Milli Görüşçü olmak zordur, hem de çok zordur!
Bahsettiğimiz zorluk, yalnızca söylemleriyle Milli Görüşçü olup, bunu
eylemlerine indiremeyenler için geçerli değil elbette. Çünkü bu dava; hem
kalpte imanı, hem de elde ve dilde eylemi gerektirir. Böylesine kutlu bir
derdin dertlisi olmak, yalnızca dille söylemeyle yetmeyecek kadar ciddidir. Milli
Görüşçü olduğunu söyleyen herkes, gerçek Milli Görüşçü olmaya mecburdur!
Tıpkı Rabbimizin Ey iman edenler, iman edin (Nisa: 136) uyarısında olduğu
gibi.
Milli Görüşçüyüm de demekle iş bitmiyor, aksine zor bir
hayat ve sorumluluk bizi bekliyor.
Bu sorumluluk bazen, bütün dünyayı karşına almak olurken,
bazen de karşına aldığın dünyanın yükünü, tek başına yüklenmek. Bazen, bir
kişinin yanında bile Hak için konuşamamak olurken, bazen de milyonların önüne
çıkıp Kandırılıyorsunuz ey insanlar! demek. Bazen milyarların içinde kendini
bir başına hissetmek olurken, bazen de tüm kıtaları kavrayacak kadar kendini
güçlü hissetmek...
Milli Görüşçü olmak, zaman geçtikçe büyüyen bir imtihana
muhatap olmaktır. Bu kez olacak dediğimiz zamanlarda bile, her şeye sıfırdan
başlamak, ama asla yıkılmamaktır.
Milli Görüşçü olmak, tüm insanların elinden ve dilinden
emin olmasıdır. Gördüğü yanlışları düzeltmek için canıyla malıyla cehd etmek
ama bunu yaparken de eylem ve söylemlerine Allah ve Rasulü nü üzecek tek bir
şey bile koymamaktır.
Milli Görüşçü olmak, hep arazide olmaktır. Klavye başında
mücahitlik yapmayı, edebiyat kürsülerinde demagoji yapıp, yazdığı ve söylediği
şeylerle dünyayı kurtardığını sanmamak, insan merkezli bir davada olduğunun
bilinciyle, cihattan geri durmamaktır.
Milli Görüşçü olmak, kayalar gibi sarsılmaz bir imana
sahip olmaktır.
Milli Görüş e gönül vermek, en büyük derdin sevdalısı
olmaktır.
Milli Görüş mensubu olmak, bütün mazlum coğrafyaları
içine sığdıracak kadar büyük bir yüreğin sahibi olmaktır.
Yıllarca hep böyle bir davanın mensubu olduğumuz için Ne
mutlu dedik. Peki, hiç bu tertemiz davayı yanlışlarımızla kirlettiğimizi,
yılgınlıklarımızla yıprattığımızı, aşırılıklarımızla eskittiğimizi düşündük mü
Bu hak davadır, elbette ki yıpranmayacak, eskimeyecek, kirlenmeyecektir. Fakat
bizler, Hak rızası için, davamıza yakışmayacak yönlerimizi temizlemeye çalıştık
mı hiç
Bir insan, hem Milli Görüşçü olduğunu söyleyip, hem
anne-babasına ah çektiriyorsa, burada bir sorun var demektir. Bir insan hem
cihad yaptığını söyleyip, hem ailesini, evini, çoluk çocuğunun geçimini ihmal
ediyor, eşinin mutsuzluğuna sebep oluyorsa, burada bir sıkıntı var demektir.
Hakkı anlattığını söyleyen bir dil, içinde gayri ahlâki ne varsa
barındırıyorsa, karşısındaki kardeşine üstelik Allah için olduğunu söyleyip
küfrediyorsa, burada ciddi bir kirlenme var demektir. Cihad yolunda atılan
adımlar, akraba-i talukat için, sılayı rahim için bir santim kıpırdamıyorsa,
yalnızca seçim zamanı geldiğinde yakınlarını hatırlıyorsa, burada bir eksiklik
var demektir. Gördüğü yanlışlığı canı pahasına düzeltmek için çalışan eller,
Rabbin razı olmayacağı işler için de işliyorsa, bir yanda cihad etmeye
çalışırken, diğer yanda günahları büyütüyorsa, bunda bir hata var demektir.
Başka çocukları ihya etmek için çalışan anne ve babalar, kendi çocuklarını
sahipsiz bırakıyorsa, burada bir yanlışlık var demektir. Önce var olmak gerek
diyerek yaptığımız toplantılar, farz olan namazlarımızın geçmesine ya da
önemsiz bir şeymiş gibi geçiştirilmesine sebep oluyorsa, o varlığın önce hangi
makama sunulması gerektiğini pek de iyi kavrayamamışız demektir. Her toplantıda
söz verirken şaha kalkan başparmaklarımız, en ufak bir zorlukta başka yönlere
kaymaya başlıyorsa, biz davanın ne demek olduğunu anlayamamışız demektir.
Yıllarca bu dava içinde bulunmanın, sayısız direklere,
sayısız bayrak asmanın tek başına yeterli olmadığını, yaşadığımız yıllar acı
bir şekilde bize göstermişken, biz neyimize güveniyor, neyimizle övünüyoruz
Kendimizi ölçüp tartmamışken, hatalarımızı görüp düzeltmemişken, nasıl bir
başka kardeşimizin infaz kararını veriyoruz
Bu davaya gönül verirken zor olacağını bilmiyor muyduk
Baharı başlatan bir çiçek olarak, kara kışa tek başımıza direneceğimizi,
azmimizle tüm dünyayı gül bahçesine çevirmeye söz verdiğimizi nasıl unuttuk
Kime emanet bu dava Kim sırtlanacak bu yükü Savunan
Adam yeni dünyasına gidince, böylesine savunmasız mı kalacaktık Nerede
yıllardır verdiğimiz sözümüz Nerede uğruna her şeyimizden vazgeçtiğimiz
heyecanımız Hangi didelerin hangi pınarlarında kurudu, akıttığımız
gözyaşlarımız
Unutmamalıyız ki, bu dava bize emanet. Yaratan bizi helâk
edip yerimize yeni bir kavim getirmediği müddetçe, bir avuç insan olarak hâlen
sorumlu, hâlen dertliyiz demektir.
O halde bu emaneti, ehil kimseler olarak sırtımıza
alacağız. Davamız adına cihat yaptığımız kadar, kendi yanlışlarımız için de
nefsimize cihad yapacağız. Slogan mücahitliğini bırakıp yalnızca klavyemizle
değil, bütün benliğimizle cihad yapacağız. Vitrin adamı değil, hizmet adamı
olacağız.
İman denince ilk önce akla biz geleceğiz. İbadette
titizlik denince biz parmakla gösterileceğiz. Görüşü ne olursa olsun,
tanıdığımız herkes sevecek, sayacak bizi. Konuşma ve tartışmalarımızda, en
büyük düşmanlarının bile El Emin dediği bir Rasulün ümmeti ve vefatından
sonra bile herkesin nezaketinden dem vurduğu bir liderin talebeleri olduğumuzu
hiç unutmayacağız. Kullandığımız her cümlenin, yaptığımız her hareketin davaya
mâl edileceğini bilerek hareket edeceğiz.
Bu da şu demektir ki, biz Milli Görüşçüyüz dediğimiz
zaman, Ali olarak, Mehmet, Ahmet olarak, Ayşe, Fatma, Emine olarak düşünemez ve
hareket edemeyiz. Biz artık ümmetin adamları, davasının mücahitleriyiz.
Bu şuuru içine yerleştiremeyenlerimize, Milli Görüş
kimliği altında etrafına küfürler savuranlarımıza, gayri edebi görüntü ve
sözleri sosyal medyada paylaşanlarımıza, cihad yaptığını iddia edip, Rabbin
sınırlarını taşıranlarımıza bulunduğumuz davada hem Rabbimizin, hem Rasulünün,
hem şehit ve ulemanın, hem gelmiş geçmiş tüm peygamberlerin ve hem de adını
kullanarak mücahitlik yaptığımız Hocamızın hakkı olduğunu hatırlarak, diyoruz
ki: Ey Milli Görüşçüler, Milli Görüşçü olun!