Yüz yıllar boyu her alanda insanlığa hizmet etmiş bir
milletin evlâdıyız. Dünyaya ışık tutan ilim adamları yetiştirerek herkese örnek
olmuşuz. Osmanlı atalarımıza karşı hâlâ büyük hayranlık mevcut! Allah, İslâm a
hizmet eden kullarına diğer insanlara karşı heybet ve üstünlük veriyor: Salih
kullarım yeryüzüne mirasçı olacaktır (Enbiyâ, 105).
Tanzimat la birlikte Osmanlı aydını Batı ya özenme
hastalığına tutuldu. Kendi değerlerini yetersiz görmeye başladı. Hâlbuki Allahü
Tealâ kullarına tastamam ve kemale ermiş bir din göndermişti: Bugün size
dininizi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm ı seçtim (Mâide, 3).
Allah ın kitabı her şeyi kuşatıyordu: Yaş ve kuru ne varsa hepsi apapçık
kitabın içindedir (En âm, 59).
Türkiye nin Batı özentisi, onların değerlerinin de
ülkemize taşınmasına yol açtı. Aydınlar Batı norm ve ölçüleriyle düşünmeye
başladı. Demokrasi, eşitlik, özgürlük, modernizm, hürriyet gibi kavramlar
Batılı bir mantıkla ele alınıyordu. Adeta, bir zihin işgaline uğramıştık.
Eğitimimiz de bu değişiklikten nasibini aldı. Nesiller
aslından ve özünden kopmaya başladı. İnanç ve medeniyetinden uzaklaşan gençler
kendi değerlerine yabancılaştı. Ne yapacağını bilmeyen, çaresiz, içe kapanık,
ideal yoksunu bir nesil ortaya çıktı.
Yiğit düştüğü yerden kalkar. Bugünkü tıkanıklığı, bize
güç ve dinamizm kazandıran değerlerimize sahip çıkarak aşabiliriz. Özümüze ve
aslımıza dönüş hareketinin öncüsü Prof. Dr. Necmettin Erbakan Batı tipi
eğitimin nesillerimize verdiği zararı şöyle anlatır:
Tarih boyunca idealist olmuş büyük bir milletin
evlâtlarına sadece materyalist metotla ezberciliğe kaçan bir eğitim vermek
kadar hatalı bir politika olamazdı. Nitekim, kalpleri ve dimağları millî
idealden mahrum bırakan, bu hatalı gidişat kısa zamanda zararlı meyvelerini
vermeye başlamış, bu boşluktan faydalanmayı bilen bölücü ve yıkıcı cereyanlar,
ülke bütünlümüzü tehdit eder hale gelebilmiştir. İşin en acı tarafı ise kendi
ideolojilerini, bu aziz milletin parasıyla kurulan eğitim müesseselerimizde
evlâtlarımıza aşılamışlardır. (Davam, MGV Yy. Sh. 188)
GENÇLİK HEBA OLUYOR
Batı özentisi üzerine kurulan eğitimin meyvesi çok acı
oldu. Okumayan, düşünmeyen, sorgulamayan, hedefleri olmayan bir gençlikle karşı
karşıya kaldık. Gününü gün eden, sadece biyolojik hazlarla tatmin olmaya
çalışan sorumsuz bir gençlik.
Bir hafta kadar önce OECD, üye ülkelerin eğitim
standartları ile ilgili bir rapor yayınladı. Buna göre, Türkiye deki 15 29 yaş
grubundaki gençlerin yüzde 29 unun hiç okumadığı ve çalışmadığı ortaya çıktı.
Türkiye, nüfus potansiyelini boşa harcıyor, ifadesine yer verildi.
Akif, Merhametin yok diyelim kendine, / Merhamet etmez
misin evlâdına! der. Gençlerimiz hem maddî, hem manevî anlamda heba edilirken
seyirci mi kalacağız Eğitim diyerek eritim ve öğütüm e tabi tutulan bir
nesle kıyma hakkımız var mı Bu gençler bizim gençlerimiz. Bu ülkenin
insanları! Onlara karşı bir sorumluluğumuz yok mu
Millî ve manevî değerlerine yabancılaşan gençler, hızla
özünden, aslından, kimliğinden uzaklaşarak yozlaşıyor. Hayattan kopuyor,
sorumsuzlaşıyor. Kendini boşluğa bırakıyor âdeta.
Her gün maden, trafik, asansör gibi ihmaller sonucu
oluşmuş kazaları konuşuyoruz. Bu ihmaller sorumsuzluğun bir sonucu değil mi
TÜİK raporuna göre 2013 yılında 2139 kişi intihar etmiş. Problemli, stresli bir
hayata terk edilen bu insanların suçlusu kim Eğitimimizin buna benzer
problemleri ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmesi gerekmez mi
Gençlerimize manevî donanım kazandırarak hayata karşı
dirençli, sabırlı hale getirmeliyiz. Türkiye domuz gribi, bonzai gibi
gençlerimizi madden öldüren unsurlara karşı kampanya açtığı gibi, mânen
çökerten kötülüklere karşı da ahlâk ve mâneviyat seferberliği başlatmalıdır.
Çünkü manevî tahribat daha yıkıcı ve daha öldürücüdür.
BÜNYEMİZE UYGUN EĞİTİM
Eğitimin gücünü bilmeyen yok. Eğitim yoluyla her alanda
ihtiyacınız olan kadroları yetiştirir, dünyada etkili bir noktaya
gelebilirsiniz. Kaliteli eğitim yapabilen ülkeler diğer alanlarda da başarılı
oluyorlar.
Mark Twain, eğitimin gücü ile ilgili olarak şu ifadeleri
kullanır: Eğitimin yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Hiçbir şey onun etki
alanının dışında kalamaz. Kötü ahlâkları iyiye çevirebilir, kötü ilkeleri yıkar
ve yerine yenilerini koyar.
Eğitimden arzu edilen sonucu alabilmek için, onu bünyeye
uygun hale getirmek şarttır. Hele, Türkiye gibi Müslüman bir ülke için bu durum
daha da önemlidir. Çünkü İslâm, bizim için apayrı bir güç kaynağı. Gençlerimize
dinamizm ve üretkenlik kazandırmak için büyük bir imkân. Elindeki potansiyeli
kullanabilen bir Türkiye, dünyada öncü ve lider haline gelebilecek
durumdadır. Tarih bunun şahididir.
Çocuklarınıza ve çevrenize bakın! Eğitimin evlâtlarımızı
yalnızlaştırıp sosyal hayattan kopardığını göreceksiniz. Üç haneden oluşan bir
mezradaki samimiyet, paylaşma ve kaynaşmışlık büyük şehirlerde görülmemektedir.
İnsanlar milyonlar arasında yalnızlaşmaktadır. İşte eğitim bu bağı kurmalı,
sosyal hayat bu anlayışla plânlanmalıdır.
Eğitimde zihniyet devrimine ihtiyaç vardır. Problem daha
çok manevîdir. Derslik, eğitimin süresi, okul yapımı, bilgisayar, tablet
kullanımı gibi konulardaki sayıların yüksekliği ile öğünmek problemi çözmez.
Bu, hormonlu büyümedir. Bünyemize uygun bir eğitim yapılanması gereklidir.
Eğitimimiz, yabancılaşma, Batılılaşma gibi bünyemize
aykırı her türlü ayrık otlarından temizlenmeli, insan fıtratına uygun bir
tabiîliğe kavuşturulmalıdır.