’nu Elbette hayır!

1980 ihtilalinde de Başbakan yapmak istemişlerdir.

“Gece saat 01.00 sularında Evren’in yanından çıkan generalin elinde T.Feyzioğlu başkanlığında bir hükumet listesi vardı.”

Duyan itiraz etti!

Duyan isyan etti!

“T.Feyzioğlu’nu başbakan yapmak için mi yaptınız ihtilali ”

Saat sabahın 05.00’ine kadar ancak dayanabildi ihtilalciler. Halbuki ihtilalcilere en yakın ve onlara akıllar veren yegane kişiydi T.Feyzioğlu.

Üstelik hukuk profesörüydü.

İhtilalcilerin hukukunu ondan iyi koruyacak mı vardı ülkede

O ihtilal günlerdeki bir tevatür söylentinin yalancısıyız. Nabza göre şerbet vermeyin, günlerinden; asmayalım da besleyelim mi, ya da bir o yandan, bir bu yandan fikirlerine yatkınlığının konuşulduğu günlere ermişti insanlar.

İnsan başbakan olarak atanır da, umuru 5 saatcik sürerse, üzülmez mi Üzülünülür.. T.Feyzioğlu’da çok üzülmüş.

28 Şubat ihtilalcilerinin Demirel vasıtasıyla başbakan atadığı Yalım Erez’I hatırlayın. Yerlerde yuvarlanmıştı üzüntüsünden adamcağız, görevi iade etmek zorunda kalınca.

İhtilalciler tarafından hep atanan olan T.Feyzioğlu’nu elbette bugün durup dururken yazmadık.

Tıpkı onun gibi profesör ve tıpkı onun gibi hukukcu olan torunu ve evlatlığı TBB başkanı Metin Feyzioğlu’na birşeyler demek için mi yazdık, öyleyse

Hayır!

İhtilalciler tekrar gelirse, bir profesör ve bir hukukcu Feyzioğlu’nu yine başbakan yapabilirler, beklentisi mi vardır, diye sormak bize düşmez, biliriz.

Mademki sizler, (kim ise onlar ) profesör ve hukukcu T.Feyzioğlu’nun başbakan sıfatı da taşımasına engel oldunuz, istemediniz; öyleyse “O şehirden öç almanın vakti gelmiş demektir.”

Demiyeceğini de biliriz sayın M.Feyzioğlu’nun; inanın!

(İsmet Özel’in şiirinin ne işi var burda. Bir Dadaloğlu, bir Köroğlu sanmaz kendini O bir Feyzioğlu’dur. Bunu herkes bilir)

Kallavi

İKİNCİ Mahmut devrinin vezirlerinden Rauf Paşa çok yakışıklı bir adammış. Halet efendinin Yeniçerilere taraftar olduğu bir zamanda o da Yeniçerilerin ıslahı fikrinde imiş. Halet efendi ile araları açılmış. Bütün rakiplerini ezen Halet efendi, Rauf paşayı da azlettirmiş. Paşa idam edilmek üzere Balıkhaneye götürülmüş. Fakat o sırada nasılsa İkinci Mahmut fikrini değiştirmiş. İdamı için ferman istiyen Halet efendiye;

- Hayır, demiş. Kallavi başına çok yakışıyor. Ben o başa kıyamam.

Rauf Paşa, bir tesadüf eseri olarak ölümden kurtulmuş. Ondan sonra siyasi meselelerde fikrini söylemekten çekinmeye başlamış.

Bir gün yine bir ıslahat meselesi hakkında vezirler toplanmış. Herkes fikrini söylüyormuş. Rauf paşa bir şey söylemeden onları dinliyormuş. Paşanın susması nazarı dikkatlerini celbetmiş.

- Paşa, içimizde en yaşlı, en tecrübeli sizsiniz, neden birşey söylemiyorsunuz!

Rauf Paşa:

- Beni mazur görün, yaşımız ilerledi.

Diye cevap vermiş.

- Daha iyi ya, tecrübenizden istifade ederiz.

Demişler.

- Öyle ama, demiş, artık kallavi bu kafayı kurtarmaz!

An Lozan’ı an

nasıl yanarsan yan

Rahmetli Rıza Nur anlatmıştı: Lozan konferansında, bir gün, baş mürahhas İsmet Paşa, Hasan beye rica eder:

- Bizim Düyunu Umumiye borcumuz ne kadardır. İyice tetkik edip bana kat’I bir rakam getiriniz.

Hasan bey, bir saat kadar kaybolduktan sonra gelir ve İsmet Paşa’ya bir pusula verir.

Baş mürahhas, bir elindeki kağıda bakar, bir cebinden çıkardığı kağıda… Yavaş yavaş kaşları çatılır, yüz çizgileri sertleşir. Dikenli bir sesle:

- Canım bu ne rezalet Diye bağırır. Geçen hafta yine istemiştim, verdiniz.. İkisinin arasında, beş, on, yüz değil, milyonlarca lira fark var! Hangisi doğru bunun

Hasan bey, İsmet Paşa’nınki kadar öfkeli bir sesle cevap verir:

- Ne bileyim ben Paşam Hesap bu, o zaman öyle çıktı, bugün böyle çıkıyor!..

Kızım sana söylüyorum; gelinim nerdesin

Taraftarlarının iki gün yazmayan Yılmaz Özdil’e (Hürriyet yazarı) demediklerini bırakmadıklarını bizzat kendisi sütununda tane tane yazmıştı. Ki biz de ilgilendik o yazılarla geçtiğimiz bir sayımızda.

Bir yazar taraftarlarının tehditlerini, suçlamalarını, hakaretlerini neden “hazım tableti” gibi görür, sorusu hep aklıma takılır, öyle sütun doldurmayı anlamakta güçlük çekerdim.

Ta ki, Şafak Sezer olayına kadar.

Herkesin malumu: Gezi’ci diye bilinen Şafak Sezer’in Başbakanla sohbet etmek medeniliğini göstermesi, çok gezicinin içinde patlattı molotof kokteyllerini.

Tamam, dedim. Aradığım o ünlü sebep bu imiş.

Bir gözdağı vermekmiş Yılmaz Özdil’in yaptığı.

Bana bunları yapanlar, mesela Şafak Sezer’e veya öyle düşünenlere neler, neler yaparlar.. Ona gore ha!

(Bizim devşirmeye şimdi daha çok üzüldüm.)

İşbirlikçilik

Onun mesleği budur, görmeyin hor,

Ağır iş bu iş, egzozu patlıyor,

İnanmazsan kokla kendisine sor,

Zorduk işbirlikçilik, hem de çok zor!

Dizginini kaptırmış binek gibi,

Sütüne haciz konmuş inek gibi,

Kaçarken cama çarpan sinek gibi,

Zordur işbirlikçilik, hem de çok zor!

EKREM ŞAMA