Geçtiğimiz hafta merhum Erbakan Hocamızın hakka yürüyüşünün dördüncü sene-i devriyesini hep birlikte idrak ettik ve hocamızı hayırla andık.

Ülke çapında başta Saadet Partisi olmak üzere birçok kuruluş tarafından çeşitli toplantılar tertip edildi ve hocamızın fikrî mirası anlatıldı. Bunların hepsi de elbette çok faydalı toplantılardı. Çünkü Erbakan Hocanın ismi bile tek başına büyük anlamlar ifade etmekte, evrensel mesajlar vermekteydi.

Lakin gelin görün ki, 13 yıldır ülke yönetimini elinde tutan ve türlü yanlışlara imza atan kimselerin de, Erbakan Hocanın ismi üzerinden kendilerine meşruiyet sağlama çabası gözümüzden kaçmadı.

Mevcut iktidar sahiplerinin Erbakan Hocamızın ismine sahip çıkıyor gibi gözükmeleri, her fırsatta onun yolunda yürüdüklerini söylemeleri ilk bakışta kulağa hoş geliyor olabilir. Fakat bu sahip çıkışın içinin ne kadar doldurulduğunu sorgulamakta hepimizin hakkıdır.

Unutulmaması gerekir ki Erbakan Hoca hayatının son 10 yılını AKP iktidarına karşı büyük mücadeleler vererek geçirmiştir. Erbakan Hoca, AKP yönetimi ile kendisinin lideri olduğu Milli Görüş hareketinin hiçbir ilgisinin olmadığını defalarca zikretmiştir. Hatta AKP yöneticilerinin ne yaptıklarının farkında olmadan şer odaklarının ülkemizdeki kirli planlarının uygulayıcısı olduklarını dahi söylemiştir.

Hâl böyleyken iktidarla bütünleşmiş bazı kimseler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Erbakan Hocamızın vârisi olduğunu ifade edebilmekte, hatta “Merhum hocamız yaşasaydı Erdoğan’dan en çok gurur duyan kimse olurdu” şeklinde cümleler dahi sarf edebilmektedir.

Doğrusunu isterseniz bu gibi sözler Erbakan Hocamızın ruhaniyetine yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. Bu kimseler hem Erbakan Hocamızı çok sevdiklerini ifade etmekte, uzun uzun cümlelerle hocamıza türlü övgüler yağdırmakta, ardından da hiç yüzleri kızarmadan Erdoğan ve takipçilerinin Erbakan Hocamızın yolunda olduklarını söyleyebilmektedir.

Üstelik bu sözleri söyleyenler arasında isimlerinde din adamı gibi ünvanlar bulunan kimselere dahi rastlanmaktadır. Pekâlâ, sormak zorundayız bu kimselerin hak ve hukuk mefhumlarından hiç mi haberleri yoktur

Erbakan Hocamızın hayattayken söylediği sözler, izlediği siyasetler gün gibi ortadadır. Buna rağmen AKP yönetimine Erbakan Hocamız üzerinden meşruiyet sağlama çabasındaki bu kimseler, o çok sevdiklerini söyledikleri hocalarıyla nasıl helalleşeceklerdir

Erbakan Hoca gibi dev bir çınarı basit birkaç övgü cümlesinin ardından AKP’ye eklemlemek, bu kimseleri hiç mi utandırmamaktadır

Sözgelimi Erbakan Hocanın ardından AKP yönetimi hangi hatasından dönmüştür ki böylesi garip sözler söylenebilmektedir

Erbakan Hocanın hayattayken tüm varlığıyla karşısında olduğu AKP’nin hangi politikası değişmiştir ki, hocanın ismi ambalaj faaliyetlerinde böylesine saygısızca kullanılabilmektedir

Örneğin yüzlerce yıldır milyonlarca şühedanın kanıyla sulanan ve canımızdan aziz bildiğimiz vatanımızın NATO toprağı olduğunu ilan edenler, bu iktidarın en yetkilileri değil mi

Hakeza hemen yanı başımızdaki Suriye’ye, Amerika’yla yapılan eğit-donat-ölüme yolla anlaşmaları sayesinde ateş taşıyan iktidar, yine bu iktidar değil mi

Peki, söz konusu anlaşmayla 3 yıl vadeli planlar yapan ve Suriye’nin geleceğinde asla bir ateşkes olmasın isteyen bu iktidar değil mi

Ya da izlediği faizci ekonomi politikalarla tüyü bitmemiş yetimin hakkını dahi rantiyeye aktaran, böylece yeni yeni dolar milyarderleri oluşturan bu iktidar değil mi

Veya asgari ücretliden hâlâ yığınla vergi alırken, para babası baronları beslemekten çekinmeyen bu iktidar değil mi

Ey efendiler, ey hocalar, ey beyler;

Sizler istediğiniz lidere istediğiniz kadar bağlanabilirsiniz. Sadece ve sadece kendi geminizi yürütmenin derdine düşebilirsiniz. Hatta hatta istediğinizi istediğiniz kadar pazarlayabilirsiniz. Lakin bizler de Allah’ın izniyle bu can bu tende olduğu sürece inandığımız hakikatleri haykırmaktan vazgeçmeyeceğiz!

Sizlerden en azından şimdilik, Rıza Tevfik’in Sultan Abdülhamit’in ruhaniyetinden istimdat eylediği gibi Erbakan Hocamızın da ruhaniyetinden istimdat eylemenizi beklemiyoruz.

Ve fakat lütfen en azından vefat etmiş bir liderin hakkına riayet etmenizi, lütfen biraz olsun utanmanızı, son asrın hakikat liderine biraz olsun saygılı olmanızı, doğruyla yanlışı böylesine pervasızca birbirine karıştırmamanızı istiyoruz hepsi bu!

Efgan Ala’nın Özgüven Patlaması

Daha önce de Mekke’nin fethi sırasında Efendimiz Aleyhisselatü Vesselamın gururlandığını, Taif Seferi’nde de bu gurur sebebiyle cezalandırıldığını, kendilerinin ise asla ve asla gururlanmayacağını söyleyerek büyük bir cehalet örneğine imza atan Efgan Ala; bu sefer de Türkiye’de devranın hiç dönmeyeceği hülyasına kendini fazla kaptırmış olacak ki, “Anayasa’yı tanımıyoruz” şeklinde anlaşılan açıklamalar yapmış.

82 Anayasa’sının bir darbe anayasası olduğu doğrudur.

30 yıldır yapılan değişikliklerle yamalı bohça haline getirildiği de doğrudur.

Hatta ve hatta Sayın Bakan’ın buyurduğu gibi behemehal değiştirilmesi gerektiği de doğrudur.

Lakin böyle özgüven patlamasından kaynaklanan cümlelerle Anayasa’yı tanımıyoruz gibi sözler söylemek fevkalade sakıncalıdır. 

Hele ki İçişleri Bakanlığı gibi devletin hayati birimlerinde görev yapan kimselerin bu sözleri aklından bile geçirmemesi gerekir.

Çünkü modern dünyada anayasalar devletlerin halkları ile yaptıkları sözleşmelerdir ve olmazsa olmazdır. Dolayısıyla yasama, yürütme ve yargı gibi devleti oluşturan tüm organların varlığı aslında Anayasa’ya bağlıdır.

Siz şimdi kalkar da meclis kürsüsünden “Anayasa’yı tanımıyorum” derseniz, bir başkası da çıkar, “Ben de Anayasa’yı tanımıyorum, ben de Cumhurbaşkanı’nı tanımıyorum, ben de hükümeti tanımıyorum” deyiverir.

Tabii siz, “Benim elimde asker var, polis var, benden başka hiç kimse böyle söyleyemez, öyle söyleyene haddini bildiririm” diye düşünüyor olabilirsiniz.

Ama işte size serbest, başkasına ise yasak olduğu için gerçekleştirdiğiniz o had bildirme operasyonunun adı da zulüm oluyor Efgan bey.

Siz en iyisi bir başkası çıkıp “ben de sizi tanımıyorum” demeden önce, elinize mikrofonu alın ve hepimizden bir özür dileyiverin.

Zaten zor bir ülkede yaşıyoruz, bir de üstüne böyle gereksiz zulümler yaşanmasın o açıdan.

 

İsveçli Madencilerin Fıtratı

İsveçin Dalarna bölgesinde 8 asırdır faaliyetine devam eden Garpenbergen maden ocağında geçtiğimiz hafta yangın çıkmış. Lakin yerin 826 metre altındaki 166 işçi yaşam odalarına sığındığı için bir kişinin bile burnu kanamadan hepsi sağ salim kurtarılmış.

Demek ki İsveçli madencilerin fıtratında yerin altında kan kusa kusa, ciğerleri patlaya patlaya ölmek yokmuş.

Demek ki İsveçli madenciler yaptıkları ağır işin tam karşılığını alıp, emekliliklerinde de karı koca bir dünya turu attıktan sonra ölebiliyormuş.

Demek ki maliyetleri kısmadan ve işçileri ölüme terk etmeden de madencilik yapılabiliyormuş.  

Şimdi zihinleri en açık olanlarımızın bile "ama orası İsveç" dediklerini duyar gibiyim.

Haklısınız orası ne de olsa İsveç, iki milyon ışık yılı uzaktaki komşu galaksimiz Andromedada, hayata elverişli bir yıldız sistemde yaşayan bir klan, öyle değil mi

Düzeltme Ve Dua

Geçtiğimiz hafta yayınlanan 28 Şubat konulu yazımızın ardından dikkatli bir kardeşimiz yazı boyunca tam 25 kez "Erbakan" adının anıldığı, fakat tek bir defa dahi "merhum" ya da "rahmetli" sözlerinin geçmediğini, bir sonraki yazımızda bu eksiğimizi merhum Erbakan Hocamız için bir Fatiha talep ederek gidermemiz gerektiğini bildirdi.

Bu vesile ile başta Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam olmak üzere tüm peygamberlerimizin, Efendimizin yoldaşları olan sahabe-i kiramın, velilerin, evliyaullahın, Şuhedanın, insanlık tarihi boyunca Hak namına tek bir adım atmış her bir kimsenin, nesilleri kesilmiş, soyları kurumuş, “bize de dua edecek yok mu” diyen tüm ölmüşlerimizin ve hâsseten Erbakan Hocamızın ruhuna El Fatiha meassalavât efendim.