İnsanlık en karmaşık ve en içinden çıkılamaz döneminde. Hemen her şeyin ayan beyan olduğu, sonsuz tüketilebildiği ve tüketildiği bir zaman. Eşyanın insan ruhuna egemen olduğu, insanın kendini giderek unuttuğu ve işlevsiz kaldığı bir dönem. Yaşanan süreç bilince dayanmıyor. Çevre ve ortam koşulları insanı alıp götürüyor, savuruyor.

Gençlik bir milletin geleceği ve umudu. Bir millet gençliği ile övünür geleceğini onun üzerine inşa eder.

Batı toplumlarında özellikle de Avrupa’da insan nüfus ortalamasının yükseldiği ve Batı’nın bundan ötürü kaygılandığı ama bir çözüm üretemediği acı gerçeğiyle baş başa. Müslüman nüfusu ise henüz hız kesmemiş diyeceğiz ama gerçek hiç de öyle değil. Artık ortalama değişiyor. Az

çocuklu ve geleceksiz bir topluma doğru hızla yol alınıyor.

Avrupa, bu açığını gerek kilse ve gerek diğer gereksinimleri için Güney Amerika, Afrika ve devşirilen Müslüman çocuklarla gideriyor. Şu son Suriye olayından sonra on binlerce çocuğun Avrupa’ya götürüldüğü, kiliselerde vaftiz edildiği biliniyor.

Gençliğimiz ise çok okumalı, çokça okullardan geçirilmeli dönemine karşın bilinç ve düşünceden uzak. İdeali ve hedefi yok. Bireysellik genel bir bakış. Bu da dünyayı salt kendinden ibaret görme ve saymaya dayanıyor. Sorumluluk üstlenmiyor böyle bir derdi de yok.

Dert sahibi insanlar azalıyor.

Gençlik, tahsilli ama okumuyor. Gençlik çok şey biliyor ama hiçbir şey bilmiyor. Gençlik genç ve diri ama bilinçten yoksun. Tarih bilinci yok, medeniyet bilinci yok, insan olma bilinci yok, Müslümanlar açısından ümmet ruhu yok.

Hamasi bir gençlik oluşturuldu on yıllardır. Sıradan kavramlarla hayatları köpürtüldü, bunların peşinden koşturuldu. Bunlar ise sadece dönemseldi, bir moda gibi. Geçicilik egemen oldu. Moda, geçici dönemler içindir. Dönem geçince söz konusu dalganın etkisi geçer. Bu sefer yeni heyecanlar oluşturmak gerekiyor. Bunda da başarılı olunuyor. Gençlik bir oyalama ile geçiştiriliyor. Köpürtülen duygular zaman içinde hep köpürtülmeye aday ve kanıksanıyor artık. Şu son otuz yıl içinde bu çok yoğun yaşandı ve yaşanıyor.

Düşünme edimi yitiyor, bilinçler köreliyor.

Okumayan ve düşünmeyen bir toplumun yapabileceği bir şey yok. Çünkü onlar öncülerini ve rehberlerini de göz ardı ediyor. Onların hiçbir anlam ve değeri olmuyor.

Bilinç önemli bir edimidir insanlığın. Bir şeyin ve durumun toplamın farkındalığıdır. Nelerin ne olup bittiğinin tartısıdır. Olaylar başlamadan önce sonuçların ne olabileceğinin kestirilmesi. Dikkat ve duyarlık ile hayatı dengeleme.

İnsanlığı kuşatan görselliğin, hamasetin ve boş duygusallığın hayatta bir karşılığı olmuyor.

Bazı an ve durumları yüksek düzeyli, duygulu ve hamasi bir şiir daima kalıcı olur. Mehmet Âkif’in Çanakkale Şehitleri’ne dönük şiiri, üstat Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü bunun en somut örnekleri. Bunlar aynı zamanda insana bilinç yüklüyor.

Hayat elbette duygusuz olmuyor, gereklidir de. Ama hayatı dengelemek gerekiyor.

Hayat bilinci denen olgu öz olarak var olmalı.

İnsanız, Müslüman’ız ve sorumluluklarımız bulunuyor. Biz sadece kendimizden ve yakınlarımızdan sorumlu değiliz. İnsanlıktan sorumluyuz. Bu, bir cihat bilincidir. İnsanı yaşatma, var kılma ve kendi konumunu kazandırma. Bugünü için insan konumsuz ve sorumsuz, bilinçsiz ve görgüsüz.

İnsanlık en bunalımlı en ağır ve en vahşi dönemini yaşıyor. Birbirine tahammülsüz ve insafsız ve merhametsiz. Bunun için hayatın bütün anlarını oluşturan bütünü bilince dönüştürmekle yükümlü. İnsanlığın buna gereksinimi var. Başta kendisinin var. Yoksa insanlık çıkış yolunu kapatır ve

tüketir. Bu gidişin dönüşü de olmaz.