Halkın 1 numaralı gündemi olan “geçim” ve “hayat pahalılığı”na dair gerçek tablo nedir? Neden bu konu başlıkları gerektiği gibi konuşulup tartışılmıyor bir sürü televizyonda, gazetelerde ve bilumum mecralarda? Gazeteci veya uzman adı altında her konuyu bilen, her şeyden anlayan, her konuda fikri olan, daha doğrusu “bilmedikleri hiçbir şey olmayan” zevat, herhalde gerekli talimatlar gelmediğinden olsa gerek, halkın en önemli gündem maddesini konuşma ve tartışma gereğini bile duymuyorlar. Kendilerine gazeteci vasfını yakıştırabilen TV’ler, gazeteler, internet siteleri vs de benzer gerekçelerle “ortada kuyu var, yandan geç” oynuyorlar.

Öyle olunca da ne oluyor, temel vasfı ve başlıca işlevi halkı bilgilendirmek olan medya, güvenilmez bir mecraya ve güç sahipleri için de kullanışlı bir aparata dönüşüyor. Elbette, tüm medya böyle denemez ama büyük bölümünün de halkın derdi, sıkıntısı, gündemi yerine “halka gösterilmek istenen gündemlere” ayarlı olduğunu da bilmeyen yok herhalde.

Ekonomiye dair birçok veri açıklanıyor, birçok demeçleri açıklamalar birbirini izliyor. Evet, kağıt üstünde bakıldığında ve istatistiki bir realite olarak (yani geçen seneyle kıyaslandığında mesela) enflasyon geriliyor. Ancak bunun hayat pahalılığının ve fiyat artışlarının son bulduğu anlamına geldiğini de birçok kimse söylüyor. Hatta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de, enflasyonun düşüş sürecinde olduğunu, ancak bunun fiyatların düşmesi anlamına gelmediğini belirtti geçenlerde. O halde, “enflasyonun belini kırdık” veya “en zoru geride kaldı” türünden gerçek tabloyu es geçen açıklamalar da hakikatle çelişmiş olmuyor mu?

Siyasi iktidarın, gerçek tablo neyse onu halka anlatması gerekmez mi en başta? Nasıl ki enflasyonla mücadele programını anlatmak için “küresel yatırımcılara” defalarca “ikna turları” düzenlendiği gibi, halka yönelik de bir ikna çabası olması gerekmiyor mu? Sanki sorumlusu vatandaşmış gibi kendi politika yanlışının tüm yükünü halkın sırtına yıkan ve gerçek tabloyu bile ondan esirgeyen, gerçeklerin sadece istediği kısmını gösteren bir anlayışla enflasyonda kalıcı bir düşüş nasıl sağlanacak?

Mesela, enflasyonla mücadele tam olarak nasıl gidiyor? TÜİK’in açıkladığı ve bir türlü kimseleri ikna edemeyen, çarşı pazarın nabzını tutamayan verilerine bakılırsa geçen yıla göre büyük bir düşüş var. Ancak bu düşüş sıhhatli ve arzulanan bir düşüş müdür, yoksa kemer sıkma politikalarıyla neredeyse ümüğü de sıkılan ve son 4-5 yılda reel geliri de yerlerde sürünen vatandaşın harcamaya mecali kalmadığından kaynaklı bir düşüş müdür?

Sanki yüksek enflasyonun sorumlusu vatandaşmış gibi, enflasyonla mücadele programının nerdeyse tüm yükünü halkın sırtına yükleyerek ve kamudaki tasarruf kısmını birkaç göz boyama dışında neredeyse es geçerek mi enflasyon düşürülecek? Bu da izaha muhtaç bir husus değil mi? Halihazırda reel geliri sürekli olarak azalan, Eylül 2021’den itibaren ise enflasyonist ortamda faiz indirmek gibi dahiyane(!) bir hamleyle patlayan enflasyonun neticesinde geçim sıkıntısını ve hayat pahalılığını anbean yaşayan vatandaş, kredi kartları ve kredilerle yani bankalara muhtaç vaziyette hayatta kalmaya çalışıyor. Bu koşullarda enflasyon kalıcı ve sıhhatli şekilde düşebilir mi? Buna da kafa yormak gerekmez mi?

Son 4-5 yıldır sürekli gündem olan ve halkın harcama kalemleri arasında başlıca yere sahip olan ev kiraları meselesine bir çözüm bulunamadı mesela. Daha doğrusu hiçbir çözüm ortaya konmadı. Enflasyonun yüksek seyrettiği bir atmosferde “kiralara yüzde 25 sınırı” şartı getirildi ama piyasa gerçekleriyle örtüşmediği için anlaşmazlıkları çözeceği yerde yeni anlaşmazlıklara neden oldu.

Küresel ölçekte son birkaç yıldır gıda fiyatları düşmesine rağmen Türkiye’deki yüksek seyri hala devam ediyor. Gıda enflasyonu, genel enflasyona göre daha düşük gerçekleşiyor olabilir ama bir “tarım ülkesi”nde sebze meyveye insanların güç yetiremez hale gelmesinin de hiçbir açıklaması veya mazereti de olamaz.

Enflasyonla mücadele programı tamamen halkın sırtına yıkıldığından olsa gerek, kredi ve kredi kartları borçlularının sayısı da kar topu gibi artıyor. Çözüm olarak ortaya konan şey ise her zamanki gibi borç yapılandırması, yani yeni faizli borçlar! Faize itilen vatandaşa çare olarak da yine faizin sunulmasının vebali ne olacak peki?

Üretici tarafında hızla artan konkordatolar, zararına mal satan ihracatçılar, daralan sanayi üretimi ve istihdamı, baskılanan kur sisteminin daha ne kadar süreceği vs vs gibi birçok konu var. Türkiye'nin giderek imalat sanayi için maliyetleri yüksek bir ülke haline gelmesi ve bunun orta ve uzun vadede neden olacağı sorunlar.. Bunlarla ilgili gerçek tablo ne mesela?

Sözün özü, Türk ekonomisi tam olarak ne durumda ve bu gidişat nereye, bunu bilmeye hakkı var herhalde bu halkın.. Yeni anayasa gibi suni ve siyasi prime dayalı gündemler yerine bunu konuşmak gerekmiyor mu artık?